Hayvancılıkta çöküşün nedeni yüksek maliyet, düşük talep ve fiyat

Hayvancılıkta çöküşün nedeni yüksek maliyet, düşük talep ve fiyat

09 Ağustos 2022

·

Ali Ekber Yıldırım

·

Köşe Yazısı

Güncelleme: Şub 23, 2024

Hayvancılık sektörü bir kez daha darboğaza sürüklendi. Kırmızı ette, çiğ sütte ciddi sorunlar yaşanıyor. Maliyetler hızla artarken üretici fiyatı aynı oranda artmıyor. Kasapta, marketlerdeki et ve süt fiyatı ise tüketiciye çok pahalıya geldiği için tüketim azalıyor. Dar gelirli ve orta gelirliler et alamıyor. Et tüketimi zenginlik istiyor. Talep düşük, maliyet yüksek olunca üretici para kazanamadığı için üretimden çekiliyor.

Sektörün tüm kesimleri sıkıntı yaşıyor. Anma bugünlerde en büyük sıkıntı küçükbaş hayvancılıkta. Kuzu eti fiyatı sığır eti fiyatının gerisine düştü. Kuzu karkas ihracatı için Et ve Süt Kurumu’na yetki verildi. Kurum bu yetkiyi kullanmak yerine kuzu-koyun eti fiyatında yüzde 25 indirim yaptı. Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci üreticiden aldıkları ette indirim yapmadıklarını söylese de piyasada bu indirim üreticiye alımlara da yansıtıldı.

Geçen hafta Gaziantep’te koyun-keçi yetiştiricileri sorunlarına dikkat çekmek için Gaziantep – Nizip karayolunu yarım saat trafiğe kapattı. Haklarında soruşturma açılan yetiştiriciler artık üretimi sürdüremez noktaya geldiklerini her geçen gün zarar ettiklerini söylüyor. Gaziantep Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı Osman Türkman kendileri hakkında soruşturma açmak yerine sorunlara çözüm üretilmesini istedi. Yetiştiricilerin ülke için üretim yaptığını ancak maliyeti kilo başına 100 liranın üzerinde olan kuzu karkas etinin 92 liradan alınacağı ifade edilmesine rağmen alınmadığını 82 liradan alınmak istendiğini belirten Türkman, bir aydır bu sorunu anlatmaya çalıştıklarını söyledi. Türkman, yetiştirticilerin her gün yüzbinlerce lira zarar ettiğini ve derdini anlatacak kimse bulamadığını, soruna çare üretilemediğini belirterek Tarım ve Orman Bakanlığı bürokratlarını suçladı.

Hayvancılıkta yaşanan darboğazın nedenleri

Hayvancılıkta yaşanan darboğazın nedenlerini Et ve Süt Kurumu Genel Müdürü Mustafa Kayhan kurumun dergisine yazdığı makalede tek tek dile getiriyor. Mehdi Eker’in tarım bakanlığı döneminde Hayvancılık Genel Müdürü olarak görev yapan Kayhan o dönemde de hazırladığı “Kırmızı Et Stratejisi”nde hayvancılıkta yapılan yanlışları ve uygulanması gereken politikaları dile getirmişti.

“Kırmızı Ette Küresel Görünüm” başlığıyla yayınlanan makalede dünyadaki gelişmeleri özetledikten sonra şu bilgilere yer veriliyor: “Dünyada üretilen sığır eti toplamı 71 milyon 754 bin tondur. Bu miktarın sadece % 17’si yani 12 milyon tonu ticarete konu olmaktadır. Bu miktarın da % 56’sı dört ülke tarafından ihraç edilmektedir. Sığır eti bol bir ürün değildir ve ayrıca hayvan sağlığı ve ürün standartlarını, şoklama ve lojistik maliyetlerini, raf ömrü gibi faktörleri dikkate aldığımızda ithalat ile tedarik edilmesi zordur.

Sınırlı sayıda ülke tarafından ve sınırlı miktarda küresel pazarlara arz edilen sığır karkasların son üç yılda fiyatları ortalama yüzde 20 artmıştır. Artış eğiliminin devam edeceği tahmin edilmektedir.”

2016-2018’de ihtiyaçtan çok fazla ithalat yapıldı

Türkiye’nin 2016-2018 yıllarında ihtiyacının çok üzerinde besilik dana ve karkas et ithalatı yaptığına dikkat çeken Kayhan: “Canlı hayvan stokları yüksek ve talep de zayıf seyrettiği için küresel piyasalardan farklı olarak dana karkas fiyatları 2021 yılının son çeyreğine kadar artmamıştır. Et ve Süt Kurumu, piyasa düzenleme amacıyla alım müdahalesi yapmak suretiyle fiyatların gerilemesini önlemiştir. Stoklar eridikten sonra fiyatlar hızlı bir şekilde yükselmiştir. Ancak küresel fiyatlarla mukayese edildiğinde önceki duruma göre düşük düzeydedir. Bir başka ifadeyle 2012 yılında karkas ithalatına uygulanan %225 gümrük vergisi ile üretici korunurken bugün karkas ihracatına kısıtlama uygulanmaktadır. Fiyatların maliyetlerin altında seyretmesinin en büyük nedeni talep yönlü zayıflama olarak görülmektedir. Maliyet-fiyat dengesizliğinin devam etmesi, üretimi daraltma riskini arttırma potansiyelindedir. Et ve Süt Kurumu, bu riski azaltmak amacıyla üretici maliyetlerini ve refah payını dikkate alacak bir alım fiyat politikası ile verimliliğin teşvik edildiği modele dayalı “Sözleşmeli Besicilik Projesi” geliştirmiştir.” değerlendirmesini yaptı.

Süt hayvancılığı küçülecek

Dünyada yılda yaklaşık 887 milyon ton süt üretimi gerçekleştiği ve kişi başına yılda 117 litre süt tüketildiğini hatırlatan Mustafa Kayhan, Avrupa Birliği, Yeşil Mutabakat ile sıfır karbon hedefine ulaşmak için önümüzdeki on yıllarda enterik metan gazı emisyonundan dolayı süt sığırcılığında küçülme planları yaptığına dikkat çekti. AB’nin ihracatının bitmesi halinde bilhassa önemli alıcı ülkeler olan Çin, Ortadoğu ve Körfez ülkeleri önemli oranda etkileneceğini vurgulayan Mustafa Kayhan, üretimde kısıtları fazla olan İslam coğrafyasının talepleri Türkiye’yi de zorlayacağını belirtti.

Düşük süt fiyatı ihracat için fırsat

Türkiye’nin 23 milyon ton süt üretimi ile dünyanın dokuzuncu büyük ülkesi olduğunu hatırlatan Et ve Süt kurumu genel müdürü Mustafa Kayhan: “Üretilen sütün sadece yarısı sanayiye gitmektedir. Geçmiş yıllarda yurt dışı fiyatlar yurt içi fiyatların altında seyrettiği için ihracat fırsatı teşviklerle oluşturulurken, bugün iç fiyatlar dış fiyatların altında kalmış ve ihracat fırsatı doğmuştur. Toplam üretilen süt miktarımız yüksek olmasına rağmen ihracat değerimiz emsal ülkelere göre çok düşük düzeydedir. Türkiye, iklim verileri ve yağış kuşağı gereği süt sığırcılığını geliştirmek zorundadır. Damızlık süt sığırcılığında günlük süt gelirleri, girdi maliyetlerini karşılamalıdır. Damızlık veya besilik hayvan gelirleri ve devlet destekleri de çiftçi refahını sağlamalıdır. Kırmızı et ve süt ile ürünlerinde arz güvenliğinin sağlanmasında sürdürülebilir damızlık süt işletmelerinin payı büyüktür. Bu nedenle ihracat odaklı büyüme planlan yapılmalıdır. Yakın coğrafyadaki ülkelerin ithalatçı olması ve AB’deki Türk etnik nüfus önemli dış pazar potansiyeli olarak değerlendirilmelidir.” bilgisini verdi.

Destekleme politikaları

Makalede hayvansal üretimde doğal kaynakları koruyarak üretimde sürdürülebilirliği sağlamak, kayıt sistemleri ile izlenebilirliği oluşturmak, işletmelerin altyapısını ıslah etmek, hayvan sağlığı ve ıslahını etkinleştirmek ve çevreye uyumlu atık-girdi yönetimini kolaylaştırmak için çeşitli destekleme araçlarının kullanıldığı vurgulanarak

Avrupa Birliği Katılım Öncesi Mali Fonu ve ulusal bütçeden finanse edilen İPARD, Kırsal Kalkınma Yatırım Destekleri ve Sübvansiyonlu Kredi Uygulamaları hakkında bilgiler veriliyor.

Devlet destekli yatırımlardan sektör dışı yatırımcılar yararlanıyor

Devlet desteklerini anlattıktan sonra gözlemlerini de paylaşan Mustafa Kayhan: “Yaptığımız gözlemlerde bugüne kadar devlet destekli yatırımlar geçimlik ve yarı geçimlik işletmelerin sahiplerinden ziyade, hayvancılık dışındaki yatırımcılar tarafından daha fazla kullanılmıştır. Bunun nedenleri arasında, destek oranlarının yüksek olması, kırsal üreticilerin proje hazırlama kapasitesinin zayıf olması, öz sermaye yetersizliği, teminat darboğazları sayılabilir. Farklı meslek gruplarının tarıma yaptıkları yatırımdan süreç içerisinde umduğu kârlılığı bulamayıp işletmeleri boş tutmaları önemli bir potansiyel kaybı olarak değerlendirilmeli ve kendi iş gücü ile kırsalda hayvancılık yapanların, öncelikle teşviklerden faydalandırılarak kırsal hayvancılık işletmelerinin ölçeğinin iyileştirilmesi gıda güvenliğine katkı sağlayacaktır.” yorumunu yapıyor.

Maliyetlerdeki artış fiyat artışından yüksek

Bütçe imkânları doğrultusunda yapılan desteklemelerle yıllar itibarıyla et ve sütte önemli miktarda üretim artışları olduğunu vurgulayan Kayhan üretim maliyetleri ve fiyatlarla ilgili şu çarpıcı değerlendirmeyi yapıyor: “Son üç yılda başta yem olmak üzere girdi fiyatlarında anormal artışlar yaşanmıştır. Süt ve karkas fiyatları ile maliyetlerin artışlarına bakıldığında her iki üründe de maliyet artışları fiyatların üzerinde gerçekleşmiştir. Bu durum sonuç itibarıyla çiftçinin gelir kaybına neden olmaktadır. Bugün gıda enflasyonu birçok ülkede yükselmektedir. Ülkemizde üretici fiyat endeksi ile tüketici fiyat endeksi arasındaki makas açılmış ve gıda enflasyonu da son yılların en yüksek düzeyine çıkmıştır. Hükümetimiz, Gıda Enflasyonu İle Mücadele Programı kapsamında, hayvansal ürünlerin maliyet ve fiyatlarını takip etmektedir. Son yıllarda Ulusal Süt Konseyi tarafından belirlenen çiğ süt fiyattan zaman zaman maliyetin altında kalmıştır. Bakanlığımız, destekleme politikaları ile çiftçi gelir kayıplarının büyük ölçüde önüne geçse de tatmin edici fiyat mekanizmasının oluşamaması üretimi daraltma potansiyeldedir.”

Gıda güvenliği sürdürülebilir hayvancılıkla sağlanabilir

Makalenin sonuç bölümünde Mustafa Kayhan yapılması gerekenleri şöyle özetliyor: “Et ve sütte gıda güvenliğinin sağlanması sürdürülebilir hayvancılık ile mümkündür. Kırsal işletmelerin altyapısının geliştirilmesi, hayvan sağlığı ve ıslah programlan ile verim ve kalitenin iyileştirilmesi, girdi tedariki ve ürün alım garantisine dayalı kamu hakemliğinde sözleşmeli üretimin yaygınlaşması ve etkin destekleme politikalarıyla üretici refahını arttırıcı tedbirlerin uygulanması gıda güvenliğinin sağlanmasında önemli başlıklar olarak görülmektedir. Et ve Süt Kurumu, piyasa alım müdahalelerinin amaçlarından biri de hükümetimizin sosyal politikaları ile uyum içinde, alt gelir gruplu ailelerin gıdaya erişimini sağlamaya yöneliktir. Bunun yanı sıra Kurum, ürün maliyetlerine göre çiftçi refahını gözeten ürün alım politikaları geliştirmekte ve üreticiye güven vererek yüksek enflasyonist iklimin oluşturduğu belirsizliği gidermek suretiyle üretimde devamlılığa katkı sağlamaktadır.

Ülkemizin gıda güvenliği, tarım işletmelerinin ekonomik ölçeklere erişimi ve sürdürülebilir tarım politikaları ile kırsal refahın güçlendirilmesine bağlıdır.”

Özetle, hayvancılıkta yaşanan darboğazın nedenleri ve çözüm önerileri herkes tarafından biliniyor. Hayvancılık politikasını uygulayanlar da biliyor. O zaman çözüm için ne bekleniyor?

 

Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar

En Son Yayınlanan Makaleler