Bu haberde ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.
Süt fiyatı ile başlayan et fiyatındaki artışla doruğa ulaşan hayvancılık sektöründeki krize çözüm aranıyor. Sektörü ikiye bölen krizden çıkmak ve fiyatların aşağı çekilmesi için hayvan ve et ithalatını zorunlu görenler olduğu gibi, yapılacak ithalatın hayvancılığı tamamen bitireceğini savunanlar da var. İthalata karar verecek olan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ise, şimdilik ithalata karşı çıkanların yanında.
Türkiye bu noktaya nasıl geldi?
İthalat hep gündemde
Et ve sütte krize neden olan süreci 1980’li yıllara kadar uzatmak mümkün. O yıllarda hayvancılığı ithalatla terbiye etme politikası ülke hayvancılığını tam anlamıyla çökertti. Bir daha da o eski günlere dönülemedi. Hayvancılığı geliştirmek için faizsiz krediler verildi, on binlerce hayvan ithal edildi, destek paketleri açıldı. Fakat hayvancılık sektörü yaklaşık 30 yıldır hep sorunlu bir sektör oldu.
Yanlış politikaların faturası
Bugünlerde yaşanan krizin temeli 2007 ve 2008’de yaşanan kuraklığın etkisi ile yem fiyatlarının aşırı yükselmesi ve aynı dönemde süt tozu ithalatının yoğun olarak yapılması sonucu süt fiyatının 30 kuruşa kadar düşmesine dayanıyor. Bu dönemde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın hayvancılık destek politikasında da radikal değişikliğe giderek destekleri yarı yarıya azaltınca, çok sayıda süt hayvanının kesilmesine neden oldu. İki yıl önce başlayan bu sürecin sonunda süt ve et fiyatı yükselmesiyle büyük bir kriz doğdu.
Ali Ekber YILDIRIM
İZMİR- Süt ve et fiyatındaki artış hayvancılık sektörünü ikiye böldü. Bir tarafta fiyatların kontrol altına alınması için acilen hayvan ve et ithalatı yapılmasını savunanlar, diğer tarafta fiyatların olması gereken seviyede olduğunu belirterek yapılacak ithalatın hayvancılığı tamamen çökerteceğini savunanlar. Karar verici durumundaki Tarım ve Köyişleri Bakanlığı şimdilik hayvan ithalatına karşı çıkanların yanında yer alıyor. Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, hayvan ve et ithalatına gerek olmadığını açıkça ilan etti.
Et ve sütte krize neden olan, sektörü ikiye bölen sürecin nedenleri 1980’den sonra uygulanan “ithalatla terbiye” anlayışına kadar dayandırılabilir. Fakat, o kadar uzağa gitmeye gerek yok. Hayvancılıkta atılan yanlış bir adımın faturası iki yıl sonra kriz olarak ortaya çıkıyor.
2007’de dünyanın pek çok ülkesinde etkili olan kuraklık, Türkiye’de de 5 milyar dolara yakın zarara neden oldu. Hayvancılık sektörünü yakından ilgilendiren ve yem hammaddesi olan arpa üretimi 9 milyon tondan 5.2 milyon tona geriledi. Diğer yem bitkileri üretiminde de benzer düşüşler oldu. Üretim azalınca daha yüksek fiyatlarla yem hammaddesi ithalatı yapıldı. Bu dönemde yemin fiyatı yüzde 100’den daha fazla arttı. Dünyanın pek çok gelişmiş ülkesi yaşanan bu kuraklık ve aynı dönemde artan gıda fiyatlarına önlem olarak tarımsal destekleri artırdı. İhracata bazı kısıtlamalar getirerek kendi iç piyasalarını düzenleme yoluna gitti.
Yem fiyatı arttı besi işletmeleri kapandıTürkiye’de ise desteklerin artırılması bir yana pek çok destek kaldırıldı. Hayvancılık desteklerinde ise radikal politika değişikliğine gidildi. Başta yem olmak üzere pek çok destek kaldırıldı. Hayvan başına destek ödeme sistemine geçildi. Bitkisel üretimde üretime yararı olmadığı için kaldırılan doğrudan gelir desteği hayvancılıkta uygulamaya konuldu. Kuraklığın etkili olduğu 2007 destekleri yarı yarıya azaltıldı. Bu mevzuat değişikliği sırasında üretici bir yıl kaybetti. Destek miktarı yarı yarıya azaldı.
Besiciliğe hiçbir destek verilmezken yem fiyatlarındaki yüzde 100’ü aşan fiyat artışına bağlı olarak üretim sürdürülemez hale geldi. Bu dönemde pek çok besi işletmesi kapandı. Hayvan varlığında ciddi bir azalma oldu.
Süt tozu ithalatı piyasayı çökertti
Yem fiyatları artarken, destek sistemi değişirken ve destekler yarı yarıya azalırken bir yandan da Türkiye’ye yasal ve yasal olmayan yollarla çok miktarda süt tozunun girmesi süt fiyatının düşmesine ve piyasanın çökmesine neden oldu. Bu dönemde süt tozu ithalatı nedeniyle çiğ süt fiyatı 30 kuruşa kadar düştü. Süt üreticileri bu dönemde bazı eylemler yaparak seslerini duyurmaya çalıştı. Burdur’da,Tire’de mitingler yapıldı. Tüm Süt Et ve Damızlık Sığır yetiştiricileri Derneği(TÜSEDAD) gazete ilanları ile Başbakan ve Tarım Bakanı’nı göreve çağırdı. Ancak, uyarılar ciddiye alınmadı. Çiğ süt üretenler, süt tozu ithalatının baskısı ve yem fiyatlarındaki artışın etkisi ile üretim yapmaz duruma geldi. İşletme yapısı güçlü olanlar ayakta durmaya çalışırken pek çok üretici süt ineğini kesime gönderdi. Resmi rakamlara göre bu dönemde 400 bin süt ineği kesildi. İki yıl önce yapılan yanlışın faturası şimdi et ve süt fiyatındaki artışa yansıyarak hayvancılıkta büyük bir krize neden oldu. Çiğ süt fiyatı 2007’de bir dönem bölgelere göre 30-40 kuruşa kadar düşerken 2009 sonunda 1 lira sınırına dayandı. Son günlerde çiğ süt fiyatında 10-15 kuruşluk düşüş oldu. Kırmızı etin fiyatı ise yaklaşık 3 yıl aynı seviyelerde kalırken son 1 yılda yüzde 70 oranında arttı. Karkas etin kilosu 8- 9 liradan 15 liraya çıktı.
İthalat tartışması büyüyor
Et ve süt fiyatındaki artışın kontrol altına alınması için akla gelen ilk yöntemlerden birisi ithalat oldu. İthalat sektörü deyim yerindeyse ikiye böldü. Et üreticileri ithalatı savunurken yetiştiriciler ithalata şiddetle karşı çıkıyor. Sektörü ikiye bölen krizden çıkmak ve fiyatların aşağı çekilmesi için hayvan ve et ithalatını zorunlu görenler olduğu gibi, yapılacak ithalatın hayvancılığı tamamen bitireceğini savunanlar da var. İthalata karar verecek olan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ise, şimdilik ithalata karşı çıkanların yanında.
Banvit’in Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Görener, ithalatı savunanlardan. Kırmızı ette en büyük üreticinin bile yüzde 1 pazar payına sahip olamadığını,bu piyasanın spekülasyon yapılmayacak kadar dağınık olduğunu belirten Ömer Görener’e göre, et ve süt fiyatlarının yükselmesinin ortak nedenleri şöyle: “ 2008 – 2009 arası yükselen Türk Lirası/ Dolar paritesi.
Pariteye bağlı olarak küçükbaş ihracatının cazip olması ve yine pariteye ve borsalara bağlı olarak yem fiyatlarının yükselmesi. Süt tozu ithalatı. 2008 sonu krize, harcama düşüşüne, süt tozu ithalatına bağlı olarak süt fiyatlarının inmesi. Yüksek yem, ama düşük süt fiyatları sebebiyle damızlık sığırların kesilmesi, süt arzının azalması. Yüksek yem fiyatlarına rağmen uzun süre et fiyatlarının yatay seyretmesi.”
Hayvancılık envanteri çıkarılsın
Hayvan sayısının azalması, hayvan başına düşen verimin artmayışı süt ve et fiyatlarının yükseltmesi için baskı oluşturduğuna dikkat çeken Görener: “Türkiye’deki süt üretiminin arttırılması, verimli damızlık popülasyonunun artışı ile mümkün olabilecek, süt ve et fiyatlarının aşırı yükselmesi engellenerek, fiyatlar dengede tutulabilecektir. Öncelikle tüm ilgili resmi makamların ve derneklerin beraberce bir konsensüsü ile ‘’Türkiye Büyükbaş ve Küçükbaş Envanterinin’’ tam ve doğru olarak çıkartılması gerekir. Daha sonra ülkenin ihtiyacına göre olması gereken hedef envanter belirlenir ve aradaki fark belirli bir program içerisinde ülkeye sokulur. Fakat ithalat yapılırken içerideki üretici fiyatları düşünülerek, üreticilerin zarar etmelerine kesinlikle müsaade edilmeden ithalat yapılmalıdır. Diğer taraftan 100 baş olan ithalat sınırı düşürülmeli, belki 20 olmalıdır ki daha çok insan ithalat yaparak ülkeye damızlık getirebilsin.” görüşünü dile getirdi.
Süt tozu ve et yerine canlı hayvan getirilsin
Daha önce Avrupa Birliği ile imzalanan et ithalatı anlaşmasının damızlık gebe düveye ve besi buzağısına kaydırılmasını öneren Ömer Görener: “Başka sektörlerin ihracat olanaklarının önünde bir engel olarak tutulan et ithalatı meselesi de çözülür. Sonuçta iç piyasada üreticilerimizin kârlılığı muhakkak gözetilerek kontrollü ve bir master plan çerçevesinde, ülkemizin ihtiyacı kadar damızlık hayvan veya besi için buzağı getirilmesine müsaade edilmelidir. Kesinlikle süt tozu ve et ithalatına müsaade edilmemelidir.” dedi.
2008 yılında Türkiye’ye piyasa dinamiğini geçici de olsa değiştirecek kadar süt tozunun girmesi süt fiyatlarının 70 kuruştan 40 kuruşlara kadar gerilemesinin sebeplerinden biri olduğunu hatırlatan Görener, aynı zamanda aşırı derecede yükselen yem fiyatları ve süt tozu ithalatı nedeniyle çiftçiler hayvanlarını besleyememe noktasına gelerek, hayvanlarını kesime göndermek durumunda kaldığını söyledi. Kesime gelen bu fazlalık hayvanlar da o dönemde et fiyatlarının aşırı yükselmesini geciktirdiğini ve fiyatlardaki artışın 2009 yılı ortasından itibaren hissedilir düzeye ulaştığını vurgulayan Görener, bu son yükseliş öncesi et fiyatlarının yaklaşık 3 yıldır hiç artmadığını ifade etti.
İthalat çözüm değil çöküş getirir
Türk Veteriner Hekimleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Dr. Mehmet Alkan ise,halkın alım gücündeki sıkıntılara ve piyasa şartlarındaki olumsuzluklara karşılık ithalatın hiçbir zaman gündeme getirilmemesi gerektiğini belirterek görüşlerini şu sözlerle açıkladı: “Et fiyatlarında meydana gelen artışlarda fiyatları düşürmek gerekçesi ile ilk akla gelen et ithalatıdır. Bu günlerde yine et fiyatları gerekçe gösterilerek et ithalatı gündeme getirilmektedir. Bu kısır bir döngüdür.Türkiye, 1980-84 yılları arasında toplam ihracatı 5 milyar dolar iken, Ortadoğu ülkelerine yılda 300- 400 milyon dolarlık kırmızı et ihracatı gerçekleştirmekteydi. 1980’li yılların ikinci yarısında yapılan damızlık ithalatı, 1990 yılında başlayan kasaplık hayvan ve et ithalatları, ülke hayvancılığına hiçbir katkı sağlamadığı gibi, 1980’li yıllardan günümüze özellikle küçük baş hayvan sayılarımızda çok daha fazla olmak üzere hayvan sayılarında hızlı bir düşüş yaşanarak günümüzün şartları oluşmuştur. 1991 yılında 60 milyonun üzerinde olan küçük baş hayvan (koyun+keçi) sayısı 2009 yılında 30 milyonun altına düştü. 1990 yılında nüfusumuzun 60 milyon, 2009 yılında da 72 milyon olduğu dikkate alındığında, bu rakamlar, kişi başına düşen küçük baş birim hayvan sayısının dramatik şekilde azaldığını göstermektedir.”
Müdahale dilse fatura büyümezdi
Süt fiyatlarının düşüklüğü nedeniyle büyük baş damızlık hayvanlarının kesime gönderilmesinin de hayvan sayılarının azalmasında önemli etken olduğunu savunan Alkan: “Süt fiyatlarına zamanında yapılacak küçük bütçeli desteklerle bu facia önlenebilirdi. Bu yapılmadığı için, 300-400 bin arasında olduğu tahmin edilen damızlık materyal kesimi ülke ekonomisine milyonlarca liralık telafisi zor zararlar açtı. Bu güne kadar yaşadığımız tecrübeler de göstermektedir ki; ithalat kısa dönem de fiyat hareketlerini engellemek için yapıldığında hiçbir zaman çare olmadığı gibi, aksine hayvancılığa büyük darbeler vurmuştur. Bu gün yapılacak ithalat da aynı sonuçları doğuracaktır.” dedi.
Hayvancılık destekleri artırılmalı
Gelişmiş ülkelerde, et ve et ürünlerinde fiyat istikrarı ve yetiştiricinin korunmasının desteklemelerle ve piyasa müdahaleleri ile sağlandığına dikkat çeken Alkan çözüm önerilerini ise şöyle sıraladı: “ Hayvancılık politikalarımızı değiştirerek, hayvan ve hayvansal üretimimizi arttıracak tedbirleri almak ve hayvancılığımızı uluslar arası rekabet edebilir duruma getirmek zorundayız. Bu amaçla; hayvancılık desteklemelerinin tarım destekleri içerisindeki payı yüzde 20’den hem oransal olarak yüzde 50’lere çıkarılması hem de miktar alarak arttırılması gerekir. Hayvancılığın en önemli girdisi olan yemle ilgili olarak; kaliteli kaba yem açığının giderilmesi için ekim alanlarının genişletilmesi, meraların ıslahı yapılmalıdır. Özellikle et açığının kapatılmasında küçük baş hayvancılık ülkemiz açısından özel bir yere sahiptir. Bu nedenle küçük baş hayvancılığın destekleri arttırılmalıdır. Irk ıslahı ve hayvan hastalıkları ile mücadele çalışmalarına hız verilmelidir.”
İzmir Tarım Grubu Dönem Sözcüsü Sumer Tömek Bayındır ise, et ithalatını halk sağlığı ve ülke ekonomisi için çok önemli bir tehdit olduğunu söyledi. Kaçak kesilen at ve eşek etini gerekçe göstererek hayvan ve et ithalatına kalkışmanın haklı bir gerekçe olamayacağını savunan Bayındır: “ Hayvansal üretimimiz nüfusumuzun ihtiyacını karşılamaktan uzaktır. Hayvan ve et ithalatı, ithalattan nemalananlar için cazip ve mantıklı bir çözüm olabilir. Fakat hayvancılık sektörümüzün sonu olur. Hayvan yetiştiricisi zaten dünyada yaşanan ekonomik kriz nedeniyle mağdur durumdadır. Geçmişte aynı zihniyetle et fiyatlarını ucuzlatmak adı altında yapılan ithalat hayvancılık sektörümüze büyük darbe vurmuştur. Bunun için geçmişe dönüp bakmak yeterli olacaktır. Yapılan yaygın ithalat üretimi arttırmak yerine çok miktarda hayvan kaybına neden olmuş, büyük zararlar oluşmuştur. Ortaya çıkan hayvan kayıpları sonunda fiyatlar bugünküne kıyasla daha da fazla yükselmiştir. Bu sıkıntıları tekrar yaşamamak için köklü ve kalıcı tedbirler alınmalıdır.” görüşünü dile getirdi.
Hastalıklı et ithal edilecek uyarısıEt fiyatlarını ucuzlatalım derken gerek hayvan gerek et ithalatı halk sağlığı açısından büyük tehlike oluşturan (BSE) deli inek hastalığının ithalatla Türkiye’ye sokulacağı endişesini yaşadıklarını belirten Bayındır sözlerini şöyle sürdürdü: “ BSE’ nin insan sağlığına tehdidi yanı sıra, zaten üretim yönünden yetersiz olan hayvancılık sektörümüzde ciddi boyutlarda et ve süt veriminde düşüşlere neden olması olasıdır. Dikkat çekilmesi gereken bir diğer konu da, ithalat yapılması istenen ülkelerde et fiyatının düşük, bizde ise çok yüksek olduğu imajının yaratılmasıdır. Bu ülkelerden ihraç edilen “donmuş” et ile kasaplarında satılan et çok farklıdır.
Bugün ülkemizde hayvanlarımızda görülen bulaşıcı hastalıklar hep aynı bahanelerle değişik yıllarda yapılan hayvan ithalatları ile ülkemize taşınmıştır. Bu hastalıkların gerek tedavi giderleri, gerek üretim açısından ulusal ekonomimize getirdiği maliyet milyarlarca lirayı bulmaktadır. Bu nedenlerle İzmir Tarım Grubu hayvan ve et ithalatına karşıdır. İthalatın tam tersine, nüfus artışına paralel olarak ülkemizdeki hayvan sayısının ve üretiminin arttırılmasına yönelik radikal politikalar uygulamaya konulmalıdır.”
İthalat çözüm değil, üretim artmalı
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar kırmızı et fiyatlarındaki artışa dikkat çekerek, yaşananların belli bir sürecin sonucu olduğunu ve durumun ithalatla değil, üretimi artırıcı politikalarla çözülebileceğini bildirdi.
Bayraktar et fiyatlarına ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, hayvancılık kan kaybederken çözüm önermeyenlerin, gelinen süreçte ithalatta çözüm aradıklarını belirterek, “Üreticilerimizi haciz kıskacına düşürmeye yol açacak ithalatı öneren bazı üretici temsilcileri, ithalat lobilerinin amaçlarına alet olmamalıdır” dedi.
Bayraktar, ithalat yapılmayacağına dair Bakanlık tarafından üst düzeyde verilen sözlerin tutulmasını istedi. Bayraktar, “Et fiyatları 50 TL’ye kadar yükselecek” gibi hiçbir bilimsel dayanağı olmayan mesnetsiz açıklamalarla üretici ve tüketiciler arasında tedirginlik ve korku yaratıldığına dikkat çekerek, “Eğer bu kesimler böyle korku yayarak, ithalat kapılarını açtırarak hayvancılığımızı geçmişte olduğu gibi yine içinden çıkılmaz bir duruma sokacaklarını sanıyorlarsa, kesinlikle yanıldıklarını bilmelerinde fayda vardır” ifadelerini kullandı.
Rekabet Kurulu’na şikayet
Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Nazım Kaya, fiyatların yükselmesinin nedeninin hayvan sayısının azalmasına bağlandığını söyledi. Kaya, şöyle devam etti:
”Bir önceki yıla göre hayvan sayısındaki yüzde 1,8’lik azalma, fiyatlara yüzde 10 yansıması gerekiyordu. Fiyatları yüzde 70 artırarak ithalatın önünü açmak istiyorlar. Etin toptan fiyatlarının yükselmesinin nedeni toptancılardan kaynaklanıyor. Bazı çevreler, ellerindeki hayvanları piyasaya sürmeyip birkaç spekülatif hareketle fiyatları yükseltmeyi, akabinde et ithalinin yolunu açtırmak istiyorlar. Asıl amaç ithalat…”
Aralarındaki fiyat anlaşması ve uyumlu eylemler nedeniyle Tüketiciler Birliği olarak ilgili firmaları Rekabet Kurulu’na şikayet ettiğini vurgulayan Kaya, ”Piliç sektörüne kesilen rekabeti ihlal cezai yaptırımının rakam olarak daha yükseğinin kırmızı et kesicilerine uygulanacağı kanaatindeyiz. Tüketici, pahalılık nedeniyle ‘ete boykot yapmalı’ görüşüne katılmıyoruz. Ülkemiz tüketicisi, diğer ülke tüketicileri ile aynı standartlarda et tüketme hakkına sahiptir” dedi.
Tüketici tedirgin
Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Genel Başkanı Gökhan Günaydın, at eşek kesimi yapıldığı ve kaçak buffalo etlerinin yakalandığına yönelik basında çıkan haberlerin, yüksek fiyatlar nedeniyle zaten et alamayan halkı daha da tedirgin ettiğini belirterek,”Hayvancılık sektöründeki sorunlar ithalatla çözülmez. Kayıt dışılığına karşı etkin mücadele verilmeli, kontrolsüz kesimlere karşı denetimler artırılmalı” dedi. Düzenlediği basın toplantısında son günlerde hızla artan et fiyatlarının halkın mutfağına etin girmemesine neden olduğunu savunan Günaydın, ”Avrupalı yılda 75 kilo et tüketirken, Türkiye’de kişi başına tüketim 8 kilograma düştü” dedi.
Et ve Balık Kurumu ve Süt Endüstrisi Kurumu gibi düzenleyici ve müdahale edici kuruluşların tasfiye edilmesi sonucunda yem, et ve süt fiyatlarında kartellerin üretici fiyatlarını baskıladığı ortamın oluştuğunu anlattı.
Kırmızı et fiyatlarına ilişkin son dönem istatistiklere de dikkati çeken Günaydın, 2005 – 2006 yılında sırasıyla 409 ve 439 bin ton alan kırmızı et üretiminin, 2007 yılındaki yoğun kesimler nedeniyle 576 bin tona çıktığını belirterek, bunun bir çöküş istatistiği olarak değerlendirilmesi gerekirken, kamuoyuna et üretimi artışı olarak yansıtıldığını savundu.
Gazete ilanıyla bakanlığa destek
Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği, gazetelere “Kamuoyuna” başlığı ile verdiği ilanlarda et ve sütteki fiyat artışının spekülatif olduğunu ve bu artıştan yetiştiricilerin sorumlu olmadığını duyurdu. “En pahalı kırmızı et ve çiğ süt Türkiye’dedir” söylemiyle yetiştiricilere fatura kesilmek istendiği belirtilen ilanda Tarım ve Köyişleri Bakanlığının izlediği ithalat karşıtı politikaya tam destek verildi.
Türkiye hayvancılığının dünyadaki sıralaması
Sığır varlığı 25.
İnek sütü üretimi 12.
Sığır eti üretimi 26.
İnek başına süt verimi 60.
Sığır başına karkas ağırlığı 52.
Hayvancılığın genel görünümü
Sığır varlığı 10 milyon baş
Küçük baş hayvan varlığı 24 milyon baş
Yıllık ortalama süt üretimi 11 milyon ton
Yıllık ortalama kırmızı et üretimi 500 bin ton
İnek başına ortalama süt verimi 4 ton
Sığırda hayvan başına ortalama karkas ağırlık 215 kg.
Yıllık ortalama dana karkas et fiyatı
Yıl Et fiyatı(TL/kg)
2005 9.56
2006 10.29
2007 11.16
2008 9.0
2009 11.06
2010* 14.65
* 2010 Ocak fiyatı
Türkiye sığır varlığı(bin baş)
Yıl Yerli ırk Kültür ırkı melez Kültür ırkı Toplam
——— ———- ———————- —————- ————
2004 3.565 4.395 2.109 10.069
2005 3.633 4.538 2.355 10.526
2006 3.405 4.694 2.772 10.871
2007 3.276 4.465 3.296 11.037
2008 2.851 4.455 3.555 10.861
Kaynak: TÜİK
Not: 2009’da sığır varlığının 10 milyon başa düştüğü tahmin ediliyor.
Bu haber ile ilgili yapılan yorumlar
Problemin analizini iyi yapmak gerekiyor. Gerek süt fiyatında gerekse et fiyatında reel olarak üretici fiyatlarında sürekli düşen bir çizgi ve sonucu üretimden vazgeçme hadisesi var. Yem fiyatlarının yüksekliği teşhisi doğru değil. Bu sadece kuraklığa bağlı olarak kaba yem için geçerli. Fiyatların 30 yıllık serüveni “tukvet.biz” ve kişisel web sitesinde grafiklerle ortaya konuldu. Reel olarak kesif yem fiyatlarında artış görünmüyor.
Sektörün temel sıkıntısının süt tozu, palm yağı ithalatı ve kaçak et girişi olduğu herkesçe biliniyor.
Üretici fiyatları düşerken üretici ve tüketici fiyatları arasındaki katsayı ne hikmetse hep büyüyor.
İthalat çözüm olsaydı 20 yıldır legal veya illegal ithalat çözüm olurdu. Bilindiği gibi hayvancılığın çöküşü oldu. Yeni fiyatlarla hayvancılık işletmeleri nefes almayı başladı ki buna da müsaade edilmek istenmiyor.
HAYVANCILIK SEKTÖRÜNÜ ÖLDÜRDÜKTEN SONRAMI AKILLARI BAŞLARINA GELDİ HAYRET.TARIM BAKANLIĞI GEÇEN GÜN KÖYLERE KÖYLERE TARIM MÜDÜRLÜĞÜNDEN KİŞİLERİ GÖNDERİP BESİCİLERİ SORDULAR:SANKİ BESİCİ KALMIŞ GİBİ?ÇÖZÜM BASİT HEMEN İTHAL EDİNKİ KALAN 3 5 BESİCİYİDE ÖLDÜRÜN,
Sayı Ali Ekber Yıldırım,
Tarım konularını ayakta tutan nadir yazarlardan birisiniz. Son olarak gündeme gelen hayvancılık konusunu da aynı duyarlılıkla ele aldınız. Daha önce size bir yorum göndermiştim. Ben 35 yıllık Tarım Ekonomi Profesörüyüm. Hiçbir görüşümüzü bu devlete benimsemedik. Belki bu da bizim ayıbımız. Temel sorun 1950 yılından beri uygulanan yanlış politikalardır. 60 yıldır çiftçiye verilen hayvancılık kredi ve destekleri doğrudan çiftçiye ödenseydi, sayısı 3 milyonu aşan çifti ailesinin hepsi, sınıf atlardır.
Hayvancılık konusunda, ithalatın düşünülmemesi olumlu. Ama ne yapılırsa yapılsın, 50 yıllık temel zihniyet değişmezse sorun çözülmez. Devletin hyavancılığa 60 milyan YTL yeni bir destek ayıracağını duydum.
Lütfen bu fikirlerimi paylaşırsanız dile getirin. Gerçek çözüm için, devlet bu miktara hali hazırda hayvancılığa verdiği tüm destekleri de eklesin ve başta doğu ve güneydoğu Anadolu olmak üzere Et Balık Kurumlarını tekrar ihdas etsin. Ben bakanımızın şöyle bir sözünü hatırlıyorum. “Mümkün olsa da Et Balık kurumlarını geri alsak”.
Ha artık devlet işletmeciliği yok diye abiler dayatırsa, bu kurumları kurdukdan sonra, bu kuruluşları adı geçen bölgelerde kurulacak çiftçi örgütlerine (sadece kooperatif) devir edelim. Ne karşılığı mı? 60 milyon YTL ve diğer destekler karşılığı.
Bu kadar yazabildim.
Aksi halde bu sorunlar yıllarca sürer.
Saygılarımla.
Prof. Dr. Erkan REHBER
13 şusat cumartesi günü tüm bakanlık taşra teşkilatlarına bir faksgönderildi.neydi amaç çifçinin elindeki besi danası sayılarını belirlemek. herkes acilin teşkilata gidip elindeki dana rakamlarını yazdıracakmış.bakanlık bu kadar aciz durumda arkadaşlar sanki bu hayvanlar sisitemde kayıtlı değilmi gözükmüyomu bilmiyorlarmı ne kadar haycvan olduğunu dalga geçiliyoruz ithal hayvan getirmek için bahaneler uyduruluyor
Envanter çıkarılıyormuş. İlk önce sağ gösterilipte ölü olan hayvanları çıkarsınlar ondan sonra tekrar sayım yapsınlarda 8 senede bu işleri nereden nereye indirdiklerini net görsünler.Şimdi yaptıkları envanterin sonuçları net olmaz olamaz