Cumhuriyet’in 100.yılına doğru tarımın geleceği

Bu makalede ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.

Cumhuriyet’in 100.yılına doğru tarımın geleceği

30 Ekim 2022

·

Ali Ekber Yıldırım

·

Köşe Yazısı

Güncelleme: Şub 22, 2024

Türkiye Cumhuriyeti tam 1 yıl sonra 100.yılını kutlayacak. Ülkeler için kısa bir süre olsa da bu 100.yılda birçok konuda geriye dönük değerlendirmeler yapılacak ve ileriye yönelik hedefler konuşulacak. Tarım sektörü açısından son 100 yıla bakıldığında dönemsel olarak, dünyadaki gelişmeler doğrultusunda çok zikzaklı dönemler yaşandığını söyleyebiliriz. Türkiye’nin tarıma sarıldığı ve tarımdan zenginlik ürettiği dönemlerimiz de var. Tarımı yok ederek kurtulmaya çalışılan dönemler de var.

Tarımda en parlak dönemin Mustafa Kemal Atatürk yönetiminde yaşandığını söyleyebiliriz. Atatürk, daha cumhuriyeti ilan etmeden 17 Şubat 1923’de İzmir İktisat Kongresi ile tarım başta olmak üzere ekonomide yapacakları çalışmaların bir yol haritasını ortaya koydu. Bağımsızlık savaşı sonrası İzmir’de İktisat Kongresi’nin düzenlenmesi tesadüf değildir.

Yıllarca süren (1911-1922)savaşlardan kalan köylüyü çiftçi yapmak temel hedeflerden birisiydi. O dönem 13 milyon nüfusun yüzde 80’i köylü.

İzmir İktisat Kongresi ile tarım politikasının temel ilkesi “Milli ekonominin temeli ziraattır.” şeklinde belirlendi.

Uygulanacak tarım politikasının temel felsefesi ise Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ülkenin gerçek sahibi ve efendisi, hakiki müstahsil olan köylüdür.” sözüne dayanır.

Kongre’ye “Çiftçi Grubu” 96 maddelik bir metin sunar. Bu isteklerin bir çoğu da köylünün üretim yapmasını engelleyen, yabancılara mahkum kılan uygulamaların kaldırılmasına yöneliktir.

Çiftçi Grubu’nun talepleri arasında Aşar vergisinin kaldırılması, tütün ekimi ve ticaretinin serbest bırakılması, tütünde Reji İdaresi’nin kaldırılması, tarımsal kredilerin düzenlenmesi, hayvan hastalıklarıyla mücadele, tarım alet ve makinalarının standartlaştırılması, yüksek öğretim görenlerin bir süre köylere gönderilmesi gibi çok temel istekler var. Bunların önemli bir bölümü kısa zamanda gerçekleştirilir.

Bütün bu çalışmalarda Atatürk kendisi de öncü olarak yer alır. Yeri gelir traktörün üzerindedir, yeri gelir kooperatifin kurucu ortağıdır. Atatürk Orman Çiftliği’ndeki çalışmaları ile örnek bir çiftçi olarak yol göstericidir. Bu dönemin en önemli özelliği ise kurumsal yapının oluşturulmasıdır.

Atatürk döneminden sonraki yıllarda inişli çıkışlı dönemler var. Dünyadaki gelişmelere bağlı olarak üretimin çok arttığı yıllar da var, çok sıkıntılı dönemler de. Burada tarihsel bir değerlendirmeye girmeden tarımda en yıkıcı dönemin 12 Eylül Darbesi ile başladığını söyleyebiliriz.

1980 ve sonrası yıkım dönemi

Tarım sektörü için 1980 yılı özellikle 24 Ocak Kararları bir dönüm noktası oldu. Cumhuriyetten 1980 yılına kadar oluşturulan altyapı, tarımsal kurumlar, üretim deseni, ihracata dayalı geleneksel ürün üretimi ve tarımsal sanayideki gelişmeler bir yana bırakılarak, ülkenin ancak sanayi ve turizmle yani hizmet sektörü ile kalkınabileceği benimsendi. Tarım, ekonominin sırtında bir yük olarak görüldüğü için tarımdan kurtulmak gerektiği bile düşünüldü. Uluslararası sermaye ve kuruluşların dayatması ile tarım sektörü kontrolsüz bir şekilde dışa açıldı.

Tarım sektörü desteksiz bırakıldı. İthalat kapıları sonuna kadar açıldı. Tarımsal üretimi ve üreticileri “ithalatla terbiye etme” politikası ilk kez Turgut Özal döneminde başladı ve bugün hala devam ediyor.

Tarımda reorganizasyon adı altında 1985 yılında başlatılan çalışmalarla kurumsal yapı dağıtıldı. Ziraat İşleri, Zirai Mücadele, Toprak-Su, Gıda İşleri, Veteriner İşleri gibi alanında uzmanlaşmış kurumların hepsi kapatıldı veya başka kurumlara bağlandı. Etkisizleştirildi. Tarımı besleyen ana damarlar kesilmiş oldu.

Dünyanın aksine Türkiye’de özelleştirme tarımla başladı. Et ve Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu, Yem Sanayi özelleştirilerek üretimi destekleyen kurumlar ortadan kaldırılınca ve bir yandan da ithalat kapıları açılınca hayvancılık çöktü. Doğu ve Güneydoğu’da başlayan terörün de etkisi ile hayvancılık yapmak daha da zorlaştı. Canlı hayvan ve kırmızı et ihraç eden Türkiye, ithalat yapan ülke konumuna düşürüldü.

Zirai Donatım, TEKEL, Şeker Fabrikaları, Türkiye Gübre Sanayi(TÜGSAŞ) gibi hem üretimi doğrudan ilgilendiren hem de girdi sağlayan kurumlar da özelleştirilince bitkisel üretim de büyük yara aldı.

Ülkede yaşanan krizlerin faturası tarıma kesildi. Örneğin 1994 krizi yaşanınca dönemin Başbakanı Tansu Çiller, tarımsal destekleme kapsamındaki ürün sayısını 26’dan 9’a düşürdü. Tarımın en çok desteğe ihtiyacı olduğu dönemde destekler kesildi. Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği anlaşması yapıldı. Tarıma ilişkin tavizler verildi.

2000 sonrası IMF-Dünya Bankası politikaları

1990’lı yılların sonuna gelindiğinde Bülent Ecevit’in Başbakanlığında Demokratik Sol Parti, Anavatan Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin oluşturduğu 57. Koalisyon Hükümeti döneminde Uluslararası Para Fonu(IMF) ve Dünya Bankası tarım politikalarını belirleyen, tarım ürünleri fiyatına bile müdahale edecek kadar ipleri ele geçirdi.

Tarımda Reform Uygulama Projesi(ARİP) Dünya Bankası Projesi olarak 1999 yılında uygulamaya konuldu. Proje kapsamında Çiftçi Kayıt Sistemi’nin oluşturulması, üretimden bağımsız olarak Doğrudan Gelir Desteği uygulamasına geçilmesi,4572 Sayılı Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri Yasası ile “özerklik” adı altında birliklerin tasfiyesi, etkisiz hale getirilmesi sağlandı. Yasa ile Tarım Satış Kooperatifleri’ne devlet tarafından mali destek yapılması yasaklandı.

Tarıma yönelik birçok destek kaldırılarak, doğrudan gelir desteği adı altında üretime değil üretmemeye destek sağlandı.

Amerika’dan çantasında 15 günde çıkarılacak 15 yasa ile Türkiye’ye gönderilen Kemal Derviş’in hazırladığı ekonomi programı uygulanırken, Şeker Yasası ve Tütün Yasası çıkarıldı. Tütün üretiminde sözleşmeli üretimle uluslararası sigara tekelleri söz sahibi oldu. Şekerpancarı üretiminde kota sistemine geçildi.

AKP’nin 20 yıllık iktidarı ithalatın altın yılları

Ülke 2001 krizi sonrasında IMF ve Dünya Bankası politikalarından nefes alamaz hale gelmişken büyük umutlarla iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), ilk 3 yıl aynı politikaları sürdürdü.

AKP iktidarı dönemine genel olarak bakıldığında; önemli yasal düzenlemeler yapıldı. Tarım Kanunu, Tohum Yasası, Biyogüvenlik Yasası ve daha birçok yasa çıkarıldı. Turgut Özal döneminde başlayan ithalatla terbiye politikası en katı biçimde bu dönemde uygulandı. İthal edilmeyen ürün kalmadı denilebilir.

Üretimin değil, ithalatın desteklendiği, yüz binlerce kişinin tarımdan çekildiği, aile işletmeciliğinin tasfiye edilerek yerine şirket tarımının egemen kılındığı bu dönemde çiftçi para kazanamamaktan, tüketici gıda ve tarım ürünlerini alamamaktan şikayetçi oldu.

Tarım toprakları en çok bu dönemde amaç dışı kullanıma açıldı. Acele kamulaştırmalarla tarım toprakları ranta açıldı. Duble yollar ovalardan geçirildi. Zeytinlikler yok edildi. Koruma altına alınan ovalara termik santral kurmak için ihale üstüne ihale yapıldı.

Büyükşehir Yasası değiştirilerek bir gecede 16 bini aşkın köy mahalleye dönüştürüldü. Sadece tarım toprakları değil, Hidro Elektrik Santralleri ile dereler kurutuldu. Hükümet değişmese de bu dönemde de tarım bakanı değiştikçe tarım politikası değişti.

Türkiye için tarımda büyük fırsatlar var

Türkiye, bulunduğu coğrafya ve iklim koşulları, biyoçeşitliliği, tarımsal üretim kültürü ve insan kaynağı ile tarımda çok büyük potansiyele sahip olmasına rağmen bunu zenginliğe dönüştüremiyor. Covid-19 salgını, Rusya-Ukrayna Savaşı, Avrupa’da yaşanan son 500 yılın en büyük kuraklığı ve daha birçok gelişme Türkiye’ye önemli fırsatlar getirdi. Fakat Türkiye bugüne kadar bu fırsatları değerlendiremedi.

Bugün, tarımsal üretimdeki en önemli sorunlardan birisi haline gelen yüksek girdi maliyetleri nedeniyle çiftçi üretim yapmakta zorlanıyor. Yüksek girdi fiyatları karşısında tarımsal destekler yetersiz. Ayrıca destekler hem çok geç açıklanıyor hem de çok geç ödeniyor. Türkiye tarıma gereken desteği ve önemi verse dünyanın en önemli üretici ve ihracatçısı olabilir.

Covid 19 salgınının getirdiği fırsatlar var. Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş nedeniyle Rusya’ya uygulanan ambargo nedeniyle bu ülkenin Türkiye’ye yönelmesinin getirdiği önemli avantajlar var. Bu yıl kuraklık nedeniyle tarımsal üretimde ciddi sorunlar yaşaya, ayrıca Rusya ambargosu nedeniyle enerjide sorunlar yaşayan dev Avrupa pazarında değerlendirilecek fırsatlar var. Bunların hiçbiri değerlendirilemiyor. Hayvan ithalatına izin veriliyor. Bazı ürünlerde ihracat yasağı ile içerde gıda fiyatlarının düşürülmesi hayali kuruluyor. Oysa doğru politikalarla tarımsal üretim artırılabilir. Kaliteli, katma değerli ürünler elde edilebilir. Hem iç piyasaya yetecek hem de ihraç edecek büyüklükte potansiyelimiz var.

Gençlerin tarıma ilgisi değerlendirilebilir

Pandemi ile birlikte tarıma farklı bir gözle bakılmaya başlandı. Daha önce tarımla pek ilgilenmeyen, bu alanda üretim, yatırım yapmayı düşünmeyen sanayiciler, iş insanları tarıma yoğun ilgi göstermeye başladı.

Dededen, aileden kalma araziler değer kazandı. Eskiden kimse ilgilenmezken şimdilerde paylaşılamayan varlıklar oldu. “Dededen kalma topraklarımız var onları nasıl değerlendirebiliriz?” sorusunu soranların sayısında ciddi artış var.

Tarımın gıdanın ne kadar önemli olduğunu, açlığın, kıtlığın tartışıldığı bugünlerde hem ekonomik hem de sosyal olarak ele alınması ve bu alanda bir şeyler yapılması gerektiğini düşünenlerin sayısı artıyor.

Pandeminin üzerine bir de Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile başlayan savaş eklenince dünyada yaşanan gıda krizi ve özellikle tahıl krizi tarım konusundaki duyarlılığı daha çok artırdı. Ülkenin değişik bölgelerinde “tarım konusunda ne yapabilirim, ülkemiz açlık, kıtlık çekmesin diye ben de bir şeyler yapmalıyım” diyerek bu işe kafa yoranlar var.

Özellikle iyi eğitim almış, teknoloji konusunda bilgi sahibi, tarımda teknolojiyi kullanmayı düşünen, çalışmalar yapan gençler var. Gençler de genellikle aileden kalan arazileri değerlendirmek için bu işe ilgi gösteriyor. Aileden kalan araziler önemli ama atadan gelen tarım bilgisi çok daha önemli. Bu kadim bilgi ile gençlerin teknoloji bilgisi birleştirilebilirse tarımda olumlu çalışmalar yapılabilir.

Özetle tarımda yeni bir dönem yaşanıyor. Üretim konusunda çok büyük zorluklar ve sıkıntılar var. Girdi fiyatlarının kontrol altına alınması ve çiftçinin desteklenmesi şart. Dünyayı kasıp kavuran yüksek gıda fiyatları, açlık ve kıtlık riski insanları tarıma yönlendiriyor. Tarımda yeni bir bakış açısına ve politikalara ihtiyaç var. Tarımda, ülkenin tarımsal potansiyeline uygun, kendine yeterliliği esas alan, teknoloji destekli, örgütlenmeyi esas alan yeni bir modele ihtiyaç var. Bunu başarabilirsek, Türkiye ekonomisi, için tarım sektörü önemli bir çıkış yolu olacaktır.

Cumhuriyetimizin 99. yılını kutlarken Mustafa Kemal Atatürk ve cumhuriyetimizin kurcularını saygıyla ve özlemle anıyorum.

Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar

En Son Yayınlanan Makaleler