Bu makalede ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.

Türkiye tarımın en önemli hastalığı

Güncelleme: Şub 22, 2024

  • Türk Traktör’den ilk elektrikli traktör

    Türk Traktör’den ilk elektrikli traktör

    5 Mart 2024·

İktidar değişmese de bakan değiştikçe tarım politikası değişen başka ülke var mı? Türkiye tarımının en önemli hastalığı, bakan değiştikçe değişen politikalardır.

Uzun yıllardan beri planlı, orta ve uzun vadeli bir tarım politikası yok. Günübirlik, hedefi, amacı belli olmayan politikalar uygulanıyor. Ülke tarımını geliştirmek, büyütmek, katma değer yaratmak yerine çiftçiyi siyasilere muhtaç eden ve üretimden uzaklaştıran, tarımı yok sayan politikalar uygulanıyor.

Böyle olunca bakan değiştikçe tarım politikası da değişiyor. Bu değişim de genellikle destekler üzerinden yapılıyor. Gelen her bakan kendi kafasına göre bir politika uyguluyor. Son 20 yıldır iktidar değişmedi. Ama görev yapan 7 farklı bakan, aynı partinin bakanları olmasına rağmen her biri farklı tarım politikası, farklı destekleme politikası uyguladı. Göreve gelen kendisinden önceki bakanın uygulamalarını rafa kaldırıyor. Her şey sil baştan başlıyor. Ülke tarımı bundan çok büyük zarar görüyor.

Üretene değil, tapusu olana destek; DGD

Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 yılında iktidara geldiğinde Uluslararası Para Fonu(IMF) ve Dünya Bankası’nın dayatmasıyla uygulanan Doğrudan Gelir Desteği(DGD) uygulanıyordu. Tapu üzerinden verilen bu destek üretimi değil üretmemeyi destekliyordu. Şehirde yaşayan da kırsalda yaşayan da bu desteği alıyordu. Yeter ki tapusu olsun.

Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve parti yetkilileri 2002 seçimleri öncesinde iktidara geldiklerinde bu destek sistemini tümüyle kaldıracaklarını vaat etti. Bunun için kırsaldan ciddi oy aldılar. Ancak iktidara geldikten sonra, 2009 yılına kadar doğrudan gelir desteği uygulanmasını sürdürdüler. Yani üretime değil tapu üzerinden verilen doğrudan gelir desteği AKP iktidarının ilk Tarım Bakanı Sami Güçlü ve sonrasında göreve gelen Mehdi Eker döneminde de sürdü. Bugün hala “alan bazlı destek” olarak yine tapu üzerinden bu destek veriliyor.

Sami Güçlü, daha uzun vadeli politikalardan yanaydı. Bu amaçla 5 yıllık hayvancılık stratejisi hazırladı. Üreticiye kulak veren, dinleyen bir bakandı. Yerine gelen Mehdi Eker, bu planları, uygulamaları rafa kaldırdı. Doğrudan gelir desteğini sürdürdü.

Havza modeli neden uygulanmadı?

Türkiye’de en uzun süre(10 yılı aşkın) Tarım Bakanlığı koltuğunda oturan Mehdi Eker döneminde hazırlıkları 3 yıl süren “Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli” hazırlandı. Ülke tarımı için önemli bir çalışmaydı. Toprak, su, yağış, sıcaklık, nem, ürün çeşitliliği ve daha birçok parametre dikkate alınarak ülke genelinde 30 havza belirlendi.

Ekolojik ve ekonomik olarak hangi ürün hangi havzada daha verimli, daha iyi üretiliyorsa orada desteklenmesi öngörülüyordu. İlk kez 2009 yılında “atlatma haber” olarak yazdığım ve Dünya Gazetesi’nde 5 gün üst üste manşetten yayınlanan bu model Mehdi Eker tarafından bile uygulanmadı. Siyasiler devreye girdi kendi bulundukları havzaları da destekleme kapsamına aldırdılar. Model sulandırıldı.

Ülke tarımı ile ilgili en önemli bilgilerin yer aldığı bu çalışma kimin için yapıldı? O bilgilere Resmi Gazete’de yayınlanan tebliğ ile yayın yasağı bile getirilmişken kimlere servis edildi? Bu modelin yanı sıra, ülke tarımına ilişkin en kritik bilgilerin toplandığı “ Tarım Sektörü Entegre Yönetim Bilgi Sistemi(TARSEY) ve onun en önemli bileşeni olan Tarımsal İzleme ve Bilgi Sistemi(TARBİL) dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu tarafından “tarımda devrim” olarak sunuldu. Ama o projeler de durduruldu. Havza Modeli, TARSEY ve TARBİL dosyalarını “Yeni Tarım Düzeni/ Pandemi, İklim Krizi ve Gıda Egemenliği” kitabımda ayrıntılı olarak yazdım. Meraklısı oradan okuyabilir.

Her ilçe bir havza oldu, tarıma yararı olmadı

Mehdi Eker’den sonra Tarım Bakanlığı görevine getirilen Faruk Çelik, girdi sistemine dayalı bir destekleme politikası uygulayacaklarını söyledi. Kendisinden önceki Bakan Mehdi Eker’in projelerini büyük oranda rafa kaldırdı. Türkiye’nin 30 havzada değerlendirilmesinin çok yanlış ve eksik olduğunu belirterek “her ilçe bir havza olacak” dedi. Türkiye’nin 30 havzası 941’e çıktı.

Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar veya diğer hiç bir yetkili “bu havza modelini biz kabul etmiştik, tarım bu modelle kalkınacaktı, neden değiştiriliyor?” diye soran olmadı. Gelenek değişmedi. Bakan değiştikçe politika değişiyordu.

Faruk Çelik’in en önemli projesi “Milli Tarım Projesi”ydi. Milli Tarım Projesi de 941 havzayı kapsayan modeli de uygulanamadı. Bakanlık her sene ilçe bazlı olarak hangi havzada hangi ürünlerin destekleneceğini kağıt üzerinde açıklıyor. Ama havza mantığı ne ekolojik ne de ekonomik olarak uygulanmıyor.

Çiftçinin üretirken zarar ettiği ürünler desteklenecekti

Faruk Çelik’ten sonra AKP Şanlıurfa Milletvekili Genel Cerrah Ahmet Eşref Fakıbaba Tarım Bakanı oldu. Görevi teslim aldıktan sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım ile görüştü. Yaptığı ilk açıklamada üreticinin ve tüketicinin rahatlayacağı bir tarımsal destekleme politikası üzerinde çalıştıklarını söyledi.

Fakıbaba, tarımsal desteklemelerde üretici hangi üründe zarar ediyorsa, hangi üründe arz açığı varsa ve ithalat yapılıyorsa ona destek verileceğini söyledi. En önemli projesi çiftçiyi borçlandırarak 300 koyun almalarını sağlamaktı. Ancak görev süresi bu çalışmaları yapmaya yetmedi.

Sonra Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildi. Yeni sistemin ilk Tarım Bakanı Bekir Pakdemirli oldu. Pakdemirli göreve geldikten sonra bir iki ay “her şeyi düşünmüştüm de tarım bakanlığını hiç düşünmemiştim. Aklımda tarım bakanı olmak hiç yoktu” diyerek göreve başladı. Mehdi Eker’den sonra göreve getirilen tarım bakanları için temel kriter tarımı bilmemeleriydi. Bu kritere en uygun olanı da Bekir Pakdemirli oldu.

Tarımı Semerat Holding’e teslim edecekti

Bekir Pakdemirli işi kökten halletmeye kararlıydı. Milli Tarım Projesi yerine Tarımda Milli Birlik Projesi’ni hazırladı. Ülke tarımını “Semerat Holding” adında kurulacak bir holdinge teslim edilecekti. Adı “milli birlik” olsa da holdingin kurucuları arasında çok uluslu şirketler de yer alacaktı. Hazırlanan projeden devletin, Tarım Bakanlığının haberi yoktu. Semerat Holding ile ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sunum yapılmadan bir hafta önce bu projeyi ele geçirip Dünya Gazetesi’nde yayınladım. Büyük tepki çekince proje iptal edildi. Elektrikli traktör, Dijital Tarım Pazarı gibi “gündem yaratan” ama tarıma bir katkısı olmayan birçok proje ile görev süresini tamamlayan Bekir Pakdemirli dönemi tarımın en fazla yara aldığı dönem oldu.

Destekleme politikası sil baştan değişiyor

Pakdemirli’nin yerine tarımı bilen, bu işin ilmini yapan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde “Tarım ve Köy İşleri Komisyonu” başkanlığı yapan Prof. Dr. Vahit Kirişci bakanlık görevine getirildi.

Vahit Kirişci göreve geldikten sonra, bakanlık kadrolarında ciddi değişiklikler yapıldı ve Mehdi Eker döneminin bürokratları ön plana çıktı.

Vahit Kirişci de geleneği bozmadı. Kendisinden önceki projeleri rafa kaldırdı. Elektrikli traktör için “benim gündemimde yok” dedi.

Geçen hafta İzmir’de seçilen tarım sektörü temsilcileri ile toplantı yapan Kirişci’nin yeni tarım politikası, desteklemelerle ilgili öngördüğü düzenlemeler bakanlığın internet sayfasındaki habere göre özetle şöyle:” Hububat, yağlı tohumlar, şeker ve baklagilleri stratejik ürün olarak belirledik. Bunlar bizim için olmazsa olmazlarımız. Kıtlık denildiğinde aklımıza gelen ürünler bunlar. Yani kimse çileğin bir kıtlıkta aklına geldiğini herhalde söyleyemez. Dolayısıyla çilek de bizim, domates de bizim, salatalık da bizim ama biz işe özellikle ve özellikle stratejik olan ürünlerden başlayacağız.”

Gübre, mazot ve yem desteği kartla ödenecek

Bakanlığın üreticilere verdiği desteği sadeleştireceklerini belirten Kirişci: “”İki temel desteğe indireceğiz. Mazot ve gübre. Ben de çiftçilikle meşgul olan birisiyim, aynı zamanda bir çiftçi çocuğuyum, buradaki birçok kardeşimiz, arkadaşımız ve ağabeylerimiz gibi. Şimdi bizim iki temel girdimiz; mazot ve gübre. Bunların ikisi de maalesef kaynakları bizde olmadığı için dışarıdan ithal ettiğimiz şeyler. Bunlar döviz kurundan etkileniyor, dünyadaki bu kargaşadan etkileniyor veya bunları üreten ülkelerin tavır değişikliklerinden etkilenebiliyor. Biz işte bu temel girdiyi stratejik ürünler için destekleme kapsamına alacağız. Ayni olarak, nakdi olarak değil. Bu destekleri ne zaman kullanacaksa kendilerine vereceğimiz bir kart marifetiyle, bir banka kartı eşdeğeri kart marifetiyle bu karta yüklenen para üzerinden ve bunları satın alabilecekleri gübreyse gübre mazotsa mazot bunları gidip almasına imkân sağlayacağız. Hayvancılıkta da hepimiz biliyoruz ister et olsun ister süt olsun. Her ikisinde de maliyetin yüzde 65’ini, 70’ini tek başına yem oluşturuyor. Bu yemi de aynı şekilde üreticilerimize sunacağız ve böylelikle üreticilerimizin bunları almak için zorlandıkları bu finansmanla ilgili güçlüğü aşmış olacağız. Sonra ürününü sattığında bu ürünlerin satışından elde etmiş olduğu gelirle bu destekler karşılığında kendine ait olan buradaki ücretlendirmeyi, fiyatlandırmayı mahsuplaşmış olacağız.” değerlendirmesini yaptı.

Stratejik ürünlere fark ödemesi

Stratejik ürünler için “fark ödemesi” uygulamasını da hayata geçireceklerini aktaran Bakan Kirişci, uygun rakamı üreticiyle belirleyeceklerini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir ürünün üreticiye maliyetiyle o ürünün kendisini mutlu edecek bir fiyatı var. Hepimiz işte şu anda mesela mısır, ayçiçeği bugünlerin popüler konusu. ‘Eğer mısır şu fiyata giderse ben bundan mutlu olurum.’ dediğimiz zihnimizde bir rakam var. İşte o rakamı birlikte belirleyeceğiz. Daha sonra o belirlediğimiz rakamın altında şayet piyasada satılacak olursa, ürün ister bunu TMO’ya getirsin isterse piyasaya, sanayiciye satmış olsun, kim alırsa alsın, o ikisi arasındaki farkı biz üreticimize dönüp diyeceğiz ki ‘Arkadaş sen üretmeye devam et. Bu da senin fark ödemendir.’ diyeceğiz ve böylelikle arz güvenliğini de sağlama konusunda önemli bir adım atmış olacağız.”

Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci’nin açıklamalarına bakılırsa her çiftçiye bir kart verilecek ve bu karta para yüklenecek. Mazot, gübre ve yem desteği buradan ödenecek. Ama “nakdi değil ayni olarak ödeyeceğiz” dediğine göre kartla gidip belli oranda gübre, mazot ve yem mi alınacak? Sadece belli bayilerden mi alınacak? Burada yine kayırmalar, siyasi yakınlıklar mı devreye girecek?

2022 destekleri henüz açıklanmadı

Bakan Kirişci bu uygulamanın Cumhuriyet’in 100. Yılı olan 2023’te uygulanacağını söylüyor. Daha 2022 yılı destekleri açıklanmadı. Ne zaman açıklanacağı da belli değil. Umarız bu yeni sistemle çiftçinin bir yılı heba edilmez. Ayrıntıları destekler açıklanınca paylaşırız.

Özetle, hükümet değişmese de bakan değiştikçe tarımda politikalar özellikle destekleme politikası değişiyor. Hiç değişmeyen bir şey var ki bu hükümet döneminde 2006’da çıkarılan Tarım Kanunu’na göre “tarımsal desteklemeler Gayri Safi Milli Hasıla’nın en az yüzde 1’i kadar olacak” hükmü hiçbir bakan tarafından uygulanmadı. Ayrıca, tarım destekleri hem çok geç açıklanıyor hem de çok geç ödeniyor.

Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar

En Son Yayınlanan Makaleler