Biyoçeşitlilik ve gen kaynakları…

·

07 Aralık 2010

·

Bu makalede ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.

Biyoçeşitlilik ve gen kaynakları…

07 Aralık 2010

·

Ali Ekber Yıldırım

·

Köşe Yazısı

Güncelleme: Ara 7, 2010

Biyoçeşitlilik veya gen kaynakları bir ülke için stratejik kaynaklar arasında sayılıyor. Çünkü tarımsal ürünlerin kaynağını oluşturuyor.
Geçen hafta Antalya’da Growtech Tarım Fuarı kapsamında Ziraat Mühendisleri Odası Antalya Şubesi’nin düzenlediği panelde biyoçeşitlilik ve gen kaynakları bütün boyutları ile tartışıldı.
Moderatörlüğünü yaptığımız panele Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürü Doç. Dr. Masum Burak, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ruhsar Yanmaz, Aksaray Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Alptekin Karagöz, Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü’nden Dr. Semiha Çeçen, ve Seyla Tepe ile Organik Gıda Üreticileri Federasyonu Başkanı Nazmi Ilıcalı konuşmacı olarak katıldı.
Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürü Doç. Dr. Masum Burak, Tarım Bakanlığı olarak gen kaynaklarını nasıl koruduklarını, Prof. Dr. Ruhsar Yanmaz ise eleştirel bir bakışla gen kaynaklarının yeterince korunamadığını dile getirdi. Fikirler ortaya kondu, eleştiriler yapıldı.
Toplantıdan genel bir özet yapmak gerekirse şunlar söylenebilir:
1- Türkiye, gen kaynakları bakımından zengin bir ülke. Avrupa’da toplam 12 bin tür bitki çeşidi var ve bunun 2 bin 400’ü endemik. Yani sadece Avrupa’ya özgü. Türkiye’de ise 3 bin 905’i endemik olmak üzere 12 bin 54 tür var.
2- Buğday, arpa, nohut, mercimek, zeytin, elma, armut, ayva, kayısı, kestane ve antepfıstığı gibi önemli bazı türlerin gen kaynağı, anavatanı Türkiye.
3- İzmir ve Ankara’da olmak üzere Türkiye’de iki gen bankası var. Ankara’daki dünyanın 3. en büyük gen bankası konumunda. Her iki gen bankasında toplam 2 bin 500 türde 62 bin 210 adet tohum örneği koruma altında.
4- Türkiye’de üretilen ekmeklik buğday çeşitlerinin yüzde 95’i, makarnalık buğday çeşitlerinin yüzde 98’i arpa, nohut, mercimek, aspir, yer fıstığı, susam ve çeltik çeşitlerinin yüzde 100’ü Türkiye’de geliştirilen tohumlardan elde ediliyor. Çeltik üretiminin yaklaşık yüzde 80’ni Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü tarafından geliştirilen Osmancık 97 çeşidinden elde ediliyor.
5- Endüstri bitkilerinde yerli çeşit oranı düşük. Örneğin ayçiçeğinde sadece yüzde 20 oranında yerli tohum çeşitleri kullanılıyor. Pamukta bu oran yüzde 43, soyada ise yüzde 30 civarında. Sebze üretiminde toplam 157 çeşit standart tohum, 30 çeşit hibrit tohum kullanılıyor. Standart sebze çeşitlerinde domatesin yüzde 50’si, biberin yüzde 30’u, patlıcanın yüzde 55’i, hıyarın yüzde 100’ü yerli çeşitlerden elde ediliyor. Çekirdeksiz limon çeşidinin geliştirilmesi, kiraz ihracatının yüzde 90’nının “Ziraat 900” çeşidinden elde edilmesi övünülecek çalışmalardan bir kaçı.
6- Toplumların yerleşik düzene geçmesi, gıda, barınma ve korunma gereksinimi, şehirleşme, endüstrileşme, yol ve baraj yapımları gen kaynaklarının kaybolmasına neden oluyor. Türkiye’de sahip olduğu gen kaynaklarını kaybediyor.
7- Gen kaynaklarından sorumlu bağımsız bir birim yok. Toplanan genetik kaynaklar profesyonelce değerlendirilmiyor. Uzman eleman ve yönetici seçiminde özen gösterilmiyor. Gen kaynakları ile ilgili bilgiler yenilenmediği gibi, gereksiz ve benzer kaynaklar depolanıyor.
8- Gen bankaları aktif hale getirilmeli. Genetik kaynak toplama çalışmaları tamamlanmalı. Genetik kaynakların özellikleri yeni tekniklere göre değerlendirilmeli. Tekrarlanan kaynaklar birleştirilerek çekirdek koleksiyonlar oluşturulmalı. Gen kaynaklarından sorumlu bağımsız bir birim olmalı. Tarım Bakanlığı ile üniversiteler arasında işbirliği sağlanmalı.
9- Biyogüvenlik Yasası ile “genetiği değiştirilmiş bitki ve hayvanların üretimine yönelik yasak” asla delinmemeli. GDO’lu ürün üretimine asla izin verilmemeli.
Panelde çok güncel olan ve halen Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde olan “Biyoçeşitlilik ve Doğa Koruma Kanun Tasarısı”na yönelik sert eleştiriler yapıldı. Ziraat Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Vahap Seçer, bu tasarının yasalaşması halinde ülkede biyoçeşitliliğin ve tarımın yok olacağının altını ısrarla çizdi.
Ankara Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Bitki Genetik Kaynakları Bölüm Başkanlığı ve Ankara Gen Bankası Yöneticisi olarak 20 yılı aşkın bir süre görev yapan Yrd. Doç. Dr. Alptekin Karagöz’ün söylediği gibi bu tasarı ile korunan alanların belirleyicisi konumundaki özerk statüye sahip Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun adı değiştirilerek Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu yapılmakta, kurulun yetki alanından tabiat varlıkları çıkartılarak, kurulun Doğal SİT Alanı ilan etme yetkisi elinden alınmaktadır. Üstelik doğal SİT alanlarını belirleme yetkisi Çevre ve Orman Bakanlığı’na verilmektedir.
Burada yapılmak istenen yeni düzenlemeyle Doğal SİT, Milli Park, Tabiatı Koruma Alanı, Tabiat Anıtları gibi hassas alanlar yatırım alanlarına çevrilmektedir. Kaldı ki, kültür varlıkları da korunmamaktadır.
Yasa tasarısına göre bu alanların korunması ve tespiti için Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Kurulu adı altında bir kurul oluşturulması hedeflenmektedir. 20 kişilik bu kurul üyelerinin 14’ü hükümet tarafından atanacak bürokratlardan oluşmaktadır. Bu durum ise korunan alanların tamamının bağımsız kurullar yerine siyasi iktidarın denetimine gireceği anlamına gelmektedir.
Tarımın ve yaşamın vazgeçilmez kaynağı olan biyoçeşitliliğin ve gen kaynaklarının korunması, gelecek kuşaklara aktarılması sadece birkaç çevreci kuruluşun veya duyarlı yurttaşların değil her yurttaşın birinci görevi ve sorumluluğudur. İnsanım diyen hiç kimsenin bu sorumluluktan kaçma lüksü yoktur.

Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar

  1. Merih Yücel 7 Aralık 2010 - 05:12 - Yanıtla

    Eğer GDO’lu tohumlarla üretime başlanırsa, biyoçeşitliliğimiz tehlikede demektir. O zaman ne organik tarımın önemi kalır ne de yerel tohumlarımızın. Hepsi GDO’lu bitkilerin polenleri tarafından döllenecek ve kısır tohumlara döneceklerdir. Çiçek tozları söz dinlermi?

  2. ismail 8 Aralık 2010 - 07:12 - Yanıtla

    slm ali bey sizden 1 gün sonra expo center de idim panelinizi 1 arayla kaçırdım fuar stndlarında prfosyonel ilgi göremedim antalya çok güzeldi

  3. kemal katırcıoğlu 9 Aralık 2010 - 11:27 - Yanıtla

    gdo cogu bitkilerin tohumlarında kullanılmakta olup özellikle soya ve mısır da yaklasık tamamını kapsamaktadır.gdo nun sakıncaları tartısıla dursun insanlara zararlı olacagı gibi görünüyo. özelllikle gdo lu ürünler tercih edilmemeli cunku bizlere verecegi zarar yanında yerli yani yöresel bitkilerin gen kaynaklarının da yok olmasına neden olmaktadır. cunku verimi yüksek olan kendine verimli yani hibrit tohumlara baglı kalarak dısa bagımllılık artmakta ve ülke eknonomisine zararı dokunmaktadır

GDO,Tarım: İlişkili Diğer Makaleler

En Son Yayınlanan Makaleler