Bu makalede ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.

Çiftçi kadınların ilham veren hikayeleri-2

Güncelleme: Şub 22, 2024

Türkiye İş Bankası’nın 16 Ekim Pazartesi günü İstanbul’da düzenlediği Dünya Kadın Çiftçiler Günü özel etkinliğine katılan çiftçi kadınların ilham veren hikayelerinin dün ilk bölümünü yayınladım.

Dünkü bölümde Hatay’da ipekböcekçiliği yapan Tülay Genç’in kadınlar için çabalarını, Giresun’da iyi tarım uygulamaları ve sürdürülebilir tarım yöntemiyle yetiştirdikleri fındıkları atölyelerinde katma değere dönüştüren ve ihraç eden Demet Öztürk’ün, İznik’te aronya ve mavi yemiş yetiştiriciliği yapan Eda Halıcı’nın, Eskişehir’de organik tarım ve hayvancılık yapan, yerel tohum koruyuculuğu için çalışan Münevver Kepenek’in hikayesini yazdım. Toplantıda konuşma yapan diğer çiftçi kadınların ilham veren hikayeleri özetle şöyle:
Nilgül Terzi Sürer, zeytinyağını markalı satacak

“Zeytinciliğe 15 yıl önce başladım. Özel sektörde sürekli bir işte çalışırken daha rahat bir işim olsun diye bir zeytin bahçesi aldım ve öyle başladım. Bahçeyi aldım ama zeytinciliği hiç bilmiyordum. Bursa Tarım İl Müdürlüğüne giderek zeytincilik, iyi tarım uygulamaları ile ilgili eğitimler, sertifikaları aldım. Ağacı, toprağı, doğal yaşamı öğrendim. Hayvan gübresi kullanmayı, yaprak ve toprak tahlili yaparak ona göre ağaçlarıma bakmayı benimsedim. Ağaçların altındaki otları biçerek yeşil gübre olarak kullandım ve bu uygulamalarla ciddi bir verim artışı oldu. Benim ağaçlarım diğerlerinin ağaçlarından zeytinlerinden farklı oldu. Ağaçlarım adeta gülüyorlar.

KOSGEB( Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme) projesi yaptım. 2018’de şirketimi kurdum. Şirkette 7-8 kişi çalışıyor, günlük çalışan işçilerimiz var. Delice zeytinlerinden zeytinyağı üretiyorum. İlk kez portakallı yağ ürettim. Amacım yurtdışına ürün satmaktı. Bunu da başardım. İhracat yapıyorum. Fakat kaliteli zeytinyağımı dökme olarak satmak istemiyorum. Ambalajlı ve markalı satmak istiyorum. Avrupa pazarına girmeye çalışıyoruz. Avrupa bizden hep dökmeye yağ talep ediyor. Ben de dökme yağ satmıyorum. Satacaksam katma değerli satayım. Bu amaçla şimdi yurtdışında şube açıyorum.”

Aşkı Çağatay, 70’inde yeni ürünler üretiyor

Antalya’dan gelen Aşkı Çağatay toplantının belki de en enerjik çiftçilerindendi. Nazım Hikmet’in “Yaşamaya dair” şiirinden çıkıp gelmişti adeta.

“Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından.” diye yazmıştı Nazım Hikmet.

Aşkı Çağatay, Antalya Finike‘de 70 yaşında bir ev hanımı iken ejder meyvesi dikerek yeni bir ürün denedi. Şimdi avokado yetiştiriciliği için çalışıyor. Bu ürünleri yetiştirmekle kalmayıp yetiştirdiği ürünleri kurutarak katma değerli hale getirmeye çalışıyor.

Cennet Polat, başarıyı kooperatifle sağladı

“Coğrafya kaderimiz ya o kadere razıyız ya, benim hikayem de coğrafya ile çok ilgili. Ben sekiz çocuklu bir ailenin en küçük çocuğuyum. Ailem beni cumhuriyet kadını olarak yetiştirdi. Tarımla ilgili çalışmalarım 2012 yılında mantar serüveni ile başladı. Ben yaşadığım Kahramanmaraş’ta “yapılamaz “ denilen ne varsa onları yapmaya çalıştım. Kadınlar olarak tohumu toprağa koyan da biziz, topraktan ürünü alan da biziz. Erkekler hep işin boyalı cilalı kısmındalar.

Mantar üreteceğim dediğimde eşim ‘sen nasıl mutlu olacaksan öyle yap” dedi ve bana hep destek oldu. Önce kayınpederimin 10 metre karelik dükkanında başladım. Konya’dan kompost getirerek başladık. İlk denememde sadece bir tane mantar çıktı. Bir tane çıktığına göre demek ki doğru yoldayım diye düşündüm. Sonra bir kasa çıktı. Bu işin merkezi Antalya Korkuteli. Eşimle Korkuteli’ne gittik. Neyi eksik neyi fazla yapıyoruz yerinde görelim dedik. Doğru bilgi ile üretim yapmak istiyordum. Antalya’da çok iyi karşıladılar bizi her şeyi anlattılar.
Döndükten sonra daha bilinçli olarak üretime devam etmeye karar verdim. Kompost aldığım firma yetkilisi bana buradan yüzde 30 verim alırsın demişti. Ben yüzde 50 verim aldım.

Kendime Ebru Baybara Demir’i örnek aldım. O’nu izleyince, o Mardin’de bu işleri yaptıysa ben niye yapmayayım diye düşündüm. Kooperatifle bu işi daha iyi yapacağımıza inandığım için kooperatif kurmak için kadınlarla konuştum. Kooperatifçiliğin toplumdaki algısı hep şu; işte bir destek alınır, kooperatif kurulur. Destek bitince de kooperatif kapatılır. Baştan dedim ya ben herkesin yaptığını değil yapmadığını yapmak istiyorum. Kadınları bir araya getirip kooperatif kuracağım dediğimde tepkiyle karşılaştım. Git evinde otur dediler. O zaman demek ki doğru yoldayım dedim. Kadınlarla kooperatif kurmak için yedi arkadaşımla yola çıktık. Kooperatifi kendi arkadaşlarımla kurdum. Çünkü kadınların eşleri izin vermedi. Sonra Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü(FAO) devreye girdi bir yılda yapacağımızı 6 ayda yaptık.

Depremden önce biz 12 kadındık şimdi 50 kadın olduk. Katılmak isteyenler de var. Mantarı yetiştiriyoruz kurutup marketlere gönderiyoruz. Değerli bir ürün haline getirdik. Paketlerken de üzerine kendi yemek tarifimizi koyduk. Çünkü insanlar aldığında bu kuru mantar nasıl pişirilir, nerede kullanılıyor bilsin istedik. Bilmezse o ürünü geri bırakır, almaz. Ama üzerinde nasıl yapılacağı bir tarifle verirseniz tüketici onu alıyor ve o tarife göre pişiriyor.

Ayrıca, Kahramanmaraş’ın meşhur cips tarhanasını, sumaklı ekşili tarhanasını çıkardık. Depreme kadar çok iyi işliyordu, işlerimiz çok iyi gidiyordu. Depremde kooperatif sayesinde birbirimize daha çok kenetlendik. Sen git evinde otur diyenler sen bugünleri hissederek mi kurdun dediler. Birçok ilde kadın kooperatifleri var, onlarla kardeş kooperatifler olduk. Kahramanmaraş Türkoğlu’nda yaşıyoruz. Kooperatifin hayat kurtardığını burada öğrendik. Türkiye’nin her yerinden kooperatif olarak bize destekler geldi, onları ihtiyacı olanlara ulaştırdık. Kooperatif binamız depremde yıkıldı. Şu an kooperatif binamız yok. İşletmeye ihtiyacımız var. Kadın kooperatifi olarak İş Bankası’nın 100. yılında bize bir kapı açabilirler diye düşünüyoruz.”

Aslı Günalp, topraksız tarımda dışa bağımlılığı azaltacak

“Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi mezunuyum. Mezun olduktan sonra ailem, çevremdekiler herkes artık bir zirai ilaç bayisi açarsın parada kazanırsın işini de yaparsın diye hep telkinde bulundular. Ben yüksek lisans yapmaya karar verdim. Aslında okulda akademik kariyer için başladım. Çalışmayı yaparken okul serasında topraksız çilek üretimini gördüm. Çok etkilendim. Akademik kariyeri bırakıp bu işi yapmaya karar verdim. Babamın bahçesinde bir bölüm yapmak için izin aldım ve başladım. Üç sene öğrenmekle geçti. Bu çalışmaları yaparken toprak ve suyu ne kadar kötü kullandığımızı düşündüm ve serada topraksız üretim yapmaya karar verdim.

İlk karşılaştığım soru, Söke‘de çilek yetişir mi? Aydın’ın diğer ilçelerinde çilek yetiştiriliyor ama Söke‘de pek yetiştirilmemişti. O güne kadar ziraat mühendisi olmuşsun tarlada çalışacaksın git işini yap diyenler çok oldu. Zirai ilaç bayisi aç diyenler oldu.

Ama ben çilek üretmeye kararlıydım. Üstelik temiz ürün olsun diye başladım. Çünkü çileği en çok çocuklar tüketiyor. Birçok yerde çilek üretenler ilacı basıp daha fazla verim almak için uğraşıyor. Ben almam gerekenin belki üçte birini alıyorum ama temiz üretiyorum. Tüm çileği internet üzerinden satıyorum. Türkiye’nin her yerine gönderiyorum. Bu konuda hedefime ulaştım. Şimdi yengemi yetiştiriyorum ve çileği ona devretmek kendim başka bir proje yapacağım. Topraksız tarım da üretim yaparken fark ettim ki girdilerin neredeyse tamamı dışa bağımlı. Toprak yerine Hindistan cevizi kabuğundan elde edilen bir malzeme kullanıyoruz. Hindistan cevizine alternatif olacak yerli bir malzeme üzerinde çalışıyorum. Amacım topraksız tarımda dışa bağımlılığı azaltmak.”

Nida Elif Selci, 20 yaşında bir “Hanım ağa”

“Babam köyden kasabaya taşınıp taşımacılık işi yapıyor. Otobüsleri var ve taşıma işinde de sıkıntı yaşarken tam batma döneminde iken otobüsleri traktörle takas ederek dedemin köyüne döndük. Hayvancılığa 10 küçükbaş ile başladık. Ben hayvancılık yapıyorum. Kendi kaba yemimin tamamını kendim üretiyorum. Çanakkale Gelibolu Sütlüce Köyü’ndeyim. Çanakkale 1915 köprüsü yapıldıktan sonra mera alanlarımız çok azaldı Mera sıkıntısı yaşamaya başladık. Cumali Köyü’ne taşındık. Şimdi koyunlarımız Cumali’de.

Köyde genç yok, benim yaşıtım(20 yaşında) kimse yok. Köyde de hayvancılık yapan fazla kimse yok. Bu nedenle mera alanlarını biz kullanıyoruz.

Babama ısrar ettin mutlaka bir de büyükbaş hayvan alalım diye. Çünkü gelip gidiyoruz herkes süt soruyor, süt siparişi veriyor. Babam bu işten vazgeçmem için inek satın alacağımız kişiye demiş ki ‘vereceğin ineğin sütü az olsun, cılız bir hayvan olsun, 3 ay baksın sonra bu işten bıkıp bıraksın’ demiş. Benim bunlardan sonradan haberim oldu. İneği aldığımda boş dediler yani hamile değil. Ama veteriner muayene ettiğinde 7 aylık hamile olduğunu söyledi. O kadar sevindim ki, çünkü ben bir inek alırken iki ineğim oldu. Şu anda iki ineğim ve bir yavrusu, 100 kadar da küçükbaş hayvanım var.

Biz küçük aile işletmesiyiz. Sosyal medyada daha çok paylaşım yaparak aslında köylülere bakışı değiştirmeye çalıştım. Ben kendimi “Hanımağa” olarak görüyorum. Dedem arıcılık yapıyor. O’ndan aracılığıyla öğrenip bu işi de sürdürmek istiyorum. Süt üretimi, yumurta, tavuk, yani hayvancılığın her alanında olmak istiyorum.

İş Bankası’ndan kadın çiftçilere destek

Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, çiftçi kadınların hepsini dinledikten sonra, kendilerine banka olarak her türlü desteği sağlayacaklarını söyledi. Aran, kadınların İş Bankası’nın iştiraki olan Pazarama platformunda ücret ödemeden ürünlerini satmalarına olanak sağlanacağını belirtti.

Özetle, çiftçi kadınlar, mazot pahalı, gübre pahalı diye dert yakınmadılar. Hepsi kendi alanında yaptıkları başarılı çalışmaları anlattı. Cumhuriyet kadını olmanın gururunu yaşadıklarını ifade ettiler. Çok çalıştıklarına, sadece tarımın genel sorunlarıyla değil, çevreyle, aileyle, baskılarla da mücadele ederek bir hikaye yazdıklarına tanık olduk. Hepsinin hikayesi gerçekten de başkalarına da ilham verecek nitelikte.

Tarımda kadının yeri

* Dünya genelinde, çalışan her 4 kadından 1’i tarım alanında çalışıyor. Gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerde bu pay %40-50’lere çıkıyor. Avrupa Birliği ile OECD ülkelerinde ise bu oran sadece %3 civarında.

* Ülkemizde çalışabilir nüfus olarak bakılan 15 yaş ve üzerindeki nüfusta her 3 kadından sadece 1’i çalışma hayatında yer alıyor. Türkiye genelinde 2022 yılında tarım sektöründe yaklaşık 4,9 milyon kişi çalışırken bunun 2 milyondan fazlası kadınlardan oluşuyor.

* TÜİK 2022 verilere göre, çalışan kadınların %21’i tarımla geçimini sağlarken, erkekler için bu oran %14 düzeyinde.

* Tarım, %80’lik kayıt dışı istihdam oranıyla tüm sektörler arasında yarışı başta götürüyor. Kadın çalışanların kayıtdışılık oranı %90 seviyesine ulaşıyor.

* Türkiye’de toplam istihdamın 3’te 1’ini, tarımsal istihdamın %42’sini kadınlar oluşturuyor. Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı kadın çiftçilerin sadece %13,3 paya sahip olması, asıl emeği kadınlar verse de iş veya tarla kaydının erkeklerde olduğunu gösteriyor.

* Ücretsiz aile işçisi 2 milyonun yüzde 77’sini kadınlar oluştururken, tarımda işveren kadın sayısı sadece 2 bin.

Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar

  1. Handan özkök 26 Ekim 2023 - 10:26 - Yanıtla

    Ben de bu hikayelerden biri olmak istiyorum .calismak başarmak istiyorum . Destek istiyorum .evliyim 3 çocuk annesiyim . Şuan oturduğum yerde manevi olarak geçim sıkıntım var. Ben kendi ayaklarımın üstünde durmak istiyorum .bir süt ineği ile başaracağına inanıyorum. Bunun için sizlerden destek bekliyorum

En Son Yayınlanan Makaleler