Mısır’da devam eden 27. İklim Zirvesi dünyayı kurtarabilecek mi?

Bu makalede ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.

Mısır’da devam eden 27. İklim Zirvesi dünyayı kurtarabilecek mi?

08 Kasım 2022

·

Ali Ekber Yıldırım

·

Köşe Yazısı

Güncelleme: Şub 22, 2024

Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi COP27, Mısır’ın Şarm el-Şeyh kentinde 6 Kasım’da başladı. Zirve 18 Kasım’a kadar sürecek. Yaşadığımız gezegenin geleceği açısından son derece önemli bir zirve. Fakat zirveden olumlu sonuçlar çıkmasını bekleyen neredeyse yok gibi.

Öncelikle “COP27” ne demek? Bilmeyenler için kısaca açıklayalım. Dünya liderleri her yıl Birleşmiş Milletler’in düzenlediği iklim zirvesinde bir araya geliyor. Bugüne kadar 26 zirve yapıldı. Mısır’da 27.si gerçekleştiriliyor. Bu zirveler “Taraflar Konferansı” olarak adlandırılıyor. İngilizcesi Conferences of the Parties(COP). Bu yıl 27.si yapıldığı için COP27 deniliyor.

Dünya 3 yıldan bu yana Covid 19 salgını ile sarsıldı. Uzmanlara göre bu salgın iklim krizinin bir yansıması. Oysa sorun çok daha büyük.

Rusya-Ukrayna arasında yaşanan savaş, Avrupa’da son 500 yılın en büyük kuraklığının yaşanması, Pakistan ve Nijerya’da ölümlere yol açan büyük seller, her yıl şiddeti artan felaketler ve daha birçok sorunun kaynağında iklim krizi var. Bu nedenle iklim krizinin önlenmesi, küresel ısınmanın durdurulması çok önemli. Ancak, bunu bir ülkenin tek başına yapması mümkün değil, dünyan bu sorunla ortak mücadele etmesi ve ortak çözüm bulması gerekiyor.

COP27’nin gündemi

Euronews’in Mısır’dan bildirdiğine göre Mısır’ın Şarm el-Şeyh kentinde gerçekleştirilen ve iklim değişikliğiyle mücadele alanında dünyadaki en kapsamlı zirve olan COP27’ye yaklaşık 190 ülkeden 40 binin üzerinde katılımcı yer alıyor.

“Uygulama Zirvesi” olarak tanımlanan COP27’de 7-8 Kasım tarihlerindeki Liderler Zirvesi’nin ardından finans, bilim, gençlik ve gelecek nesiller, karbonsuzlaşma, adaptasyon ve tarım, cinsiyet, su, sivil toplum, enerji, biyoçeşitlilik ve çözümler başlıkları altında her gün tematik oturumlar düzenlenecek.

Sanayi öncesi döneme göre halihazırda 1,1 derecenin üzerine çıkan küresel sıcaklık artışını yüzyıl sonuna kadar 1,5 dereceyle sınırlandırma hedefini gerçekleştirmek için ülkelerin açıkladığı ulusal katkı beyanlarının (NDC) güçlendirilmesi zirvenin temel başlığı.

Bunun yanında, gelişmekte olan ülkelerin iklim krizi nedeniyle uğradığı ekonomik kayıpların iklim krizinin ortaya çıkmasında tarihsel sorumluluğu en yüksek olan Batı ülkeleri tarafından tazmin edilmesi anlamına gelen Kayıp ve Zarar Mekanizması’na fon ayrılması zirvenin en önemli tartışma konularından biri olarak öne çıkıyor.

Gelişmekte olan ülkelerde iklime uyum planları için 2030’a kadar yıllık 160 ile 340 milyar dolar arasında finansmana ihtiyaç duyulmasına rağmen 2020’de bu ülkelere sağlanan küresel iklim ve uyum finansmanı bu miktarın yüzde 10’unun altında kalıyor.

Temel hedef küresel ısınmayı 1,5 derecede tutmak

İklim kriziyle mücadelede temel hedef küresel ısınmanın 1,5 derecenin altında tutulması. Yapılan bu iklim zirvelerinin temel amacı, hedefi de bu. Bu hedef, 2015 yılında kabul edilen Paris İklim Anlaşması ile belirlendi. Küresel ısınma 1,5 derecenin üstüne çıkarsa ne olur? sorusuna verilecek en basit yanıt; dünyanın sonu olur. Bilim insanları böyle bir durumun doğanın, gezegenin ve insan da dahil canlıların çok büyük zararlar göreceğini ifade ediyor.

Birleşmiş Milletler “Emisyon Açığı 2022: Kapanan Pencere” raporunda 1,5 derece hedefine ulaşmak için ikna edici çalışmalar yapılmadığını ve dünyanın 2,5 derece ısınma riski ile karşı karşıya olduğuna vurgu yapılıyor. Raporda, küresel felaketin önlenebilmesi için emisyonların yüzde 45 oranında azaltması gerektiği ifade ediliyor.

Mısır’da başlayan COP27, bir anlamda küresel ısınmaya karşı ülkelerin verdiği mücadelenin kararlığı konusunda bir fikir verecek. Zirvenin başlangıcında ne yazık ki karamsar bir hava var. Bu mücadelenin ciddiye alınmadığı, ülkelerin taahhütlerini yerine getirmediği konusunda herkes hemfikir.

Dünya en sıcak yıllarını yaşıyor

Dünya Meteoroloji Örgütü(WMO), Mısırdaki İklim Zirvesi’nde Küresel İklimin Geçici Durumu raporunu yayınladı. Rapora göre, son 8 yıl kayıtlara geçen en sıcak 8 yıl olarak kabul ediliyor. Raporda, deniz seviyesindeki yükselme oranının 1993’ten bu yana iki katına çıktığı ve Ocak 2020’den bu yana yaklaşık 10 mm yükselerek, bu yıl yeni bir rekor seviyeye ulaştığına dikkat çekiliyor.

Rapora göre, aşırı sıcak hava dalgaları, kuraklık ve yıkıcı seller bu yıl milyonlarca kişiyi etkiledi ve ekonomik olarak da milyarlarca dolar hasara yol açtı.

Covid 19 salgını, savaş ve kuraklığın olumsuz etkileri

İklim krizine karşı mücadelede Covid19 pandemisi, Rusya-Ukrayna Savaşı ve kuraklık nedeniyle yaşanan gıda krizinin olumsuz etkileri görülüyor. Bu sorunlar nedeniyle iklim kriziyle mücadele ana gündem olmaktan çıktı. İkinci, üçüncü plana düştü.

İklim kriziyle mücadelede en somut stratejiler belirleyen Avrupa Birliği’nde bu yıl yaşanan ve son 500 yıldaki en sert kuraklık, enerji krizi ve buna bağlı olarak gıda fiyatlarındaki artış stratejilerin tartışılmasını gündeme getirdi.

Tarım sektörü açısından bakıldığında, iklim değişikliğine neden olan ama aynı zamanda iklim değişikliğinden en çok etkilenen sektörlerden birisi tarım.

AB’nin “Çiftlikten Çatala Stratejisi” tartışılıyor

Avrupa Birliği, “Çiftlikten Çatala Stratejisi” çerçevesinde kimyasal pestisit kullanımı yüzde 50 azaltmayı, besin kayıplarının yarı yarıya azaltılmasını, kimyasal gübre kullanımını yüzde 20 azaltılmasını, organik tarım alanlarının yüzde 25’e çıkarılmasını hedef olarak belirledi.

Biyoçeşitlilik Stratejisi çerçevesinde ise 2030’a kadar tarım alanlarının en az yüzde 10’unun yüksek biyoçeşitliliğe sahip alanlar olması, çiftlik hayvanları ve su ürünlerinde antibiyotik kullanımının yüzde 50 azaltılması, en az 3 milyar yeni ağaç dikilmesi, Avrupa Birliği’nin kara ve deniz alanlarının asgaride yüzde 30’unun yasal olarak korunması ve ekolojik koridorların birbirine bağlanması hedeflendi.

Ancak, Rusya-Ukrayna savaşı, yaşanan şiddetli kuraklık ve enerji krizi Avrupa Birliği’nde bu hedeflerin tartışılmasını ve bazı ülkeler bu hedeflerin gevşetilmesini önderdi. Buna gerekçe olarak, gıda üretiminin azalması, fiyatların yükselmesi gösterildi.

Avrupa Birliği’nin hedeflerinden vazgeçmesi veya bu hedeflerin gevşetilmesi iklim krizi ile mücadeleyi olumsuz etkileyecektir.

Çin ve ABD’nin tutumu umutsuzluğu artırıyor

Küresel ısınmaya neden olan sera gazı salımında en büyük etkiyi yapan Amerika Birleşik Devletleri ve Çin’in tutumu iklim kriziyle mücadelede umutsuzluğu artıran bir başka faktör.

İklim Haber, yakın zamanda yayınlanan Birleşmiş Milletler Raporu’na dikkat çekiyor. Rapora göre, mevcut taahhütlerin emisyonları 2030 yılına kadar 2010 seviyelerine kıyasla yüzde 10,6 oranında artıracağını gösteriyor.

Rapora göre, Paris Anlaşması kapsamında 193 ülkenin toplam iklim taahhütleri, yüzyılın sonuna kadar dünyayı yaklaşık 2,5 derecelik bir ısınma yoluna sokabilir.

Bilim insanları, küresel ısınmayı endüstri öncesi sıcaklıkların üzerinde 1,5 derece ile sınırlamak için o zamana kadar emisyonların yüzde 43 oranında düşmesi gerektiğini söylüyor ki bu eşiğin üzerinde iklim değişikliğinin kontrolden çıkma riski var.

Birleşmiş Milletler’e göre, COP27 görüşmelerine katılan yaklaşık 200 ülkeden yalnızca 24’ü, geçen yıl İskoçya’nın Glasgow kentinde düzenlenen Birleşmiş Milletler iklim konferansından bu yana yeni veya güncellenmiş emisyon azaltım planları sundu.

Şili, Meksika ve Türkiye dahil olmak üzere birkaç ülkenin Mısır konferansı sırasında yeni planlar yayımlaması bekleniyor, ancak Çin gibi gelişmekte olan büyük ekonomilerin nasıl hareket edecekleri bilinmiyor.

Paris İklim Anlaşması’nın önemi

İklim kriziyle mücadelede en önemli kilometre taşı kuşkusuz 194 ülkenin 2015 yılında imzaladığı Paris Anlaşması. Bu anlaşmanın önemi küresel ısınmanın 1,5 derecede tutulması ve bunun için ülkelerin verdiği taahhütlerden kaynaklanıyor. Türkiye, 2021 Kasım ayında Paris Anlaşması’nı resmen onayladı ve imza attı.

İklim krizinde temel iki taraf var. Bunlardan birisi gelişmiş ülkeler yani en fazla karbondioksit salarak iklim krizine neden olanlar. En başta, Çin ve Amerika. Diğeri ise bu krizin mağduru konumundaki yoksul ülkeler. Bu iki grubun aynı oranda iklim krizine karşı mücadele etmeleri mümkün değil. Gelişmiş ülkelerin sorumluluğu çok büyük ve krizin sorumlusu konumunda. Onların yoksul ülkelere destek sağlaması ve yaşanan mağduriyetin karşılanması için yoksul ülkelere tazminat ödemeleri gerekiyor. Ancak gelişmiş ülkeler buna pek yanaşmıyor. COP27’de en çok tartışma yaratacak konulardan birisi de bu olacak.

Özetle, dünyamızı yakından ilgilendiren küresel ısınma, iklim krizi Mısır’da yapılan 27. İklim Zirvesi’nde ele alınıyor. Olumlu sonuçlar çıkması beklenmiyor. Ancak iklim krizinin yeniden dünyanın gündemine girmesi açısından önemli.Bu nedenle yakından islenmeli.

Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar

Başka Ülkelerde Tarım,İklim, Çevre ve Su: İlişkili Diğer Makaleler

En Son Yayınlanan Makaleler