İhracatçıya “TL baskısı” tarım ve gıda ihracatını tehdit ediyor
Bu makalede ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.
Merkez Bankası, 16 Ocak 2020 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren ihracat genelgesinin Ek 1.maddesini 2 yıl sonra uygulamaya koydu. Yayınlanan uygulama talimatı ile ihracatçıların gerçekleştirdikleri ihracat bedelinin en az yüzde 25’ini Türk Lirası’na çevirme zorunluluğu getirildi.
Uygulama talimatına göre, İhracat Bedeli Kabul Belgesi (İBKB) veya Döviz Alım Belgesi’ne (DAB) bağlanan ihracat bedeli dövizin yüzde 25’i, söz konusu belgelerin düzenlendiği tarihteki işlem kuru üzerinden Merkez Bankası’na satılmak üzere belgeleri oluşturan bankaya satılacak. Banka nezdinde Merkez Bankası adına Amerikan Doları, Euro ve İngiliz sterlini hesaplar açılacak. Bankanın uygulama talimatı kapsamında satın aldığı dövizler saat 17.00’ye kadar Merkez Bankası’na bildirilerek toplu bir şekilde söz konusu hesaplara aktarılacak.
Merkez Bankası hesabına aktarılan dövizlere ilişkin dekont, ekstre ve benzeri belgeler ile bilgiler ve döviz alışı yapılan tutarlara ait bilgiler bankalarca Merkez Bankası’na aynı gün elektronik ortamda bildirilecek. Banka tarafından Merkez Bankası’nın hesabına aktarılan dövizler, Merkez Bankası tarafından işlem kuru üzerinden satın alınacak. Döviz alış işlemleri karşılığı Türk lirası tutarları, Merkez Bankası tarafından bankanın EFT merkezine masrafsız olarak gönderilecek.
İşin teknik yanı bir yana, ihracatçı bir ürünü ihraç ettikten sonra ihracat bedelini dolar, euro veya strelin cinsinden Türkiye’de çalıştığı bankaya getirdiğinde yüzde 25’ini Merkez Bankası’nın belirlediği o günkü kurdan Merkez Bankasına satarak Türk Lirası’na çevrilmesi zorunlu hale getirildi. Yani ihracatçı 100 bin dolarlık bir ihracat yaptıysa, bu 100 bin doları Türkiye’ye getirdiğinde 25 bin dolarını o günkü kurdan Türk Lirası’na çevirmek zorunda kalacak. Ama bununla ilgili kur garantisi yok. Merkez Bankası’nın belirleyeceği kur üzerinden çevrilecek.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı verilere göre Türkiye 2021’de 225 milyar dolar ihracat yaptı. Bunun yüzde 25’i, yani 56 milyar doların Merkez Bankası’na satılması demek. Uygulama ile “Merkez Bankası rezervini artıracak bunda ne sakınca var?” denilebilir. Fakat, kur farkından dolayı ihracatçı ve dolayısıyla üretici bundan zarar görecek.
Yüzde 25 TL zorunluluğu gıda ihracatını nasıl etkiler?
Yeni uygulamaya ihracatçılar tepki gösteriyor. Tarım ve gıda ürünleri ihracatı yapan ihracatçılardan çok sayıda telefon, mesaj geldi. İzmir Ticaret Odası Gıda İmalat Meslek Komitesi Başkanı, İhracatçı Cemil Gökçen yeni uygulamanın ayrıntılarını ve neler getireceğini bizim için kaleme aldı. Özetleyerek paylaşıyorum:
1- Sektör ayırmaksızın tüm resmi ihracat yapanlara, yurt dışından getirilen ihracat bedellerinin yüzde 25 oranında (şimdilik) TL’ye dönme zorunluluğu getirildi.
2- Sektörde 15. yılını yaşayan bir ihracatçı olarak, 3 yıllık bankacılık deneyimi dışında, 2007 Eylül’den bu yana, AK Parti iktidarı boyunca sadece gıda ihracatı yaptım. Bunun ilk 6 yılında Dolar / TL kuru =1,50 TL civarındaydı (2007 Eylül – 2013 Eylül orası). 2013 Eylül ayında 1 dolar = 2,00 TL ile başlayan dönem, 2018 Haziran’da 1 dolar = 4,75 TL ile devam etti. Haziran 2018 – Ocak 2022 arasında ise dolar 4,75 – 17,75 arasında hep artan bir seyir izledi.
İhracatı teşvik politikası ciddi tehlikede
3- Ben hep gıda ihracatı yaptım. Yukarıdaki dönemlerin ilkinde genelde aşırı pahalı TL nedeniyle ihracat yapmak zor, ithalat yapmak kolaydı. İkinci dönemde ithalat daha az artmaya, ihracat ise görece rekabetçi kur nedeniyle daha rahat yapılabilir hale geldi. Ama, yerli ve milli hammadde ve ara malı tedariki sağlanamadığı için ihracattaki artış istenen oranda ve verimde olmadı.
Gıda ile örnek vermek gerekirse, Türkiye ciddi bir makarna, bulgur ve un ihracatçısı haline geldi. Ama kendi buğdayı ile değil Rus ve Ukrayna buğdayı ile. Türkiye, bir zamanlar da ciddi bir ayçiçeği yağı ihracatçısı idi, ancak şimdi ciddi bir ayçiçeği yağı ithalatçısı. Kendi ürünü kendine yetmediği için zorunlu olarak pahalı dolar ile bu ürünü ithal etmek durumunda. Benzer sıkıntı buğdayda da kendini gösteriyor. Gerekli verim artışı sağlanmaz ise, ayçiçeği yağında yaşanan fiyat şokları kısa zamanda buğday, un ve ekmek fiyatı başta olmak üzere tüm ürünlerde kendini hissettirecek.
Son dönemde ise ithalat yapmak neredeyse imkansız, ihracat yapmak ise devlet politikası olarak teşvik ediliyor. Ancak teşvik politikası alınan bu yanlış kararla ciddi oranda tehlikeye girmiş durumdadır.
Her şey dövizle alınıp ihraç ediliyor
4- Biz ihracatçılar, Türkiye’deki fabrikalardan, yurt dışındaki alıcılar adına ürün tedarik edip, bunları alıcının ayağına kadar gönderen, alım ve satım tüm işlemleri de kur riski yaşamamak adına döviz ile yapan şirketleriz. Doların yatay ya da zaman zaman aşağı yönlü olduğu yukarıdaki ilk iki dönemde sanayiciler, yurt dışına göndermek için aldığımız, sözleşme imzaladığımız pek çok ürünü bize TL cinsinden satarlardı.
Ancak 3. dönem ile birlikte sanayici de bize döviz bazında mal vermeye başladı. Yani şu şekilde anlatayım, eskiden Turgutlu’ya gidip 3-4 tır salatalık turşusunu TL cinsinden alabilir, bunu döviz olarak satar ve gelen bedeli de TL’ye dönerek, sanayiciye öderdik. Ancak zamanla ambalaj, kapak, etiket, cam, teneke, koli, sitrik asit, nakliye, enerji, yakıt, hatta hammaddenin kendisi vb. tüm maliyet grubu, dolar kaynaklı artmaya başladığı için Turgutlu’daki fabrika da bize dolar cinsinden fiyat vermeye başladı. Yoksa sattığı malı aynı fiyattan yerine koyamayacaktı. Biz de bir sonraki siparişte yok satmak zorunda kalacaktık, ya da fiyat değişimine (artışına) gidip alıcı firma ile sorun yaşamaya mecbur kalacaktık. Bu nedenle biz de örneğin 100 bin dolara aldığımız 3 tır kornişon salatalığı, 105 bin dolara ihraç ettiğimizde sanayiciye 100 bin dolar ödemeye başladık. Bugün de halen bu şekildedir. Bugün az sayıda da olsa TL fiyat veren firmalar var.
İhracat zarar görür, vergi gelirleri azalır
5- Şimdi bu yönetmeliğe göre ihracat yapan tüm firmalar (sanayiciler ve bizim gibi aracı ihracatçılar) hepimiz yurt dışından getirdiğimiz ihracat bedellerinin bugün için yüzde 25’ini (yarın ya da ileride, bir gece yarısı bu oran yüzde 40 vb. olabilir) Merkez Bankası’nın o gün açıklayacağı bir kurdan TL’ye dönmek durumundayız. Biz TL’ye döndükten sonra kur yukarı giderse, yeniden döviz alırsak zarardayız. Kambiyo zararı dediğimiz bu olay esasında firmaların gelirini de azalttığı için, devletin toplayacağı vergiyi de azaltır. Zoraki bir işlem olduğu için de sanayici zaten kur zararına bakmaksızın, güven ortamı olmadığından dolayı, eline TL geçtiği anda yine döviz alacaktır. Buna mecburdur.
Ambalaj, navlun, lojistik hizmetleri dövizle
6- Yukarıdaki kornişon salatalık örneğine dönersek. Ambalaj her zaman döviz cinsinden fiyatlanır. Cam, cam-pet, teneke konserve, pet şişe, teneke şişe, kapak, etiket, içerik sitrik asit, koli, palet, streç film, alüminyum pouch, doypack( bunlar, havası alınmış vakumlu ambalaj, atmosferik ambalaj, donuk ürünler için ambalaj) ve benzeri hep döviz ile fiyatlanır, döviz ile alınır, ithal edilir. Ambalaj maliyeti de ürünün nihai maliyetinin ciddi bir oranını oluşturur; konserve turşu, zeytin, reçel, salça vb. ürünlerde bu oran yüzde 35 ile yüzde 55 arasındadır. Fabrikalar bu ambalaj ürünlerini başta Şişecam, Anadolu Cam, Sarten ve Sarıbekir olmak üzere neredeyse günlük dövize endeksli fiyat açıklayan yerlerden alırlar. Bu firmalara ya dolar ile ya da TL cinsinden ise dolar karşılığını peşin olarak öderler.
Neredeyse tüm üretim maliyetleri, gübre, ilaç, tohum, makineler, enerji (doğalgaz, elektrik), tüm akaryakıt ve navlun (karayolu, denizyolu vs) hepsi döviz ile fiyatlanır. Bu şartlar altında Turgutlu’daki fabrikanın kendisinin ya da ondan malı alıp satan ihracatçının yurt dışından getirdiği ihracat bedelinin değil yüzde 25’inin, yüzde 2’sinin TL’ye dönme ihtimali yoktur. Bu kadar karmaşık, hammaddesi hariç kalan her şeyi ithalata ve dövize bağlı (toprak, güneş, su ve işçilik yerlidir) ve tahmin edilemeyen bir üretim yapısında, yarının garanti olmadığı bir yerde nasıl dövizimizi TL’ye dönelim?
Döviz kredileri de olumsuz etkilenecek
7- Bunun yanında pek çok büyük firma ihracat alacaklarına güvenerek, başta Eximbank olmak üzere, yerli ve yabancı finansal kurumlardan, düşük faiz olması nedeniyle çeşitli krediler çektiler. Bunları döviz cinsinden ödüyorlar. Bunların ödemesinde oluşacak kur zararlarını, kambiyo zararlarını kim tazmin edecek? Ödenemeyen yabancı para çeklerinden dolayı, çeki yazılan, senedi vurulan firmanı itibarını kim savunacak?
8– İhracat navlun giderleri de tümüyle döviz cinsindendir. Eskiden navlunun ihracat bedeli içindeki payı görece düşüktü. Pandemi ve küresel tedarik zinciri sıkıntısı sonrası geldiğimiz noktada, sadece navluna çalışmak durumunda olan içecek, meyve suyu, su, maden suyu, makarna ve un sanayisi var. Navluna ciddi para ödeyen, gelirinin ciddi bir kısmını lojistiğe ayıran firmalar var. Bugün soğuk zincir ile yurt dışına donuk meyve sebze, baklava, börek, balık, süt ve süt ürünleri gönderen ciddi firmalar var. Soğuk zincirdeki bir firmanın TL maliyet hesaplaması bile mümkün değildir.
9- Bugün Türkiye’den Amerika Birleşik Devletleri limanlarına giden 40’lık konteyner için istenen bedel 7- 8 bin dolar civarındadır. En çok ihracat yaptığımız İngiltere, Almanya, Hollanda limanlarına giden konteynerler için 4-5 bin Euro fiyat ödemekteyiz. 1 konteyner biber turşusu 12 x 370 g cam kavanozda, fob satış tutarı yaklaşık 22 bin dolardır. Konteynerde 42 bin adet kavanoz var yaklaşık. Navlun de eklediğiniz zaman CIF satış tutarı 30 bin dolar yapar. Bunun %25’ini zoraki olarak TL’ye dönseniz, geri kalan 24 bin dolar ile sanayici, ihracatçı, navlun mu ödesin, Şişecam’a 42 bin adet boş cam kavanoz parası mı ödesin, Sarten’e 42 bin adet kavanoz kapağı parası mı ödesin, 24 adet fimuge palet, binlerce plastik şirink, mukavva tava mı ödesin, enerji maliyeti mi ödesin, fiyatı fırlamış taze biberi mi alsın, ne yapsın?
Pazarlar kaybedilebilir
10– Bugün çevremizde Bulgaristan, İran, Yunanistan, İtalya, Makedonya, Arnavutluk, Suriye, Lübnan vb. pek çok ülke markalı gıda ihracatı yapmak, mevcudu artırmak için fırsat kovalamaktadır. Eğer ihracatçımızın elindeki dövizleri zoraki olarak TL’ye döner, bu firmaların ihracat rekabet güçlerini azaltırsak, kendi bindiğimiz dalı keser, rakiplerimize fırsat veririz. Katma değerli ihracat yapıyorken, yurt dışı marketlerden bir defa çıkarsak, bir daha girmemiz çok zor olur. İhracatçının elindeki bedeller ekonomimiz için bir finansal cephanedir, kötü günler için, döviz şokları için özel sektörün elindeki yedek akçedir. Zaten bankalarda kuzu kuzu yatıyor, hiç bir ihracatçı sanayici bunu yastık altında saklamaz, saklayamaz. Dönen bir çark var, rutin ödemeleri var. Biz mal satınca para kazanırız, döviz azalınca ya da artınca değil, çünkü maliyet yapımız halen dövize bağımlıdır.
11- Gerçek anlamda yerli ve milli bir sanayi, yerli hammadde ve ara malı dönüşümü sağlamadan, salt döviz bulmak amacıyla kurgulanan bu kararlar, ülkemizin ihracatını arttırmayacağı gibi, elimizdeki pazarlardaki rekabet gücümüzü de azaltır. Bindiğimiz dalı keser ve girişimci, risk alan bir ihracatçı sınıfını da kaybederiz”.
Özetle, Merkez Bankası’nın yeni uygulaması tarım ve gıda ürünleri ihracatını da olumsuz etkileyecek. İhracatçıların beklentisi uygulamadan vazgeçilmesi veya ille de uygulanacaksa en azından kur garantisi getirilmeli.
Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar
Ticari faaliyet gösteren firmalar, yerli üreticilerden dolar ile satın alıyor, yüzde 5’den 15’e kadar bir kar marjı ekleyerek ihracatını yapıyor. Sahip olmadığımız bir şeyi taahhüt edemeyiz, küçük şirketler için bu dayanılmaz, alınan karar işimizde ek bir tehdittir ve baş edemeyeceğimiz birçok riski beraberinde getirir