Bu makalede ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.

Türkiye’de tarım bitti mi?

10 Nisan 2019

·

Ali Ekber Yıldırım

·

Köşe Yazısı

Güncelleme: Şub 22, 2024

Türkiye’de tarım bitti mi?

Son zamanlarda en çok sorulan soru şu: “Türkiye’de tarım bitti mi?” Bu soruya çok farklı yanıtlar verilebilir. Fakat, bu soruyu soranın beklediği yanıt bellidir. “Tarım bitti, bitirdiler” derseniz çok mutlu olacak. Ama biliyoruz ki ne Türkiye’de ne de dünyada tarım bitmedi ve bitmeyecek.

Atalarımız avcılık, toplayıcılık yaparken 12 bin yıl önce buğday tohumunun toprakla buluşturulması ile tarım üretimi başladı. “Buğday mı insanı evcilleştirdi, insan mı buğdayı evcilleştirdi” konusunda farklı fikirler var. Fakat, o gün başlayan tarımsal üretim hiç bitmedi. Tarımın başladığı topraklar olarak bilinen Anadolu, bir çok ürünün gen merkezi. Zeytinin ilk yetiştiği topraklar. Bu topraklarda tarım bitmez, Bitirilemez.

Bugün ülkenin her köşesinde üretim yapılıyor. Geçimlik tarım yapanlar var. Ticari amaçla bitkisel üretim, hayvancılık,balıkçılıktan elde edilen ürünlerin bir bölümü doğrudan tüketime sunulurken bir bölümü sanayide işleniyor. İç piyasaya sunuluyor. İhraç ediliyor.

Tarımda elbette bir çok sorunumuz var. Üretimin önünde bir çok engel var. Çiftçi para kazanamadığı için sektörden çekiliyor. En kolay yetişen soğan,patates bile ithal ediliyorsa, sektörün içinde bulunduğu darboğazı anlatmak için “tarım bitti” denilebilir. Fakat gerçek anlamda tarımın bitmesi mümkün değil.

Tarımın payı düşüyor

Devletin resmi verilerine bakıldığında Büyümeden, istihdama, üretimden dış ticarete ekonomide tarımın payı azalıyor.

Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK)verilerine bakıldığında tarımdaki büyüme, genel ekonomideki büyümenin yarısı. 2017 yılında ekonomi yüzde 7.4 büyüdü. Tarımdaki büyüme yüzde 4.9 oldu. 2018’de ekonomi yüzde 2.6 büyürken, tarımdaki büyüme yüzde 1.3’te kaldı.

Tarımın Gayri Safi Yurtiçi Hasıla(GSYH) içindeki payı giderek düşüyor. 2010 yılında yüzde 9 olan bu pay, 2011’de yüzde 8.2’ye,2012’de yüzde 7.8’e ve ertesi yıl yüzde 6.7’ye geriledi. 2017’ye kadar yüzde 6 seviyelerinde seyrederken 2018’de yüzde 5.8 ile en düşük seviyeye indi.

Üretim 18 yılda 10 milyar dolar azaldı

Tarımsal hasıla bakımında Avrupa’da birinci,dünyada yedinci ülke olmakla övünürken dolar bazında değerlendirildiğinde hasılada düşüş var. Türkiye’nin 2010 yılında tarım hasılası 52 milyar 592 milyon dolar iken, 2018’e gelindiğinde 42 milyar 517 milyon dolara gerilediği görülüyor.

Yoğun nüfus artışı dikkate alındığında tarımsal üretimin 2010’dan 2018’e kadar 10 milyar dolarlık düşüş kaydetmesi ciddiye alınması gereken bir sorundur.

İstihdamda da tarımın payı azalıyor.Tarım sektörünün 2010 yılında yüzde 23.3 olan istihdamdaki payı 2016’da yüzde 20’nin altına düşerek yüzde 19.5 oldu. 2018’de ise bu oran yüzde 17.3’e geriledi.

İhracatla ithalat başa baş

Tarımda dış ticaret verileri de iç açıcı değil. Türkiye’nin tarımsal potansiyelini yansıtmıyor. 1980’li yılların başına kadar kendi kendine yeterli ve net ihracatçı konumunda olan Türkiye, tarımın liberalizasyonu ve tarımsal kurumların özelleştirilmesi ve ithalatçı politikaya geçişle büyük bir çöküş yaşadı.Bugün, yaşanan çöküşün faturasını ödüyoruz. Farklı hesaplama yöntemleri ile farklı rakamlar ortaya konulsa da, tarım dış ticaretinde 2018 itibariyle ihracat 17 milyar dolar,ithalat 16 milyar dolar seviyesinde. Türkiye gıda ürünleri dış ticaretinde ihracat lehine fazla verirken, tarımsal hammaddelerde ciddi açık veren ve dışa bağımlı bir ülke konumunda.

Milli politika yerine ithalat

Tarımda adı “milli” olsa da ulusal politika yerine ithalata dayalı politika uygulanıyor. Hububattan bakliyata, yem hammaddelerinden yağlı tohumlara ve son yıllarda patates,soğan gibi üretimi en kolay olan ürünlere kadar bir çok tarım ürün ithal ediliyor. Hayvancılıkta hayvan materyali,yem,canlı hayvan,kasaplık,besilik sığır, küçükbaş hayvanlar,sperma,ilaç, kırmızı et,saman dahil hemen her şey ithal ediliyor.Oysa bu ürünlerin hepsi Türkiye’de üretilebilir.

Sorunlar çözümsüz değil

Tarımda, yapısal, ekonomik,sosyolojik,kültürel, yasal, örgütlenme ve daha bir çok konuda ciddi sorunlarımız var. Bana göre temel sorun; iktidarların, toplumun genel olarak tarımı önemsememesi,yok sayması ve bunun sonucunda da değersizleştirilmesidir.

Bu temel sorunu kalıcı ve en öncelikli olarak çözmemiz gerekir. Tarıma değer vermemiz,değer kazandırmamız gerekiyor. Daha yalın bir anlatımla tarıma bakışımızı değiştirmemiz gerekiyor.

Bunu başarabilirsek, üretimi planlayarak artıracak, girdilerde dışa bağımlılığı minimum düzeye indirecek, arazi bölünmesini önleyecek,verimliliği artıracak,örgütlenmeyi sağlayacak,katma değeri yüksek, kaliteli, sağlıklı ve güvenli ürünler üretecek, hem üreticinin para kazandığı hem tüketicinin uygun fiyatla sağlıklı ürünler tüketebileceği, ihracatta rekorların kırılacağı bir tarım sektörü yaratılabilir. Bu hayal değil. Sahip olduğumuz tarım potansiyeli buna olanak veriyor.

Yazdıklarımızın pilot uygulaması İzmir’de yapıldı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevine geldikten sonra farklı bir bakış açısıyla tarım sektörüne yönelik çalışmaları “yerelde kalkınma” hedefiyle başlatan Aziz Kocaoğlu, “İzmir Modeli” kapsamında kooperatifler üzerinden küçük üreticiliği destekleyerek önemli bir başarı elde etti. Sadece süt,çiçekçilik, ortak makina kullanımı, tarıma verilen ayni desteklerle büyük bir başarı sağlandı. Bu modelin geliştirilecek pek çok yönü var.

Bugünlerde mazbatasını alıp yeni göreve başlayan belediye başkanları, hangi partiden olursa olsun İzmir Modeli’ni çok iyi analiz etmeli,örnek almalı,uygulamalı.

Daha küçük ölçekte Tunceli Ovacık’ta “Komünist Başkan” Mehmet Fatih Maçoğlu başardı. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Bunları ülke geneline yayabilirsek tarım bitti mi sorusu aklımızın ucundan bile geçmeyecektir.

Özetle, uygulanan politikaları en çok eleştirenlerden birisi olarak asla umutsuz değilim. Doğru politikalarla, doğru planlama ve bakış açısı ile tarım, krizde olan ekonomi için tünelin ucundaki ışıktır. Tarım bitmez.

Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar

  1. Vefa 10 Nisan 2019 - 07:55 - Yanıtla

    Son 3 donem Tarim Bakanlarimizin Mesleki Branslari:

    Ilahiyatci
    Cerrah
    Bilisimci.

  2. faruk 13 Nisan 2019 - 16:26 - Yanıtla

    ALİ BEY:sorunlarımızla ilgilenen birkaç yazardan birisiniz.hükümette yetkili kişiler malesef yanlış istatistik ve verileri bir üst makama sunarken PEMBE veriler sunup en sonunda cumhurbaşkanımızı bile yanıltıp,çiftçimizin sorunlarına çözüm bulunamamakta.dünyada kimsenin yapamadığı elektirikli traktörle gündem doldurulmakta.
    ben bir antalyada çiftciyim;bu mazot ,gübre ,tohum ve ilaç girdisiyle nasıl arazilerimizi işleyebiliriz kara kara düşünüyorum.tarım kredilerimizi ,yüksek faizli tüketici kredisi çekerek kapatıyoruz.sonrada benim çiftçim sadık çiftçi oluyor.4 girdimizdeki ötv yi sıfırlasınlar vallahi bir şey istemeyiz.1.mazot 2.gübre 3.ilaç 4.tohum bu kadar
    mı zor bunları sıfırlamak.sadece bunu yapsınlar bak tarım nasıl canlanıyor ,üretim nasıl artıyor.ölmüşüz aglayanımız yok.

  3. Gonca ERTOK 16 Nisan 2019 - 16:10 - Yanıtla

    Nasıl ki tıp ilminin saygınlığı hastaların saygınlığı ile değil; ilmi icra eden, hastaları iyileştiren hekimlerin saygınlığı ile ölçülüyorsa, tarımın saygınlığı da tarım ilmini icra eden, ihtiyacı olana götüren ziraat mühendislerinin saygınlığı ile ölçülür. Bu sebeple de “tarımın itibarı” ancak “ziraat mühendislerinin itibarı” artırılarak mümkün olabilir. Ülkemizde her alanda olduğu gibi tarımda da iyileştirme için ilk ele alınması gereken konu tarımsal eğitimin kalitesidir. 1980’li yıllardan sonra ülkemizde ithalat kapıları açılırken eş zamanlı olarak tarımsal eğitimin kalitesi de düşürülmüştür. O yıllara kadar ülkemizde üniversiteye giriş puanı (haliyle öğrenci kalitesi), eğitim standartları, altyapıları itibariyle tıp ilmine eş değerde olan ziraat ilmi 5-10 sene içerisinde alaşağı edilmiştir. Bunu da unutmamak, anlatmak, aktarmak lazım.

En Son Yayınlanan Makaleler