Yeni Zelandalı çiftçilerin çevre ve iklim kaygısı
23 Haziran 2016
Bu makalede ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.
23 Haziran 2016
Ali Ekber Yıldırım
Köşe Yazısı
Yeni Zelandalı çiftçilerin çevre ve iklim kaygısı
Dünkü yazıda Yeni Zelanda izlenimlerimizin bir bölümünü paylaştık. Bugün Yeni Zelandalı çiftçilerin önemli bir kaygısını paylaşacağız.
Dünyanın her yerinde tarımsal faaliyetler büyük oranda doğa koşullarına ve iklime bağımlı olarak yapılıyor. Bazı ülkelerde bu bağımlılık daha düşük seviyelerde.
Yeni Zelanda’da doğa ve iklime bağımlılık en süt seviyede. Kendine has bir üretim tarzı var. Avrupa,Amerika ve Türkiye’de hayvancılık yapanlar kaba yeme bağımlı olmadan da üretimini sürdürebilir. Yani hayvanları ahıra kapatıp önüne fabrika yemini koyarak üretim sürdürülebiliniyor.
Yeni Zelanda’da ise hayvancılık büyük oranda iklime ve doğa koşullarına bağlı yapılıyor.Yağmur yağmazsa,ot olmazsa bugünkü yapıda ülkede hayvancılık biter.Çünkü, hayvanlara fabrika yemi yedirilmiyor. Hayvanlar 12 ay merada. Böyle bir yapıda otun onların deyimi ile çimin boyu, verimi için toprak ve su kaynaklarının korunması çok önemli. Ayrıca iklim değişikliğine bağlı olarak yağış rejiminin değişmesi Yeni Zelandalı çiftçilerin kabusu demek.
Konuştuğumuz çiftçilerin neredeyse tamamı çevrenin dolayısıyla su ve toprak kaynaklarının korunması ve iklim değişikliğine ilişkin kaygılarını dile getirdi. Bazı çiftçiler önlem olarak teknolojiden de yararlanarak ineklerin yediği çim miktarını, içtikleri suyu ve bunun verime yansımasını yakından takip ediyor. Kurduğu otomasyon sistemi ile bu bilgileri cep telefonundan takip ediyor. Hangi inek ne kadar ot yedi,ne kadar su kullandı ve bunun karşılığında ne kadar süt verdi? hepsini takip edebiliyor. Çiftçilere göre bu yeni uygulama çiftçiler tarafından kullanıldıkça verimliliğin sağlanması daha kolay olacak.
Başka bir deyimle eskisi gibi her tarafta çim olmuyor. Çimin olması ve belli boya ulaşması için toprağın ve suyun temiz, yağışın yeterli olması gerekiyor. Yeterli çim olmadığında takviye edici ürünler, çim büyütme gübre ve ilaçları,katkılar kullanılıyor. Kullanılan bu ilaç,gübre ve katkılar bilinçli seçilmediği ve bilinçli kullanılmadığı zaman büyük kirlilik yaratıyor. Bu da ülke hayvancılığını tehdit ediyor.
Çiftçi kullandığı teknoloji ile sahip olduğu alanda ot verimini sürdürülebilir kılmaya ve en iyi biçimde süte nasıl dönüştüreceğinin hesabını yapıyor. Ama aynı zamanda da gelecekte de bu işin sürdürülebilir olması için toprağı ve su kaynaklarını koruması gerektiğinin farkında.
Bölgenin en büyük fuarı Fieldays’de de düzenlenen seminerlerde çevrenin korunması ve iklim değişikliği konusu hep gündemdeydi.
Yeni Zelanda Tarım Sera Gazı Araştırma Merkezi Müdürü Harry Clark’ın verdiği bilgiye göre hayvanların bıraktığı gazın atmosfere etkisi normalinden yüzde 20 daha fazla. Yeni Zelanda ve İrlanda hayvan kaynaklı gaz salımında dünyada ilk sıralarda yer alıyor. Gelecek 30 yılda gıda ürünleri ihtiyacının karşılanması ve hayvancılık faaliyetlerinin bugünden yüzde 20 daha fazla olacağı dikkate alındığında gaz sorununa acil çözüm bulunması gerekiyor.
Hary Clark, bunun sadece Yeni Zelanda’nın sorunu değil, dünyanın sorunu olduğunu belirterek gazların atmosfere olumsuz etkisi ile iklim değişikliğinin tetiklendiğini ve gelecekte üretimin tehlikeye girebileceğini anlattı.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi Yeni Zelanda’da da çevrenin korunması konusunda kadın çiftçiler daha duyarlı. Çevre konusundaki duyarlılığı ve çevreyle dost üretimi nedeniyle bir çok ödül alan Yeni Zelandalı kadın çiftçi Hanna Stalker, çevrenin korunması tarımsal üretimde sürdürülebilirliğin önkoşullarından birisi olduğunu söylüyor.
Çiftliğinde 680 ineği olduğunu belirten Hanna Stalker, hayvancılık yaparken bir yandan da çevreyi korumak gerektiğini belirterek şunları söyledi: ” Çevrenin kirlenmesinde insanlar, inekler, kullandığımız makine ve ekipmanlar çok etkili.Çünkü bunların kullandığı her şey doğaya bırakılıyor. Makine ve ekipmanlarda kullanılan dizelin suya karışması ciddi sorunlar yaratıyor. Bu nedenle alet ve makinaları en ekonomik biçimde kullanmamız ve atıkları minimum seviyede tutmamız gerekiyor. Her çiftçinin “üretim yaparken nasıl bir uygulama yaparsam çevreye daha az zarar veririm” diye düşünmesi gerekiyor. Bu konuda yerel yönetimler, hükümet ve çiftçiler işbirliği yapmalı. Hayvanlarımıza yedirdiğimiz çimin büyütülmesinde kullandığımız formüller,ilaçlar doğru seçilmezse bu çevre için büyük felaket olur.Duyarlı olmazsak geleceğimizi kaybederiz.”
Sadece çiftçiler değil, hükümet ve ülkedeki süt piyasasının yüzde 95’ini kontrol eden Fonterra Kooperatifi de çevrenin korunması, suyun ve toprağın temiz tutulması için ciddi kaynaklar ayırıyor. Hükümetin bu yıl için 45 milyon dolar, Fonterra’nın ise 75 milyon dolarlık kaynağı bu işe ayırdığını öğreniyoruz.
Özetle, Yeni Zelandalı çiftçilerin geleceğe ilişkin en büyük kaygısı; toprağın ve suyun kirlenmesi,iklim değişikliğinin üretime yapacağı olumsuz etki.Bu aslında dünyadaki bütün çiftçilerin sorunu. Türkiye’deki çiftçilerin de sorunu. Fakat,Türkiye’de bunu konuşacak,tartışacak bir zemin yok.Yeni Zelanda ile Türkiye arasındaki önemli farklardan birisi bu.Türkiye’de çiftçi günlük sorunlarla uğraşmaktan, 20-30 yıl sonrası bir yana yarın ne olacağını bilemiyor.
Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar