Tarımda yaşanan sorunları,gıda enflasyonu ile su yüzüne çıktı
Bu makalede ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.
13 Mayıs 2015
Ali Ekber Yıldırım
Destekleme, Hibe ve Krediler,Gıda,Hayvancılık,İthalat ve İhracat,Kooperatifçilik,Tarım,Yaş Meyve ve Sebze
Köşe Yazısı
Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı verilerine göre, Türkiye, tarımsal hasıla bakımından Avrupa’nın lideri,dünyanın ise 7.ülkesi konumunda. Ancak tarımda yaşanan sorunlar ve özellikle son dönemde gıda fiyatlarındaki artışlar bu veriyi tartışılır duruma getiriyor.
Yıllardır çözülemeyen yapısal sorunlar başta olmak üzere, yüksek girdi maliyetleri gibi kronikleşen sorunlar yüksek gıda fiyatları ile su yüzüne çıkıyor.Her ayın başında açıklanan enflasyon verileri gıda enflasyonunu dolayısıyla tarımı gündeme getiriyor. Tarım ürünleri enflasyonun en önemli nedeni olarak gösteriliyor.
Yapılan en büyük hatalardan birisi ise, tarım ve gıda sektöründeki sorunların fiyat odaklı olarak ele alınmasıdır. Yıllardır ekonomiyi döviz-faiz-borsa üçgeninde tartışanlar tarımdaki kronik sorunların gıda fiyatları ile su yüzüne çıkınca ve enflasyonu körükleyince herkes çok şaşırdı. Bir anlamda tarımın önemini hatırladı.
1980’li yıllardan bu yana tarım sektörü hep küçümsendi. Katma değer yaratan, stratejik bir sektör olarak görülmedi.Ekonominin sırtında bir yük olarak görüldü. Bu nedenle de tarımdan kurtulmak gerektiği ifade edildi. Seçim dönemlerinde yüksek fiyat verilerek kırsaldan oy alındı. Ama sonra yine unutuldu. Bu nedenle tarımda yapısal sorunlar kronikleşti.
Ülke ekonomisi için tarımın önemi yadsınamaz. 2014 verileri ile Türkiye’nin 2014 yılı tarımsal hasılası 60 milyar dolar.İhracatı 18 milyar 759 milyon dolar.İthalatı ise 18 milyar 58 milyon dolar.
Gayri Safi Milli Hasıla’da tarımın payı yüzde 9 seviyesinde. istihdamdaki payı da yüzde 23 civarında. Büyükşehir Yasası ile bir gecede 16 bini aşkın köyün belediye sınırlarına dahil edilerek mahalleye dönüşmesiyle kırsal nüfus yüzde 10’a düşürüldü.
Bu çerçeveden bakılınca Türkiye’nin tarımda öne çıkan sorunları şöyle özetlenebilir:
1-Uygulanan politikalarla tarımda küçük çiftçilik, aile işletmeleri tasfiye ediliyor. Aile çiftçiliği yerini daha büyük işletmelere,şirket tarımına bırakıyor. Oysa dünyada aile çiftçiliği destekleniyor. Birleşmiş Milletler 2014 yılını Aile Çiftçiliği Yılı ilan etti.Bu konuda dünya genelinde bir çok etkinlik,çalışma yapıldı. Aile çiftçiliğinin tarımın geleceği açısından önemi vurgulandı. Avrupa Birliği, aile çiftçiliğini daha çok destekleme kararı aldı ve bunu uyguluyor.
2- Yüksek girdi maliyetleri nedeniyle çiftçi üretim yapmakta zorlanıyor. Bitkisel üretimde en önemli girdiler, mazot,gübre,elektrik,tohum ve ilaç. Hayvancılıkta ise en temel girdilerden birisi yem. Çok uzun yıllardan beri ülke tarımında en önemli sorunlardan birisi yüksek girdi fiyatları oldu. Tarımsal üretimin sürdürülebilir olması için yüksek girdi maliyetlerinin mutlaka aşağı çekilmesi gerekir. Yüksek gıda fiyatlarının temel nedenlerinden birisi de bu yüksek girdi maliyetidir. Aynı zamanda tarımsal ürünlerde rekabet gücünü de zayıflatan en önemli etkendir. Bu nedenle girdi maliyetlerinin düşürülmesi konusunda atılacak her adım tarımsal üretimin sürdürülebilmesi ve gıda güvenliğinin sağlanması açısından çok büyük önem taşıyor. Daha önce de yazdığımız gibi, tarımda girdi maliyetleri düşürülmezse çözülmeye başlanan aile çiftçiliği, küçük çiftçilik tamamen yok olur. Üretim yerine ithalata dayalı bir tarım ve gıda politikası egemen olur. Her ay başında gıda ürünlerinin enflasyona neden olduğu tartışması artarak devam eder. Türkiye’nin başa baş olan tarım ve gıda ürünleri ihracatı ile ithalatı arasındaki makas ithalat lehine açılır.
3-Tarımdaki bir diğer sorun ise verim düşüklüğü ve kırsalda yaşlanan nüfus. Aslında ikisi ayrı konularmış görünüyor. Fakat birbiriyle çok ilintili. Tarımda geçimini sağlayamayan genç nüfus büyük kentlerde sanayide, hizmet sektöründe çalışmaya gidince kırsalda,köylerde yaşlı ve verimsiz nüfus kalıyor. Bu sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da en önemli sorunlarından birisi. Bu nedenle gençlerin tarıma yönlendirilmesi ve desteklenmesi gerekiyor. Avrupa Birliği tarım desteklerinde aile çiftçiliğinin yanı sıra gençleri de destekliyor. Türkiye’nin de bu konuda somut adımlar atması ve okuyan,bilinçli genç nüfusu tarıma kazandırmalı. Verimliliğin yeterince sağlanamaması sadece nüfusun yaşlanması ile açıklanamaz. Tarımda yeni teknolojilerin, bilginin geçmişten gelen kültür ve birikimle birlikte kullanılarak verimlilikte artış sağlanabilir.
4-Destekleme politikası etkin kullanılamıyor. Hükümetler tarım desteklerini verirken amacı,hedefi belli olmayan ve sonuçlarına bakılmaksızın parayı dağıtma olarak görüyor. Her yıl ayrılan bir destek bütçesi var.Bu bütçe belli bir amaç ve hedef gözetilmeden dağıtılıyor. Dağıtılan paranın tarımsal üretime,ürün desenine, tüketiciye yansıması veya dış ticarete etkileri hiç araştırılmıyor. Oysa, tarım destekleri üretimi planlamanın, tüketiciye sağlıklı ve güvenilir gıdanın uygun koşullarda temini, ihracatta rekabet gücünü artırıcı önemli araçlardan birisidir. Bu aracın çok daha etkin kullanılması gerekir. Çok sayıda ürüne veya çiftçiye destek vermek marifet değil, marifet verilen desteğin nasıl bir sonuç doğurduğu ve ülke tarımına nasıl katkı sağladığıdır.
5-İthalata dayalı terbiye edici politikalar üretimi tehdit ediyor. Özellikle 1980 sonrasında tarımda hemen her dönemde ithalat sopası terbiye edici bir politika olarak uygulandı ve bugünde uygulanmaya devam ediliyor. Tarımın yapısal sorunları, girdi maliyetleri gibi bir çok sorun gözardı ediliyor. Bu sorunlar nedeniyle gıda fiyatları artınca hemen akla ithalat geliyor. Son yıllarda bunun somut bir çok örneği yaşandı. 2007 ve 2008 yılında peş peşe yaşanan kuraklık nedeniyle hammadde fiyatları arttı. Aynı dönemde hükümet önlem almak bir yana hayvancılığa verilen destekleri azalttı. Hayvan başı destek ödemesi sistemine geçti. Çiğ süt fiyatı yarı yarıya düştü. Yem fiyatları fırladı. Üretim sürdürülemez hale gelince 1 milyondan fazla süt ineği kesildi. Sütteki bu sorun çözülemediği için kırmızı ete yansıdı. Kırmızı et fiyatı yükselince hükümet önlem olarak ithalatı gündeme getirdi. Önce kasaplık canlı hayvan,sonra besilik hayvan ve en sonunda da karkas et ithalatı başladı. İlk etapta fiyatlar düştü. Fakat iki yıl sonra tekrar eski seviyesine döndü. Bugün ise 2009’dan daha yüksek seviyelerde. Ne oldu? Kırmızı et sorunu çözüldü mü? İthalatın çözüm olmadığı bu örnek bir daha gösterdi. Bu dönemde Türkiye kırmızı et ve canlı hayvan ithalatına yaklaşık 5 milyar dolar ödedi. Bu kaynağın yarısını besicilik yapanlara yatırım amaçlı verilseydi bugün Türkiye ithalatı değil ihracatı konuşurdu.
Benzer bir durum son günlerin gündemdeki ürünü patates için de geçerli. Patates üretimi son 10 yılda 1 milyon ton azaldı. Üretim alanları geriledi. Ama nüfus arttı.Tüketim arttı. Mevcut üretim yetmiyor ve artırılması gerekiyor. Ama üretimin artırılması için hiç bir önlem düşünülmezken bakanlar patates ithalatı için adeta yarışıyorlar. İran’da kilosu 50 kuruştan satılıyor diye oradan ithalat yapılacak. Hiç kimse komşumuz İran patatesi nasıl oluyor da 50 kuruşa satabiliyor diye düşünmüyor. Evet, gerçekten de İran nasıl oluyor da patatesi bu kadar ucuza üretiyor? Türkiye’de patatesin kilo maliyeti 2 liraya yakın. Arada 4 kat farkın olması düşündürücü değil mi?
6- Tarımdaki en önemli sorunlardan birisi de örgütlenme. Türkiye’nin ilk üretici birliği Tariş 100. yılını kutluyor. Fakat bugün geriye dönüp bakıldığında tarımda örgütlenme sorunu çözülememiş büyük bir yara olarak duruyor. Aslında çok sayıda örgüt var. Ziraat Odaları, kooperatifler, üretici birlikleri, ürün konseyleri ve daha bir çok örgüt var. Fakat örgütler etkisiz. Üreticiyi kucaklayan, sorunlarına sahip çıkan, ürün bazında üretimi ve pazarlamayı yönlendiren örgütler değil.Örgütlerin yöneticileri bu göreve geldikten sonra geldikleri yeri, yani çiftçiliği unutuyorlar. Kendi işlerine,mesleklerine,yabancılaşıyorlar. Hükümetler, kendilerine bağlı, onların yaptığı her işi öven, eleştirmeyen bir örgütlenme yapısı istiyor. Örgütler, hükümete bağlı birer kuruma dönüşüyor. Bu yapıda bir örgütlenmenin üreticiye de,tarıma ve ülkeye de yararı yok. Elbette örnek olan,model olan örgütler var. Tire Süt Kooperatifi ilk akla gelenlerden. Avrupa Birliği’nde olduğu gibi tarım politikalarında etkin, üretimi yönlendiren, ürünün pazarlanmasında aktif rol alan bir tarımsal örgütlenme modeline ihtiyaç var.
Özetle, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nde tarımımızın genel görünümü bu. Elbette dile getirilecek daha bir çok sorun var. Bu sorunlara getirilecek çözüm önerisi var. Bunlar zaten bilinen konular. Önemli olan bu bilinenleri yaşama geçirmek. Bugün gündemde olan gıda fiyatlarının yüksek olması sadece bir sonuçtur. Tarımda çözüm bekleyen sorunların su yüzüne çıkmasıdır. Sorunların kaynağına inip çözmedikçe bu sorunları daha ağır bir biçimde yaşarız. Dünya Çiftçiler Günü’nüz kutlu olsun. Verimli ve sağlıklı bir yıl dileriz.
Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar