Bu makalede ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.
Bir kez daha Antalya’dayız. Manavgat’ta düzenlenen 3. Uluslararası Beyaz Et Kongresi’nde sektördeki gelişmeler, sorunlar ve çözüm önerileri bütün yönleriyle ele alındı.
Kongrenin en çok ilgi gören konusu ise her zamanki gibi GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) oldu. GDO oturumunda çok çarpıcı bilgiler verildi. Kanser uzmanı bir profesör kırmızı etin kansere neden olduğunu iddia etti.
Kırmızı et gerçekten kanser yapar mı?
Bu soruya yanıt vermeden önce kongrede sıklıkla gündeme gelen beyaz etteki gelişmeleri paylaşalım.
1- Türkiye, piliç eti üretiminde dünyada ilk 10 ülke arasında. En büyük üreticiler Amerika Birleşik Devletleri, Çin ve Brezilya.
2- Beyaz et sektöründe zaman zaman krizler yaşamasına rağmen genel olarak bakıldığında hızlı bir büyüme trendi yakaladığı söylenebilir. Üretim, tüketim ve ihracat artıyor.
3-Kanatlı eti üretimi 2000’li yılların başında 700 bin ton civarındaydı. 2014 sonu itibariyle 1.9 milyon tona ulaştı. Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği (BESD-BİR) verilerine göre kişi başına piliç eti tüketimi 1990’lı yıllarda yaklaşık 3 kilogramdı. Bu gün 20 kilogram. İç tüketimin yanı sıra ihracat da hızla artıyor. Türkiye’nin beyaz et ihracatı 650 milyon dolar seviyelerinde.
4- Sektörün en önemli ihraç pazarlarından birisi Kuzey Irak. Yakın zamanda Kuzey Irak Kürt Serbest Bölgesi’nin Türkiye’den ihraç edilen piliç etine yüksek vergi uygulaması sektörde krize neden oldu. Yapılan görüşmeler uzlaşmayla sonuçlandı ve Irak pazarı yeniden açılınca sektör derin bir nefes aldı.
5- Şu günlerde yaşanan en önemli sorun ise yem kaynaklı. Kanatlı sektöründe kullanılan yemin en önemli maddelerinden birisi soya. Türkiye yıllık 60-70 bin ton soya üretiyor. Tüketimi ise 2 milyon ton civarında. Dolayısıyla soyayı ithal etmek zorunda. İthal edilen soya ise genetiği değiştirilmiş yani GDO’lu. Türkiye’de yem amaçlı 3 soya genine izin var. Yapılan analizlerde ithal soyada izin verilen 3 genin dışında genlere rastlanıyor. Hatta ithal soyada genetiği değiştirilmiş mısır görülüyor. Böyle olunca bu ürünlerin ülkeye girişine izin verilmiyor. İthal edilen ülkeye iadesine karar veriliyor. Soya ithal edenler bu sorunlarla karşı karşıya kaldığında yeni ürün de getirmek istemiyor. Tahminlere göre 300 bin tonu aşkın genetiği değiştirilmiş soya, ülkeye sokulmadığı için yem ve dolayısıyla kanatlı sektöründe önümüzdeki günlerde ciddi sorun yaşanacak.
Bu genel tespitlerden sonra gelelim başlıktaki konuya. 3. Uluslararası Beyaz Et Kongresi’nde Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) paneli büyük ilgiyle izlendi. Prof. Dr. Esat Karakaya’nın yönettiği panelin konuşmacıları ise Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim Çetiner ile Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. İsmail Çelik’ti.
Selim Çetiner, her zamanki gibi GDO’nun vazgeçilmezliğini, bu konudaki gelişmeleri, Türkiye’nin yaklaşımını ve sorunları anlattı.
Toplantıya damgasını vuran açıklamalar ise kanser uzmanı Prof. Dr. İsmail Çelik’ten geldi. GDO konusunu yeterince bilmediğini, Selim Çetiner’den öğrendiğini anlatan Çelik’in kırmızı etin kansere neden olduğunu iddia etmesi salonda gülüşmelere ve alkışa neden oldu. Prof. Dr. Canan Karatay, Mehmet Öz, Yavuz Dizdar ve diğer meslektaşlarını isim vermeden ancak sunumda fotoğraflarını göstererek ağır bir dile eleştiren Çelik, GDO’nun kansere neden olmadığını da iddia etti.
GDO’yu aklayan Çelik, kanserin yüzde 95 oranında tütün-sigara, diyet-kilo- fizik aktivite, alkol, enfeksiyonlar ve UV Radyasyon-güneş ışınları gibi faktörlerden kaynaklandığını söyledi. Sonra da ekledi,:”Kırmızı et, özellikle de işlenmiş şarküteri ürünleri kansere neden olan ürünler arasında. Yağ, o çok övülen zeytinyağı da dahil belli miktarın üzerinde kullanıldığında kansere neden olabilir. Aflatoksin, tuz ve tuzlu gıdalar yine kansere neden olan ürünler. Ekmek yemeyin diyorlar. Ekmek yemezseniz lifi nasıl alacaksınız. Lif almanız gerekir, lif tahıllarda, ekmekte var.”
Sebze ve meyvelerin doğal olarak tüketildiğinde kanseri önleyici, kanserden koruyucu etkisi olduğunu belirten Çelik, özetle şu bilgileri verdi: “Ancak, meyve ve sebzeleri janjanlı paketlere koyup kapsül olarak alırsanız kanser yapar. Yine vitamin ve mineral takviyesi diye satılan ürünler kanseri tetikleyebilir. Su, kanser yapmaz.Tabii ki içinde arsenik yoksa. Genetiği değiştirilmiş gıdaların kanser riskini artırdığına ,organik gıdaların kanserden koruduğuna dair bilimsel bir bulgu yoktur. Şarküteri ürünlerinde nitrat kullanılıyorsa ona dikkat etmek lazım. Saklama ürünlerinin bazılarında kullanılan nitrat kanser yapıyor.
Bizim toplumun vazgeçilmezi mangal kanser yapar. Yiyeceklerin pişirilmesi sırasında erimiş yağların kömüre damlaması sonucu meydana gelen Polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH) etin üzerine yapışır.
Mangaldaki kömür ve kömür tozları, pişirilen besinlerin üzerine sinerek kanserojen etkiyi artırmaktadır. Et+yağ+ PAH+ kömür tozu yani mangal kanser yapar.
Şişmanlık tek başına kanser nedenidir. Üzerimizdeki yağ, şişmanlık kanser yapar.
Kanserden korunmak için tek ve geçerli beslenme önerisi; günde en az 5 porsiyon meyve ve sebze içeren, yağdan düşük, lifçe yüksek diyete ek olarak kırmızı etin haftada birden fazla yenmemesidir.”
Özetle, Uluslararası Beyaz Et Kongresi’nde sektördeki gelişmelerin, sorunların dile getirilmesi elbette çok önemliydi. Biz de kendi payımıza yeni bilgiler edindik. Çok yararlı bir kongre olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, beyaz et kongresinde kırmızı etin kanser nedeni olarak dile getirilmesi en hafif deyimle şık olmadı. Yarın kırmızı et kongresinde de “beyaz et kanser yapıyor” denilirse ne olacak?
Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar