Bu makalede ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.
Diyet uzmanı değiliz. Fakat, yağın insan beslenmesinde vazgeçilmez bir besin öğesi olduğunu biliyoruz. Uzmanlara göre yağ tüketmeden sağlıklı beslenmek olası değil. Hangi yağın tüketilmesi gerektiği konusunda ise farklı görüşler var. Amacımız yağ tercihinizi belirlemek değil elbette.Tükettiğiniz yağın kaynağına inerek, yağlı tohumlarda, bitkisel yağ sektöründe uygulanan politikaları gündeme taşımayı hedefliyoruz.
Tarımda hasıla bakımından Avrupa’da birinci, dünyada yedinci sırada olduğu iddia edilen Türkiye, yağlı tohumlarda neden dışa bağımlılıktan kurtulamıyor?
Bir iki tropikal meyve dışında her ürünün yetiştiği bir ülkede yağlı tohumlarda büyük oranda dışa bağımlı olması ve bu bağımlılığın katlanarak artması size de düşündürücü gelmiyor mu?
Gerçekten çok düşündürücü ve yağlı tohumlarda “böylesi ancak Türkiye’de olur” dedirtecek gelişmeler yaşanıyor. Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği’nin verilerine göre,2002 yılında 1.9 milyon ton olan yağlı tohum ve türevleri ithalatı 10 yılda 2012’de 5.3 milyon tona ulaştı. Değer olarak bakıldığında artış oranı çok daha yüksek. 2002’de 605 milyon dolar döviz ödenen yağlı tohum ithalatına, 2012’de 3 milyar 636 milyon dolar ödendi.
Bu kadar döviz ödenerek ithal edilen yağlı tohum ürünleri hangileri?
Ayçiçeği, mısır, soya, pamuk, palm, kolza(kanola) ve aspir. Bu ürünlerden palm hariç hepsi Türkiye’de üretiliyor. Özellikle ayçiçeği, mısır ve pamuk üretimi yaygın olarak yapılıyor. Fakat üretim yetersiz olduğu için açık ithalatla kapatılıyor.
İthalat bağımlılığından kurtulmanın yolu nedir?
Yerli üretimi artırmak. Üretim arttıkça dışa bağımlılık azalır. Bu nedenle hükümetlerin hedefinin yerli üretimi artırarak ithalat yerine yerli tohum ihtiyacını içerden karşılamak olması gerekmez mi?
Uygulanan politikalar üretimi değil, ithalatı destekliyor. Türkiye’deki çiftçinin ürünü değil, yurtdışındaki çiftçinin ürünü destekleniyor.
İçeride milyonlarca dekar boş arazi duruyor. İşsizlik iki haneli rakamlarda. İklim uygun.Su var.Makine ve teçhizat var. Ama üretmek yerine ithal ediliyor.
Neden?
Çünkü girdi maliyetleri çok yüksek. Mazot dünyanın en pahalı mazotu. Su ve enerji maliyeti yüksek. Gübre, ilaç, tohum rakiplere göre pahalı. Bu nedenle üretici üretim yapamıyor.
Bu yıl olduğu gibi bazı seneler yükselen fiyatın da etkisi ile üretici gözünü karartıp üretime yöneliyor. Fakat boyunun ölçüsünü alıp büyük zararla yerine oturuyor.
Bu yıl tamda böyle bir yıl yaşanıyor. Geçen sene ayçiçeğinin kilosu yapay olarak 1.5 liranın üzerine çıktı. Üretici iyi para kazandı. Fiyat artışını gören çiftçiler ayçiçeğine yöneldi. Üretim yüzde 35 oranında arttığı tahmin ediliyor. İthalat yapılan bir üründe üretimin bu oranda artması sevinilecek bir durum. Fakat Türkiye’de öyle olmuyor. Artan bu üretim başa bela oldu.
Dün bu sütunda yazdık. Ayçiçeği üretimi 1 milyon 50 bin tondan 1 milyon 350 bin tona çıktı. Geçen yıl kilosu 1.5 liranın üzerine çıkan ayçiçeği bu sene 1 liranın altında. Denilebilir ki, ekonominin kuralı. Arz artınca fiyat düşer. Doğrudur. Fakat, üreticinin kullandığı girdilerde düşüş olmadı. Girdi maliyetinin son bir yılda yüze 40-50 oranında artığı tahmin ediliyor. Maliyet artarken fiyatın düşmesi üreticinin zarar etmesi demek.
Bu zarar üretimdeki artışla karşılanabilir mi?
Karşılanamaz. Çünkü üretim artışı aynı alandan ve aynı çiftçilerden kaynaklanmıyor. Basit bir örnekle anlatalım. Çiftçi Ahmet Efendi geçen yıl 1 ton ayçiçeği hasat ettiğini varsayalım. Bu ayçiçeğinin kilosunu 1.5 liradan sattı. Bu sene yine 1 ton üretti ama kilosunu 1 liranın altında satmak zorunda. Oysa, Ahmet Efendi’nin kullandığı mazotun, gübrenin, tohumun, ilacın ve diğer girdilerin fiyatı en az yüzde 40-50 oranında arttı. Harcamaları arttı, geliri ise neredeyse yarı yarıya düştü. Ahmet Efendi seneye ayçiçeği eker mi?
O zaman üretim nasıl arttı?
Geçen sene fiyatın yükseldiğini gören çiftçiler bu sene ayçiçeği ekti. Fiyatın düşmesi ile onlar da hayal kırıklığı yaşadı.
Gelecek yıl muhtemelen ayçiçeği üretimi yine 1 milyon tona gerileyecek. Üretim azalınca fiyat artacak. Bu kısır döngü yıllardır sürüyor. Türkiye dışarıya milyarlarca dolar döviz akıtıyor.
Bu kısır döngü nasıl kırılacak?
Öncelikle sorunun doğru tespit edilmesi gerekir. Sorun fiyatta değil, girdi maliyetlerinde. Girdi maliyetini düşürmedikçe ve dünya fiyatı ile üretici maliyeti arasındaki fark üreticiye prim olarak ödenmedikçe daha çoooook ithalat yapılır.
Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar