Bu makalede ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.
Taksim’de başlayan ve ülkeye dalga dalga yayılan eylemlerle kamuoyunda oluşan çevre duyarlılığının tarım arazilerinin, su kaynaklarının korunmasına da olumlu yansıması gerektiğini yazdık. Okurlardan çok sayıda mesaj geldi.Mesajların ortak paydası; tarım arazileri amaç dışı kullanılmasın, ovalarda yükselen yapılaşma önlensin, dereler susmasın yönünde.Telefonla arayan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nda yönetici konumundaki dostumuzun anlattıkları, tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı ile ilgili kurulan “kutsal ittifakın” ipuçlarını veriyor.
Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımına yol açan yöntem şöyle işliyor:
Göç alan il ve ilçelerin merkezlerinde arsa fiyatları çok hızlı yükseliyor. Bu nedenle kentin veya ilçenin kenarındaki ucuz tarım arazileri rantın gözdesi haline geliyor. Uyanık müteahhitler bu tarım arazilerini ucuza kapatarak genellikle inşaatçı-müteahhit olan belediye başkanları ile anlaşarak bu alanı imara açıyor. Öyle ki, nüfusu 10 bin olan bir ilçe veya belde de 50 bin kişiye yetecek konut alanı imara açılıyor.
Belediye ile müteahhitlerin kurduğu bu kutsal ittifak konut alanı için genellikle mera alanlarını veya tarım arazilerini seçiyor. Kent veya ilçe merkezinde pahalı diye boş bırakılan arsalar yerine konutlar tarım arazisine veya meraya yapılıyor. Bu işi biraz daha ileri götürenler işin içine Toplu Konut İdaresi(TOKİ)’ni de sokarak konutları TOKİ’ye yaptırıyor.
Kentlerdeki Toprak Koruma Kurulu’nda bu kutsal ittifaka karşı çıkan Tarım İl Müdürlüğü temsilcileri veya ziraat mühendisleri “gelişmeyi istemeyen kişiler” diye aforoz ediliyor.
Dünkü yazıda da belirttiğimiz gibi Taksim Gezi Parkı’nı ranta teslim etmek istemeyen duyarlı insanların başlattığı eylem tarıma, tarım toprağına olan duyarlılığı artıracaktır.
Yıllardır bu uğurda mücadele veren sivil toplum örgütleri de bu duyarlılıktan son derece memnun.
TEMA Vakfı,”Doğa Dengedir!” başlığı ile yaptığı açıklamada özetle şu görüşlere yer verdi:
“Yıllardır ‘Yaşamak için Yaşat’ sloganımızla sağlıklı bir çevrede yaşam hakkı ve insan kadar diğer canlıların da yaşam hakkı için ekoloji mücadelemizi sürdürüyoruz.
Bizler Taksim Gezi Parkı’ndaki ağaçlara sahip çıktık, çünkü ülkemizde ve dünyada doğal varlıklar insanlık tarihinde belki de hiç olmadığı kadar büyük bir hızla yok ediliyor. Parklar, yol kenarlarındaki ağaçlar, hatta balkonlardaki çiçekler, çoğunluğu kentte yaşayan dünya nüfusunun doğa ile kurabildikleri tek bağ. Gezi Parkı’ndaki ağaçların sökülmesi konusunda itiraz ettiğimiz hızla bizden uzaklaştırılan doğa ile aramızda kurduğumuz bir bağın daha koparılacak olmasıydı. Çünkü biz insanlar doğanın bir parçasıyız. Doğa insanlar olmadan da varlığını sürdürmeye devam eder. Ama bizler nefes almak, karnımızı doyurmak, suyumuzu içmek, barınmak, aklınıza gelebilecek her türlü durumda doğaya muhtacız. Oysa doğa ihtiyaçlarımızı onu sevmemiz ve korumamız dışında hiçbir karşılık vermeden bizlere cömertçe sunuyor. Toprağı ve suyu koruyan, yeşil yaprakları ile oksijen üreten, gövdesinde karbon depolayan, canlılara yiyecek sağlayan, yuva olan bir ağacın sunduğu hizmeti ölçecek bir para birimi var mıdır?
Gezi Parkı, bizim için bir ağaç nöbeti olarak başladı; şimdi de Türkiye’deki tüm ekoloji mücadelelerine selam durarak devam ediyor. Toprağı, ormanı, havayı zehirleyen, tahrip eden kimyasal madencilik uygulamalarına, 2B yasası ile orman arazilerinin satılmasına, Yeni Petrol Yasası ile orman arazilerinde petrol aranmasına, 3. Köprü, 3. Havaalanı ve Atatürk Orman Çiftliği gibi doğaya ve ormanlara büyük zararlar verecek projelere, topraklarımız, derelerimiz, ormanlarımız, tarım alanlarımız ve ekosistemlerimize geri dönülemez zararlar verecek nükleer, HES ve termik santral projelerine karşı Anadolu’nun her yerinde mücadele eden herkesin sesi Gezi Parkı’nda sembolleşti.
TEMA Vakfı olarak, yıllardır ifade ettiğimiz “toplumsal barış, topraktan gelecek” sözünün hala doğru ve geçerli olduğunu biliyoruz. Toplumsal barışın topraktan gelmesi için doğanın parçası olduğumuzu unutmadan barışçıl, umutlu, dengeli ama inançlı mücadelemizi sürdüreceğimizin altını çiziyoruz.”
Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği ve diğer bir çok sivil toplum örgütü içerik olarak benzer açıklamalar yaptı. Umarız bu duyarlılık devam eder.
Şiddetin değil, barışın egemen olacağı Türkiye’de çevre ile duyarlı tarımla dost bir üretim anlayışının devam etmesi herkesin ortak dileği.
Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar