Bu makalede ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.
İstanbul Taksim’de başlayan ve ülkeyi saran eylemler zinciri bir kez daha çevre duyarlılığını ve bir kesimin de rant sevdasını gündeme taşıdı.Çevre konusunda ülkenin sicili pek parlak değil. Tarım toprakları talan edilmiş, ovaları, doğası ranta feda edilmiş bir ülkede yaşıyoruz.Dünyanın en şaşalı alış veriş merkezleri(AVM) bu ülkede kuruluyor. Hem de kentlerin göbeğine. Küçücük ilçelerde bile alış veriş merkezleri kuruluyor.Ülkenin dereleri Hidro Elektrik Santralları(HES) ile susturuluyor.Ovalarda tarımsal üretim yerine fabrikalar, konut projeleri yükseliyor.Üreten değil tüketen, nefes alacak alanı bırakılmayan bir toplumun geleceği aydınlık olabilir mi?
Daha önce defalarca yazdığımız gibi, her yeni proje, her yeni politika doğanın yok edilmesi üzerine inşa ediliyor. Her çılgın proje yeni çevre felaketini de beraberinde getiriyor. Köprü, havaalanı, dev alışveriş merkezleri hep yeşil alanlara kuruluyor. Kentleri rant merkezine dönüştürürken, dünyayı yaşanmaz kılıyor.
Bu anlayışla, Türkiye, son 50 yılda sulak alanlarının yüzde 40’ını kaybetti.
Dağlar, maden şirketlerinin köstebek yuvasına döndü. Son 10 yılda verilen 40 binden fazla maden ruhsatı var.
Akarsular, vadiler, ovalar adeta yağmalanıyor. Türkiye’nin ovaları, meraları, tarım toprakları yok oluyor.
Çok sık yinelediğimiz gibi, dünyada 1 milyar aç insan varken, her yıl 1.5 milyon insan kirli sudan yaşamını yitirirken, her 13 dakikada bir canlı türü yok olurken ve 3 milyar insan temiz suya ulaşamazken aç kalmamak, susuz kalmamak, dünyadaki tüm canlıların yaşam hakkının korunması için tüketen değil, üreten, çevreyi ve doğayı koruyan bir anlayışın egemen olması için mücadele etmek gerekiyor. Bu gelecek kuşaklara karşı en büyük sorumluluk ve görev değil mi?
Sadece kentlerde olup bitenlere takılmak yerine daha geniş bir perspektifte bakıldığında milyarlarca yılda oluşan biyoçeşitlilik büyük tehdit altında.
Dünyada biyoçeşitlilik büyük bir hızla yok oluyor. Her yıl canlı türlerin binde 6’sı tükeniyor. Buna biz insanlar neden oluyoruz.
Biyoçeşitlilik bakımından en zengin ülkelerden biriyiz. Ancak, son yıllarda biyoçeşitlilik korunmak bir yana, bilinçli bir biçimde yok ediliyor.
Konuya sadece tarım boyutuyla bakıldığında bile Türkiye, ovaları, akarsuları ve iklimi ile dünyanın en önemli tarımsal potansiyele ve biyoçeşitliliğe sahip ülkelerin başında geliyor.
Ancak, uygulanan yanlış politikalar bu zenginliği yok ediyor. Türkiye’nin tarımda zenginlik kaynağı olan ovaları bir yandan kirleniyor, bir yandan yapılaşma ile yok ediliyor. Çukurova, Bafra, Çarşamba, Sakarya, Gediz, Küçük Menderes, Büyük Menderes, Amik, Bursa, İnegöl, Karacabey, Balıkesir, Bakırçay ve diğer ovalar verimli tarım topraklarının amaç dışı kullanılması, atıklarla kirletilmesi sonucu bugün zenginlik değil, sorun üretiyor. Tükeniyor.
Verimli toprakları ile binlerce yıl tarımsal üretimin kaynağı olmuş ovalar son yarım yüzyılda hızla yapılaşmaya açıldı. Bir yandan konut ve sanayi tesislerinin işgaline uğrayan ovalar bir yandan çevre kirliliğinin yarattığı olumsuz sonuçlar nedeniyle verimsizleşti.
Türkiye’nin büyük bölümü düne kadar bu felaketlerden bihaberdi. İstanbul Taksim’de başlayan ve ülkeye yayılan eylemler zinciri bize rant sevdasına karşı doğa bilincini, çevre bilincini, duyarlılığı hatırlattı. Umarız tez zamanda unutulmaz.
Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar