Bu makalede ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.
Hayvanı ithal edeceksiniz. Hayvana yedireceğiniz ot ve samanı ithal edeceksiniz. Kurbanda keseceğiniz kurbanlık hayvanı bile ithal etmeye mecbur olacaksınız. Yetmedi halkınıza ithal et yedireceksiniz. Sonra da, “Türkiye dünyanın yedinci, Avrupa’nın bir numaralı tarım ülkesi” diyeceksiniz. Hadi oradan.
Dün yazıyı bu satırlarla bitirmiştik.Yazının mürekkebi kurumadan Et ve Balık Kurumu’ndaki rezalet patlak verdi.
Et ve Balık Kurumu’nun bazı yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 15 kişiyle ilgili Lüleburgaz Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturmanın iddianamesi kabul edildi.
İddianamede neler var?
Hürriyet’ten Dinçer Gökçe arkadaşımızın haberinden öğrendiğimize göre, iddianamede Et ve Balık Kurumu’na ait etlerin çalındığı, kuruma ait sağlıklı hayvanların yerine piyasadan hastalıklı hayvanların toplandığı, Et ve Balık Kurumu’na teslim edilmesi gereken sakatatların sahte belge düzenlenerek imha edilmiş gibi gösterildiği, ölü hayvanların bile piyasaya sunulduğu gibi korkunç iddialar var.
İddianame ile sanık durumunda olanlar, suçlananlar mahkemede savunmalarını yapacak. İddialara tek tek yanıt verecekler. Bu iddiaların doğru olup olmadığı elbette yargı sürecinin sonunda ortaya çıkacaktır. Bu nedenle yargılama sürecini de etkilememek için bu konuda daha fazla yorum yapmaya gerek yok.
Söz konusu soruşturma sonunda ortaya çıkan ve mahkemece kabul edilen iddianame Et ve Balık Kurumu’nun Sakarya Kombinası, Lüleburgaz’daki Büyükkarıştıran kesimhanesi ve uluslararası hayvan ticareti yapan Ürdün Merkezli Hijazi firmasının yöneticilerini kapsıyor.
Yargı süreci olayın sadece bir boyutu.
Konunun asıl önemli boyutu yanlış hayvancılık politikasının, daha geniş anlamıyla yanlış tarım politikasının yarattığı sonuçlardır.
Bugün tartışılır duruma getirilen Et ve Balık Kurumu, 1952 yılında kuruldu. Canlı hayvan ve et piyasasını düzenlemekle görevlendirildi. Bu görevi uzun yıllar başarıyla yaptı. Tüketiciyi ucuz ve sağlıklı et ile buluşturdu. Kurumun en etkin olduğu dönemde, 1980 öncesinde Türkiye canlı hayvan ve et ihraç ediyordu. Et ve Balık Kurumu 29 kombinası ile ülke genelinde hizmet veriyordu.
1980 sonrasında tarıma bakış değişti. Dünyada özelleştirme rüzgarı eserken bir çok ülke tarımsal kuruluşlarını özelleştirmedi veya en sona bıraktı. Türkiye ise dünyanın aksine özelleştirmeye tarımsal işletmelerle başladı. 1995’te özelleştirme tarımsal kuruluşlarla başladı. Süt Endüstrisi Kurumu, Et ve Balık Kurumu ile Türkiye Yem Sanayi elden çıkarıldı.
Et ve Balık Kurumu’nun 29 kombinasından 22’si 50 milyon dolara satıldı. Satılan kombinaların 14’ü hemen kapandı. Çünkü satın alanlar değerli arazileri için almıştı. Sonraki yıllarda Et ve Balık Kurumu kalan birkaç kombinası ile Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı bir kurum haline getirildi. Yeniden elden geçirildi. Bazı yatırımlar yapıldı. Piyasada çok etkin olmasa da üretici için bir güvenceydi.
2007 ve 2008’de üst üste iki yıl yaşanan büyük kuraklık önce sütte sonra ette krize neden oldu. Hükümet 2010’da canlı hayvan ve et ithalatına karar verdi. İthalat için Et ve Balık Kurumu’na sıfır gümrükle ithalat yetkisi verildi. Kurbanlık hayvan ithalatı ile görevlendirildi. Görevi piyasayı düzenlemek olan Et ve Balık Kurumu adeta ithalat ofisine çevrildi. Fanchising yöntemi ile ülke genelinde 100’e yakın satış merkezi açıldı. Bu merkezlerde yerli besicilerin eti de satıldı,ithal ette satıldı.
Hükümet üretimi değil ithalatı temel alan bir politika izledi. Bugün yerli besiciler bir kilo eti 16 liraya mal ederken Et ve Balık Kurumu sözleşmeli üreticilerden 14 lira 30 kuruştan karkas et alıyor. Aradaki 1.7 lira besicinin cebinden çıkıyor. Bu nedenle Koç Holding, McDonalds gibi devler gibi küçük besiciler sektörden çıkmaya başladı. Çünkü, hükümetin verdiği hayvancılık destekleri ithalata gidiyor. Besicinin girdi maliyeti düşürülmedikçe hayvancılıkta sürdürülebilir bir üretim mümkün görülmüyor.
Hayvancılık politikası resmen iflas etti. Hükümet, bakanlık bunun farkında değil mi?
Et fiyatı artıyor, et ithal ediliyor.
Canlı hayvanın fiyatı artıyor, hayvan ithal ediliyor.
Kurbanlık hayvan bulunamıyor, ithal ediliyor.
Canlı hayvan ithal ediliyor.
Koyun,keçi ithal ediliyor.
Ot ve saman fiyatı artıyor hemen ithalat kapıları açılıyor.
Fabrika yeminin hammaddesi soya, mısır ve diğer ürünler ithal ediliyor.
Dilimiz söylemeye varmıyor ama yakında Bakan,Müsteşar ve bürokratlarda ithal edilirse kimse şaşırmasın.
Çözüm ne?
Çözüm; Türkiye’nin tarımsal potansiyelini akılcı bir politikayla değerlendirerek üretimi ve ihracatı artırmaktır. Milyonlarca hektar araziyi suyla buluşturmak ve suyu verimli kullanmaktır. İthalatı değil üretimi desteklemektir. Günübirlik, hangi noktada sorun varsa sadece oraya yönelik geçici çözüm bulmak yerine bütüncül bir çözüm üretmektir.
Özetle iflas eden ithalata dayalı hayvancılık politikası yerine üretim odaklı bir politika uygulamaktır
Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar