Kuraklık, açlık ve yeni sömürgecilik…

·

11 Ağustos 2011

·

Bu makalede ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.

Kuraklık, açlık ve yeni sömürgecilik…

11 Ağustos 2011

·

Ali Ekber Yıldırım

·

Köşe Yazısı

Güncelleme: Şub 22, 2024

Ajanslar dünyaya duyurdu. “Tipen öldü.” Her gün televizyonlarda, gazetelerde içimizi burkan görüntüsü ile dünyadaki açlığın simgesi olan 14 aylık Tipen bebek açlıktan öldü.Dünyada her 6 dakikada bir Kenyalı Tipen gibi bir bebek açlıktan ölüyor. Son bir ayda ölenlerin sayısı 30 bini buldu. Açlıktan ölümler yeni değil. Yıllardır dünyanın en önemli sorunu. Fakat, dünyanın çok büyük bölümü bu ölümlere duyarsız. Özellikle de gelişmiş zengin ülkeler. Hatta bir adım daha ilerliye gidelim. Bu ölümlerin sorumlusu da zengin ülkeler.Açlığın, kıtlığın ve ölümlerin tek sorumlusu Afrika’da bu yıl yaşanan kuraklık mı?
Kesinlikle değil. Kuraklığın olmadığı yıllarda da gezegenimizde 1 milyara yakın insan açlığa bağlı ölüm tehdidi altında.
Her fırsatta eleştirdiğimiz Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in de söylediği gibi, sorun üretimden kaynaklanmıyor. Tarımsal üretim, gıda üretimi dünyadaki nüfusu en azından bugünkü şartlarda beslemeye yeter. Sorun bölüşümde. Bir tarafta elinde yüksek miktarda gıda stoku olan ve bunu devlet desteği ile satmaya çalışanlar var. Diğer tarafta pahalı olduğu için gıdaya ulaşamayan ve açlıktan ölenler var.
Kuraklık elbette tarımsal üretim için büyük tehdittir. Üretimi azaltır, yok eder. Fakat yaşanan açlığın tek sorumlusu değil.
Açlığın en büyük nedeni zengin ülkelerin yoksul ülkelere yönelik yeni sömürgecilik politikalarıdır.
Açlığa bağlı ölümlerin en yoğun yaşandığı ülkelerde, Güney Afrika Boynuzu’nda tarım toprakları büyük ölçüde başka ülkelerce veya çok uluslu şirketlerce ekilip biçiliyor.
Çok uzaklara gitmeye gerek yok. 2008’de yaşanan krize bağlı olarak dünya gıda fiyatları tarihin en yüksek seviyesine ulaşınca tarım ve gıdanın önemi bir kez daha öne çıktı. Birçok ülke Afrika’da toprak almaya, kiralamaya yöneldi. Satın alınan ve kiralanan bu topraklarda üretilen ürünler ülke dışına çıkarılıyor. Bazı ülkeler kendi ihtiyacı olan ürünleri buralarda üretiyor ve alıp kendi ülkesine götürüyor. Bazı ülkeler veya çok uluslu şirketler ise bu topraklarda biyo yakıt üretmek üzere endüstriyel tarım yapıyor.
Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşların verilerine göre, 2008- 2009 döneminde sadece 1 yıllık süreçte yaklaşık 50 milyon hektar alanın yabancı firmalara kiralandığı tahmin ediliyor. Bu toprakların yüzde 70’i Afrika’da.Sudan, Mozambik, Kongo, Kenya, Sierra Leone,Etiyopya gibi ülkeler topraklarını ucuza elden çıkaran ülkelerin başında geliyor.
Alman Radyosu Deutsche Welle açlık konusunu yakından izleyen ve çok ayrıntılı olarak dünya kamuoyuna duyuran yayın organlarından birisi. Deutsche Welle ’nin Türkçe yayınlarından ve internet sayfasından derlediğimiz bilgiler açlığın sadece kuraklıktan kaynaklanmadığını doğruluyor.
Deutsche Welle’nin haberlerine göre, nüfusu kalabalık ya da su kaynakları kısıtlı olan Çin, Hindistan, Güney Kore ve Körfez ülkeleri, kendi gıda ihtiyaçlarını temin edebilmek için kalkınmakta olan ülkelerde çok geniş araziler satın alıyorlar. Araziler için ödenen milyarlar, bu ülkelerin hükümetlerinin cebine giriyor.
Kalkınmakta olan ülkeler yurtdışından gelen sermayeye bağımlılar. Bu nedenle hükümetler, toprağa meraklı devlet ve işletmeleri cezp etmek için her tür taviz ve kolaylığı gösteriyor. Bu milyarlık yatırımlardan çiftçilerin cebine tek kuruş bile girmiyor. Bu paralar prestijli projelere aktarılıyor. Kenya buna bir örnek. Katar Emirliği, Kenya’da 40 bin hektarlık arazide sebze-meyve ekimi yapıyor. Bunun karşılığında 2 milyar 300 milyon dolarlık bir yatırımla Kenya’da bir limanın modernizasyonunu üstleniyor.
Öte yandan, sanayi ülkeleriyle kalkınmanın eşiğindeki ülkelerin giderek artan enerji ihtiyacı nedeniyle dev araziler biyo-dizel üretimi için ayrılıyor. Örneğin Çin, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde dünyanın en büyük hurma yağı plantasyonunu kurmayı planlıyor. Bu iş için kiralanan arazinin 2 milyon 800 bin hektar büyüklüğünde olduğu belirtiliyor.
Bu yatırımlara hedef olan ülkelerin gıda bağımsızlığı, büyük ölçüde tehlikeye giriyor ve böylece açlık, kentleşme ve yoksulluk gibi konularda sorunlar artıyor.
Bu arazilerin satışı çoğunlukla gizli yapıldığından boyutu ile ilgili kesin rakamlar verilemiyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün tahminlerine göre, 2006-2009 yılları arasında sanayileşmiş ve kalkınmanın eşiğindeki ülkeler, kalkınmakta olan ülkelerde yaklaşık 33 milyon hektarlık arazi satın aldı. Bu neredeyse Almanya büyüklüğünde bir alana denk geliyor. Washington’daki Uluslararası Gıda Politikası Enstitüsü, bu yatırımların tutarının 30 milyar doları bulduğunu tahmin ediyor.
Özetle, Güney Afrika Boynuzu’nu kasıp kavuran açlık ve buna bağlı ölümler sadece kuraklıktan değil. Dünyadaki yeni sömürü düzeninden kaynaklanıyor. Türkiye’nin bundan önemli dersler çıkarması gerekiyor. Türkiye için en önemli sorunlardan birisi yoksulluk. Bunun açlığa ve ölüme dönüşmemesi için ithalata dayalı tarım politikasından vazgeçilmeli. Tarım toprakları amaç dışı ve hoyratça kullanılmamalı. Yüksek girdi maliyetleri nedeniyle üretimde kullanılmayan tarım topraklarının el değiştirmesi önlenmeli. Kendi kendine yeterliliği kimse “palavra” olarak görmemeli. Hiç kimse, yabancılara toprak satışını “Ne olacak canım toprağı alıp götürecekler mi” diye masum göstermeye çalışmamalı. Daha da önemlisi “ülkeyi köylülükten kurtaracağız, ölçek ekonomisine geçeceğiz” nidalarıyla aile tipi küçük çiftçilik yok edilerek tarımsal üretim dev şirketlerin tekeline bırakılmamalı. Yoksa, sonumuz açlık ve ölüm olur.

Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar

Gıda: İlişkili Diğer Makaleler

En Son Yayınlanan Makaleler