Bu makalede ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.
Tariş, Fiskobirlik, Çukobirlik, Trakyabirlik, Marmarabirlik ve diğerleri. Türkiye’deki 17 Tarım Satış kooperatif Birliği’nin her biri kendi alanında birer devdi. Tarımsal sanayi işletmeleri ile hem istihdam yaratıyor hem de üreticinin ürününü en iyi şekilde değerlendiriyordu.
Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşu listesindeydiler. Kentlerinde vergi rekortmeniydiler.
Faaliyet gösterdikleri ürün gruplarında piyasayı belirleyen tek söz sahibi tarım örgütü konumundaydılar.
Ülke tarımını ayakta tutan, çiftçinin üretime devam etmesini sağlayan her biri birer kaleydi.
Dünya Bankası bu kaleleri yıkmak için 2000 yılında Türkiye’ye “Tarımda Reform Uygulama Projesi(TRUP)’ni dayattı. Proje ile 4 yılda birlikler yeniden yapılandırılacak ve “özerk” hale getirilecekti. Banka, bu proje için 600 milyon liralık kaynak sağlayacaktı.
Dünya Bankası’nın kaynağı kendi danışmanlarına, birlikleri dağıtmak üzere yaptığı “yeniden yapılandırma“organizasyonunun giderine bile yetmedi.
Öngörülen 4 yıllık süreç birlikleri dağıtmaya yetmeyince, projeyi 4 yıl daha uyguladılar. 31 Aralık 2008 tarihinde yeniden yapılandırma süreci tamamlandı.
Birliklerin hemen hepsi ellerindeki gayrimenkulleri, fabrikaları, işletmelerin büyük bölümünü sattı, satamadığını kapattı. İstihdam ettikleri işçilerin, memurların, teknik elemanların büyük bölümü işten çıkarıldı. Faaliyet gösterdikleri ürünlerde söz sahibi olma gücünü yitirdi.
Projenin birlikleri tasfiye sürecine AKP Hükümeti’nin siyasi ve ekonomik baskısı da eklenince Fiskobirlik, Kayısıbirlik örneğinde olduğu gibi bazı birlikler piyasadan silindi. Kalanların etkisi azaldı.
Tam 3 yıldır birliklerle ilgili yasal boşluk var. Hazırlanan yasa taslağı Başbakan Erdoğan’ın masasına gitti geldi. Bu kadar yasal düzenleme yapıldı nedense birliklerle ilgili taslak bir türlü gündeme alınmıyor. Finansman sorunları çözülemiyor.
Birliklerin Destekleme Fiyat İstikrar Fonu kredi borçları 2006’dan bu yana sürekli erteleniyor. Faiziyle birlikte kar topu gibi büyüyen bu borç gün gelecek birliklerin idam fermanı olacak.
Siyasileri, bürokratları, Dünya Bankası’nı suçlarken birliklerin dönüp kendilerini de sorgulaması gerekiyor. Birlikler kendi aralarında da “birlik” olmayı beceremediler. Hükümet, Fiskobirlik’i devre dışı bırakıp, Toprak Mahsulleri Ofisi’ne fındık aldırdığında ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Fiskobirlik yöneticilerini çok ağır sözlerle yerden yere vururken diğer birlik yöneticileri suspus oldu.
Tariş Pamuk Birliği en sıkıntılı günlerini yaşarken, yönetim binasını bile satışa çıkarırken diğer birlikler sessiz kaldı.
Kayısıbirlik’in kapanmasına ses çıkaran olmadı.
Trakyabirlik hakkında meclis araştırması açılırken de birliklerin başkan ve yöneticileri tepkisiz, duyarsız kaldı.
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Seçim öncesinde her kesime mavi boncuk dağıtılırken, hükümetin gündeminde birliklerle ilgili hiç bir çalışma yok. Muhalefetin de bu konuda bir çabası yok. Birlikler kaderine terk edilmiş.
Birlik yöneticilerinin en deneyimlisi ve kıdemlisi, kooperatifçiliğin duayenlerinden Cahit Çetin, geçen hafta başkanı olduğu Tariş Zeytinyağı Birliği’nin Genel Kurulu’nda bu süreci anlatan çok kapsamlı bir konuşma yaptı. Konuşmanın tam metnini www.tarimdunyasi.net adresinden okuyabilirsiniz.
Cahit Çetin, konuşmasının bir bölümünde yakın zamanda kendisini ziyarete gelen ve birliklerin yeniden yapılandırılması sürecinde etkin olarak yer alan siyasetçi ve bürokratların çok önemli bir bilgiyi paylaştıklarını söyledi. Çetin’in söylediğine göre dönemin etkili siyasetçi ve bürokratları, “yeniden yapılandırma süreci Tariş’i yok etmeye dönük bir projeydi” demiş.
Yıllardır birlikleri yakından izleyen bir gazeteci olarak bu bilgi bizi şaşırtmadı. Uygulamalara bakılırsa, sürecin “birlikleri yok etme projesi” olduğu çok açık ortada.
Bundan sonra ne olacak? Birlikler kapanmayı, ya da kapatılmayı mı bekleyecek? Yoksa mücadeleye devam mı edecek?
Cahit Çetin’in bu konudaki sözleri bize umut verici geldi. Yazıyı bu sözlerle, umutla bağlamakta yarar var.
“Peki şimdi gelinen noktada biz bu olumsuz tabloya teslim mi olacağız, bu kadere razı mı olacağız? 1915’’te Tariş’i kuranların şartları bizden daha mı iyiydi? Atalarımız yokluk, yoksulluk içinde yaklaşık 100 sene önce kapitülasyon tüccarlarının kol gezdiği, merkezi hükümetin dibe vurduğu dönemde ulusal başkaldırıyı ve milli haysiyeti ayağa kaldıracak atılım yapabilecek insanların torunları olarak biz de bu mücadeleyi göstermeliyiz. Üstelik bizim şartlarımız onlarınkinden çok daha iyiyken. En azından ayağımızda çarık yok.
Biz çiftçiler ve köylüler olarak ülkede birilerinin Türkiye’de olmasını istediği yapılanmayı, kooperatiflerin durumunu kabullenip de kaderimize razı olup köşemizde oturacak mıyız?
Tabii ki hayır.”
Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar
Bu konuyu gündeme getirdiğin için teşekkür ederim. Artık olan olmuş diyeceğiz ve hatadan geri dönmek için çalışma yapılmasını sağlamalıyız. Et kombinalarını, SEK’larını ve EBK larını satarken ” Devlet etle sütle peynirlemi uğraşacak dediler ama şimdi devlet et ve hayvan ithalatı yapıyor…
bu birliklerin yok ediliş süresince birlik üyelerinden en alt kademedeki birlik yöntecilerinden en üst kademeye kadar herkesin suçu vardır.araştırırsanız birlik yöneticilerinin işğal ettikleri koltukları yıllardan beri terk etmemek için yogun çaba gösterdiklerini görürsünüz.birlik yöneticilerinin peşine takılmış üyelerin akrabalarınında çeşitli kademelerde işe alındıgını anlarsınız.üyelerin bilinçlendirme konusunda hiçbir çalışmanın yapılmadıgı iktidarlarını korumak için iktidar yalakalıgı yapılan bu birliklerin yok olması kaçınılmazdır.çünkü emperyalist sistemin geregi budur.çözüm üyelerin bilinç düzeyini yükseltecek onların birligine sahip çıkmasını saglayacak yeni yönetimlerin işbaşına gelmesidir.
Hükümetler üstü şirketlere dayanabilmek için Ulusal bir hükümet gerekir.Yoksa bu çok güçlü şirketlerin Tehdit/Rüşvet ile yaptıramayacağı hiçbirşey yok.
Türk halkının sağlığı ve refahının onların umrunda olduğunu mu sanıyorsunuz.Herşey para onlar için.
Bilinçli tükecici+Bilinçli hükümetler olmazsa bugünleri bile mumla arayacağız.
Bu birlik ve kooperatif meselesinin ülkemizde sil baştan bir ele alınması gerektiğine inanıyorum.
Vatandaşa bir artısı var mı? Bazıları için makam, bazıları için iş, bazıları için ilave gelir kapısı, bazıları için bir güç-söz sahipliği meselesi olabilir.
Örneğin ziraat odaları ne yapar? Olmasa ne değişir? Çiftçinin derdine, tarımın sorunlarına hangi katkılarda bulunur? Kooperatifler, birlikler üreticiye ilave gelir, ucuz girdi mi temin ediyor? Ellerindeki imkanlarla, devletin sağladığı imtiyazlarla her geçen gün daha güçlü hale geliyorlar ve özel sektörle ciddi bir rekabet oluşturuyorlar. Bazılarında vergi muafiyeti de var. Oh ne güzel…
Hükümet bu meselelere de el atmalı. Kooperatifler ve birlikler özel sektörden farklı imtiyazlara, haklara sahip olmadan üreticiye hizmet verecekse versin. İmtiyaz verilecekse özel sektöre de verilmeli.
Yukarıdaki yorumlar dikkatimi çekti. Kooperatifler, ziraat odaları hakkında yazılan eleştirilere katılmamak mümkün değil. Ellerine sağlık.
Önce, 1163 Sayılı Kanuna göre tarım kredi kooperatiflerinin görevini, önemini anlatan okuyucunun bir tarım kredi mensubu olduğu her halinden belli. O yapıda bulunan, hayatını oradan kazanan, belki de o sistemden başka bir sistemi görmemiş, temasa geçmemiş, belki bu yüzden farklı irdeleme yapabilmesi de söz konusu olmayan bir mensubun öyle düşünmesi, sahiplenmesi ve savunması gayet normal.
Yazılanlar ve daha fazlası bugün her tarafta konuşulan ve eleştirilen şeylerdir. Kimse kimseyi kandırmasın.
Tarım kredi kooperatiflerinin kurulması üretimin, teknolojinin, girdi çeşitliliğinin bu kadar yaygın olmadığı bir dönemde doğru bir iş olmuş olabilir. Öyle olduğuna ben de inanıyorum. Kooperatifler, kredilendirmenin yaygın ve oturmuş olmadığı, mazotun, gübrenin, yemin, mazotun, vs. her yerde bulunmadığı, dağıtım sisteminin gelişmediği zamanlarda bir ihtiyacı gidermiş, çiftçinin sığınağı olmuştur.
Ancak gelinen şu noktada tablo çok farklıdır. Özel sektör sayısı artmış, rekabet ortamı oluşmuş, kimsenin kimseye fahiş fiyatlarla, kalitesiz, eksik mal satması giderek imkansız hale gelmiştir. Çiftçi, kooperatifleri aracı yapmadan, bire bir temasla çok farklı kaynaklardan ihtiyaçlarını temin edebilme imkanını artık yakalamıştır. Ancak, onu koopretiflere mecbur eden sıkıntıların giderilmesi, orada bulduğu imkanların özel sektör marifetiylede sunulması, bu ortamın hazırlanması gerekir.
Hem özel sektör haftanın yedi günü 24 saat mesai ile hizmet vermektedir. Bunun aksine tarım kredi kooperatifleri, çiftçinin mesai gerçeğinin tam aksine,devlet daireleri gibi çalışmaktadırlar. Mesainin başlama ve bitme saati belli olan, hafta sonu, bayram tatili, vs. eksiksiz uygulanan bir yer, çiftçiye hizmet götürmekte özel sektör ile nasıl yarışabilir?
Acaba, kooperatiflerin sattıkları mallar daha mı ucuz, piyasada bulunmayan şeyler mi satıyorlar? Daha mı kaliteli? Kesinlikle hayır.
Vergi muafiyeti, devletin kredi ve diğer imkanlarıyla varlıklarını sürdürmektedirler ve bu dengesiz avantaj nedeniyle her geçen gün özel sektörle müthiş bir yarış içerisindedirler. Tarım kredi ve pancar kooperatifleri hızla büyürken, bazıları holdingleşirken, özel sektör giderek küçülüyor, her geçen gün daha da zor şartlara giriyor. Özel sektör elindeki malı kooperatiflere satma yarışı içindedir. Bir çok firma için ayakta kalabilmenin yolu buradan geçiyor. Bir şekilde çiftçi bunlara bağımlı hale gelmiş, getirilmiş. Krediyle, avansla, vadeyle iş bitiyor. Çiftçi özel firmadan fiyat sormadan, pazarlık yapmadan mal almaz. Kooperatiften fiyat sormadan, yazılan fiyat her neyse peşin peşin kabul eder yükler yükler götürür. Kaça aldığını sorsan çoğu bilmez. Ne yazıldıysa kabuldür ve ödenecektir. Çiftçi, kooperatif fiyatları daha uygun olduğundan filan oraya bağlı değildir? Vadeli olduğundan, mecbur olduğundan.
Kooperatiflerin işleri sadece alıp satmak değil. Üretimin ve ticaretin her dalında varlar. Girmedikleri alan yok. Dalga dalga yayılıyorlar. Yaptıkları her şey, attıkları her adım ticaret. Ama kanunlarına göre ticaret yapmıyorlar. Bal gibi ticaret yapıyorlar ve hem de içinde kamu hantallığı da olan bir yapıyla.
Sözde ticaret yapmıyorlarmış. Kendileride pek inanmıyor ama, kanunları öyle diyor işte. Hem öyle diyorlar, hem de bıyık altından gülüyorlar aslında.
Ne demek ticaret yapmıyorlar? Fatura kesmiyorlar mı? Aldığının üzerine fark koyup satmıyorlar mı? Para kazanmıyorlar mı? Kazançlarıyla yeni yatırımlar, tesisler kurmuyorlar mı? Bu yaptıklarının özel sektörden farkı ne? Özel sektör aynı şeyleri yapınca ticaret, kooperatifler yapınca mal mübadelesi mi oluyor?
Geçin bunları…
Sattıkları gübre piyasaya göre çok mu ucuz? Tohumu mu daha ucuza satıyorlar? Piyasaya çıkın fiyatları bir kıyaslayın. Kesinlikle değil, belki daha pahalı. Kooperatiflerde mal temini değil, kazanç odaklı bir yapı vardır? Müdürlerin, binaların, arabaların saltanatına bakarsanız mesele anlaşılır. Kazancın olmadığı yerde bu saltanat olmaz. Kazancın, varsa katma değerin çifçinin işine yarmadığı ortada. Onlar yine kendi standartlarında, çok değişmeyen bir hayatı yaşıyorlar. Kooperatiflerden dolayı onların hayatında gözle görülen bir iyileşme yok aslında. Zor günlerinde ağızlarına bir parmak bal sürülüyor hepsi bu. Avans, vadeli mazot, kredi, faiz destekli kredi, vs. Bunları bankalar yapamaz mı? Örneğin, verin bakalım sübvansiyonlu kredi kullandırma yetkisini bütün bankalara. Bir Ziraat Bankası bir Tarım Kredi. Neden???? İmtiyaz. Ankara’da ağırlığı olan, adamı olan işi halleder. Ne de olsa Tarım Krediye siyasilerde ortak. Alacağıyla, vereceğiyle yakından ilgilendiklerine göre…
Tarım Kredi, Pancar Kooperatifleri, vs. tüm kooperatiflere kazançlarından dolayı vergi konsa, kendi kullandıkları krediler ve çiftçilere kullandırdıkları sübvansiyonlu krediler kaldırılsa ne yaparlar? Rekabetçi olduklarından, verimli olduklarından filan değil, imtiyazlarından dolayı bir güç oluyorlar. Eskiden yabancı devletlere verilen kapitülasyonların bir çeşiti şimdi kooperatiflere verilmiş durumda.
Birde özellikle Tarım Kredi Kooperatiflerinin devlete, siyasete bulaşık tarafı var. İkide bir borç yapılandırması, siyasi müdahale ile karşı karşıya kalırlar. Zararlar bir yerlerden karşılanır, ayakta tutulurlar ve siyasete vasıta olurlar. Bu da ülkenin başka bir sorunu. Bu nedenlede kooperatiflerin ayrıca değerlendirilmesi gerekir.
Vergi vermeyen, rekabetçi olmayan, ortağının maliyetini düşürecek bir rol taşımayan, siyasi müdahaleye açık bir yapı mevcut imtiyazlarla varlığını sürdürebilirken, devlet vergi kaybederken, diğer tarftan da özel sektörün faaliyet alanı ve ayakta durabilmesi, gelişmesi tehdit ediliyor. Özel sektörün kazancından önemli bir kısmı devlete vergi olarak geriye dönerken kooperatiflerde “ortaklararası satış” ya da “ortaklar arası mübadele” aldatmacaıyla sistemde kalan paralar hantal yapıları ayakta tutuyor, daha da büyümelerine vesile oluyor. Kesin bakalım hortumlarını, bağlayın makineye, görün kaç gün yaşayabilecekler?
Büyük grosmarketlerin küçük marketleri ve esnafı bitirdiği gibi, imtiyazlı kooperatiflerde şirketleri ve esnafı bitiriyor. Büyüyen şirketlere, şirketlerin sayısının artmasına karşı değilim elbette. Ancak bu büyüme adil ve eşit şartlarda olmalı.
Ben de böyle düşünüyorum.