Bu makalede ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.
Bakanlar Kurulu, Et ve Balık Kurumu’na sıfır gümrükle ithalat izni verdiği 100 bin tonluk damızlık olmayan canlı sığır ve sığır eti tarife kontenjanının süresini bir yıl uzattı.
Ayrıca, karkas et, kasaplık canlı sığır, besilik canlı sığır, koyun, kuzu ithalatında uygulanan düşük gümrük vergisi uygulamasının süresi sınırsız olarak uzatıldı.
Et ve Balık Kurumu, Avrupa Birliği ile müzakere sürecinde Türkiye’nin ithal etmeyi taahhüt ettiği 19 bin 100 tonluk et ithalatına ilişkin tarife kontenjanının süresinin uzatılması için talepte bulundu.
Alınan bu kararlar hayvancılığı nasıl etkileyecek?
Öncelikle alınan kararların ne anlama geldiğine bakalım. Bakanlar Kurulu, 29 Haziran 2010 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan kararı ile Et ve Balık Kurumu’na 100 bin ton damızlık olmayan, kasaplık canlı sığır ve sığır etinin sıfır gümrükle ithalatının yapılması için tarife kontenjanı açtı. Bu ithalat için Et ve Balık Kurumu’na verilen süre 31 Aralık 2010’da doluyordu. Dünkü, Resmi Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararı, bu sürenin 31 Aralık 2011’e kadar uzatılmasını öngörüyor.
Et ve Balık Kurumu Genel Müdürü Bekir Ulubaş’a 100 bin tonluk tarife kontenjanının ne kadarının kullanıldığını sorduk. Bekir Ulubaş, bugüne kadar 50 bin tonunu kullandıklarını söyledi. Bakanlar Kurulu, kalan 50 bin ton için süre uzatımına gitti.
Bekir Ulubaş’ın verdiği bilgilere göre, Et ve Balık Kurumu’nun stokunda 6 bin ton et ve kesilmek üzere 35 bin baş kasaplık sığır var. Bu stok piyasanın durumuna göre değerlendirilecek.
Et ve Balık Kurumu, 1 Ocak 2011 itibariyle ithalat için yeni ihale sürecini başlatacak. Kendisine verilen yetki çerçevesinde karkas et ve kasaplık sığır ithalatını sürdürecek. Bununla yetinmeyip, Avrupa Birliği’ne Gümrük Birliği müzakereleri döneminde verilen ve ilk kez 2010 yılında yerine getirilmesi için adım atılan 19 bin 100 tonluk et ithalatına ilişkin tarife kontenjanının yenilenmesi için talepte bulundu.
Haziran ayında Et ve Balık Kurumu’na sıfır gümrükle ithalat yetkisi verildikten sonra önce 19 Eylül 2010 daha sonra da 28 Ekim 2010 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu kararları ile özel sektörün de ithalat yapması sağlandı. Bu amaçla, canlı hayvan ve karkas et ithalatındaki yüzde 135 ile yüzde 225 olan gümrük vergisi oranları yüzde sıfır ile yüzde 40 oranına çekildi. Özel sektöre sağlanan canlı hayvan ithalatı ile ilgili düşük gümrük vergisi uygulaması 1 Nisan 2011’de, karkas et ithalatındaki düşük vergi uygulaması ise 1 Ocak 2011’de sona erecekti.
Bakanlar Kurulu’nun Resmi Gazete’nin dünkü sayısında yayınlanan kararı ile hem 1 Ocak 2011 hem de 1 Nisan 2011 sınırlaması kaldırıldı. Canlı hayvan ve karkas et ithalatındaki düşük vergi oranı süre belirtmeksizin uzatıldı.
Dünkü Resmi Gazete’de yayınlanan bu iki kararla Hükümet, hayvancılığın rotasını tamamen ithalata çevirdi. Büyük baş, küçük baş,besilik, kasaplık olmak üzere her türlü canlı hayvan ve karkas et ithalatına kapılar sonuna kadar açılmış oldu.
Hayvancılık sektörünün genel beklentisi ve talebi, besilik sığır ve damızlık hayvan ithalatının yerli üretimi zorlamayacak, yok etmeyecek gümrük vergi oranları ile sürdürülmesi, kasaplık hayvan ve karkas et ithalatının ise durdurulması yönündeydi. Ancak hükümet yerli üreticiyi koruyacak bu öneriyi kabul etmedi. Hayvancılık sektörünü tamamen dışa bağımlı hale getirecek, yerli üretimi bitirecek, besi işletmelerini iflasa sürükleyecek kararlara imza attı.
Karar öncesinde özellikle besiciler, dertlerini anlatabilmek için bakanlık bürokratları ile defalarca görüştüler. Yaşanacakları anlattılar. Fakat dinleyen olmadı.
O besicilerden birisi de Adana’da 9 bin baş kapasiteli Şahbazlar Çiftliği’nin sahibi Mehmet Şahbaz. Mehmet Şahbaz, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Müsteşarı Vedat Mirmahmutoğulları ile görüştüğünü belirterek, kendisine gönderdiği rapordan bir bölümü bize şöyle özetledi: “Besi hayvanının canlı olarak kilosu ortalama 11-12 lira. Bu hayvanı beslemek için yem yedirmeniz gerekiyor. Yem fiyatı çok yüksek. Buğdayın tonu 600, arpa 500, mısır 520, pamuk küspesi 550, kepek 400 lira. Buna ilaç ve canlı hayvan ölümlerini de eklersek karkas maliyeti 15-16.5 lira. Daha bunda üreticinin karı yok. İthal edilen besilik dananın canlı ağırlık fiyatı 8-9 lira arasında. Beslenme, ilaç, hayvan ölümü eklendiğinde canlı maliyeti 14-15 liraya geliyor. Bu maliyetler ortada iken dışarıdan 8-9 liraya karkas et ithal ediliyor. Ama markette 25 liradan satılıyor. Yapılan ithalat, 3-5 büyük etçi markete yarıyor. Bu ithalat böyle devam ederse biz besiciler yaşayamayız, hepimiz iflas ederiz. Ben 80-90 kişi çalıştırıyorum. Hepsini evine gönderir işletmeye kilidi vururum.”
Pehlivanoğlu Grubu’nun Et Direktörü Hüseyin Şenoğulları, Salı günü Nazilli pazarına besi danası almak üzere gittiğini ve sadece 15 dana alabildiğini söyledi. Hüseyin Şenoğulları’nın anlattıkları şöyle: “ Piyasada mal yok. Besilik hayvan ithalatına ihtiyaç var. Ama, kasaplık hayvan ve karkas et ithalatı düşük vergi oranları ile ithalatı devam ederse, ki o yönde karar alındı. Bu kararlarla yerli besi işletmelerinin yaşama şansı yok. Bu kararın gözden geçirilerek en azından kasaplık sığır ve karkas et ithalatında vergiler yüzde 50-60 seviyelerine çıkarılmalı.”
Türkiye’nin en büyük besi işletmesine sahip Banvit’in Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Görener, alınan kararı “buyursunlar cenaze namazına” diye yorumladı. Görener, bu şartlarda hiçbir besi işletmesinin yaşayamayacağını ve işletmelerin anahtarını hükümete vereceklerini söyleyerek tepkisini gösterdi.
Özetle, AKP Hükümeti yerli üreticinin çığlıklarını duymadı. Duymak istemedi. İthalata teslim oldu. Bunun faturasını bugün belki birkaç besici ödeyecek. Fakat yakın zamanda 72 milyon ödeyecek. Yerli üretim bitince ithalat bu kadar kolay ve ucuz olmayacak. Bizden uyarması.
Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar
‘Özetle, AKP Hükümeti yerli üreticinin çığlıklarını duymadı. Duymak istemedi. İthalata teslim oldu. Bunun faturasını bugün belki birkaç besici ödeyecek. Fakat yakın zamanda 72 milyon ödeyecek. Yerli üretim bitince ithalat bu kadar kolay ve ucuz olmayacak. Bizden uyarması.’
Aslında Ali Bey durumu çok güzel özetlemiş…insanlar kötü alışkanlıklara böyle alıştırılır…ilk önce bedava bulursunuz sağdan soldan daha sonra az mikar bedelle …fakat işin rengi değişince elinizde avucunuzda ne varsa bu kötü alışkanlığa harcarsınız, hatta çevrenizdeki insanlar birer birer sizden kaçmaya başlar ve yalnız kalmaya başlarsınız..Bu dayatım bir kötü alışkanlıktır,şu an bazı kesimler için tatlı kısımları,hükümetinde günü kurtarma çabası,gün gelecek bir kilo eti dışarıdan alabilmek için yüksek bedeller ödemeye başlaycağız…hatta nasıl üretildiğini bilmediğimiz ,ne yedirildiğini bilmediğimiz etleri yemek zorunda kalacağız…o zaman geriye dönüş ,yerli üreticiye dönüş çok zor olacaktır …çünki herkes bende dahil o zaman bu hükümetlere güven olmaz ,gene ithalat başlar diye kimse bu işe girmeyecektir ,zaten kolay da değildir…yazacak ,söyleyecek çok şey var dostlar…
ÇOBAN HAKLI
ÇOBAN .AKLI
Ana dolu coğrafyasında hayvancılık hele hele koyunculuk süt üretimi yanı hayvan sağım işlevine dayalı özellikle kırsal alanda kadınların atıl iş gücünün hayata geçirildiği bir üretim şekliyken son 20 yılın ikdidarları kadın iş gücünü TV ekranlarında 1001 bölümlük dizileri seyreden üretmeyen kitle haline getirdi.Sözde kadın hakları adı altında aile içi şiddete uğrayan, 2. sınıf insan vs söylevleriyle kadınların atıl iş gücünün kırsal alanda üretime yöneltildiğiyıllarda ANADOLU insanı tarım ve hayvancılıkta kendine yeter haldeydi.Eski bir ata sözümüz var karadeniz coğrafyasına has.ELİ BOK OLMAYANIN AĞZU YOK OLMAZ diye.Burda kasıt özde mal sağmak…Eli hayvan pisliğine bulaşmayan kadının ağzına da süy yoğurt peynir bulaşıklığı (yoku) olmaz misali.Karadenizde aile tipi işletmelerin damlaya damlaya göl olur misali üretimi hayvan pazarlarından taşardı.Boşalan ahırlar odunluk kiler ardiye haliine döndümü o ahır bir daha dolmadı…Son imparatormisali 60 yaş üzeri anaların kaynanaların olmadığı evlerde hayvan bakılmaz oldu artık.Hayvancılık işlevi bir alışkanlık meselesidir ,meslektir yaşam tarzıdır kabulleniştir.O 60 lık anneler ne kızlarına hayvan sağmayı öğrettiler ne de gelinlerinden beklediler.Süslü türbanlarla Baş örtmeyi özgürlük sayan bayanlar HANIM oldular ama HANIMIN ÇİFTLİĞİNDE dizilerdeki gibi marabalar yok artık.Hepimiz HANIMIZ BEYİZ AĞAYIZ en başımızdakide KÜLHANBEYİ…
Sayın Ali Ekber bey,
Yazılarınızı ilgi ile okuyorum ve paylaştığınız konulardaki duyarlılığınızı taktir ediyorum.
Ben bir ziraat mühendisi olarak Türk tarım ve hayvancılığına yön veren kişilerin veteriner orjinli olmalarından hicap duyuyorum.
Yanlış anlaşılma olmasın veterinerlerle herhangi bir problemim yok fakat bu bakanlık döneminde olduğu gibi hiç bir dönemde ziraat mühendisleri bu kadar pasifleştirilmemişti.
İşte gelinen nokta ortadadır.
İthalat izni alan firmaların kaç tanesi hayvancılık sektöründa daha önce faaliyet yapmış çok merak ediyorum?
Ahbap çavuş ilşkisi içinde,kontrol belgesi alarak ithalata başlayan ve sektöre hızlı giriş yapanlar sektörden aynı hızda çıkacaklardır kimsenin şüphesi olmasın.
Üretim gerektiren sektörlerde emeğin kıymetini bilmeyen,tarlada veya ahırda gezmeyen,gübre kokularını duymamış,trübine oynayan bu oyunculardan ve teknik ekipten başka ne beklenebilirki?
Gerçekci politikaların yerini siyasi politikaların almasını da bu yüzden yadırgamıyorum.
Çünkü hedef katma değer üretmek değil tamamen rant tır.
Saygılarımla,
Fazıl BARIŞIK
Ziraat Mühendisi
yerli üretici zamanın da desteklenmesi gerekiyordu şu anda belki bir miktar et ithalatı gerekiyor olabilir fakat bu işin bence çözümü damızlık hayvan getirilerek üreticinin desteklenmesi
Anadolu kadınının üretimdeki yerini, önemini esaslı olarak nasıl değişime uğradığını ve bu gün ki durumunu açıklayacak acı bir örnekte ben vermek isterim. Geçtiğimiz yılın Nisan ayında kayınvalidem vefat etti. Nur içinde yatsın. Gerçek bir Osmanlı Anadolu kadını. Bir kaç ay sonra kiler dediğimiz deposunda eşyalarını tasnif edelim, verilecekler verilsin dedik. İçeride gördüğümüz alet edavatlar bir insanın nasıl bu çeşitlilikte üretici olabildiğ yönünde beni hayrete düşürdü. Halı ve kilim tezgahları, ip boyama aparatları,Yün eğirmek için aletler, koyun yün kırkma makasları, parazit ilaçları, peynir yapımı için kullandığı küpler, kazanlar, süt makinası(yağ seperatörü), tarhana leğenleri,tarhana tahta kürekleri, kurutma çığları, pekmez yapımında kullandığı şaraphane adı verilen tahtadan yapılmış büyük(1,5x3metre)küvet, tahta karıştırma kürekleri, bakır leğenler(çapları yaklaşık 1-1.25metre), kazanlar, sirke küpleri, üzüm hevenk askıları, üzüm turşusu yapımında kullanılan özel kaplar, 2×6 metre boyutlarında buğday saklama ambarı, un değirmeni taşları, ekmek (yufka)tahtaları ve oklavaları, bulgur yapımında kullanılan bakır leğenler, savanlar, pestil yapımında kullanılan nişasta yapmakta kullandığı fermentasyon kapları, peynir mayası yapmak için kullandığı aparatlar, sucuk doldurma aparatları, pastırma denge verme ağırlıkları ve çemenleme küvetleri, meyve kurutma sergileri ve daha hatırlayamadıklarım. Bütün bunların yanısıra 80 dekar meyve bahçesi ve 1000 dekar civarında tarlaların işlenme ve hasat dönemlerinde çalışanlarına yemek yapmak, 200 civarındaki sağmal koyun için günlük 8-10 km hayvan sırtında yol gitmek, onları sağmak, sütlerini eve getirmek, 3-5 arası büyük başa bakmak onları sağmak, sütlerini işlemekhep koşturmak, bu arada da 8 çocuk büyütmek. İşte gerçek bu. Bu gün sadece kadınlarımız değil insanlarımız, hepimiz aktardıklarıma ne kadar uzak ne kadar yakın muhasebesini sizler yapın. Nereye gidiyoruz? Bu gün hala o güzel, fedakar, çilekeş, insanlarımızın, o yokluktan varlıklar çıkaran anadolu amazonlarının birikimlerini tüketiyoruz. Fakat o güzel insanlar artık yoklar, beyaz atlara binip birer birer terkedip gittiler.
ben olaya medya boyutundan bakmak istiyorum…türkiyede ve tabiki dünyada medyanın gücü malum..istedikleri herşeyi yaptırmaya mukdedirler.. ithalat çıkmadan önce hemen hergün et fiyatlarının yüksekliğinden vatandaşın et yiyemediğinden ve hükümetin buna çare bulması yönünde haberler yapıldı…çok ciddi suçlamalar ve baskı oluşturuldu(belki bu baskıyı hükümet kendi oluşturdu bilemeyiz!!!)..başbakana kadar olay yansıtıldı..oda baskılara dayanamayarak’ fiyatları düşürün ‘ talimatı verdi..hayvan bu ha demekle artmazki..uzun soluklu planlı bir iş…tarım bakanı da oluşan bu baskı verilen talimat doğrultusunda en kolay ve hızlı yol ola ithalata yöneldi..ithalat serbest bırakıldı…fiyatlar çok düşmesede sabitlendi…şimdilerde aşağı yönlü hareket söz konusu…medyamız şuanki durumdan memnunki haber yapmıyor..vatandaş(tüketici) bu durumdan memnun ama üretici mağdur durumda…bunu gündeme taşıyan yok malesef…hala günlük dertlerle günlük olaylarla meşgulüz…böyle giderse çok değil yakın zamanlarda et fiyatları ve ülkemizdeki hayvan sıkıntısı gündemden düşmemek üzere tekrar medyadaki yerini alabilir…
valla arkadaslara katılıyorum su nada bırakın karı zarerına dahı kımse hayvanını satamaz kesdıremz durmda 3aydır memlkete kesım kalmadı su andauretıcı cok madur kımsede sesını duymyor neden cıkbda bır medya kurulusu haber yapmıyor olan uretıde bıterse gorum kaclıraya mıllet et yıyor et fıyatları bır gunde bu hale gelmedı yıllardır uretıcı zarar ede ede hayvanını satamk zorunda kaldı faızsız kredı altında bır suru para dagıtıldı 3 olan hayvanın fıyatı 5 cıkdı herkes mal alldı ne olacak bu ısn sonu
bu ülkedeki medya gücü sırf hükümete zarar vermek için bunları yıllardır yapıyor medya sadece bu hükümet bu dönemdede değil bundan önceki hükümetlerde aynı medya bu ülkeyi düşünmeden ülkeye zarar verdi 20010 daki kurban bayramı öncesindeki hükümet karalama kampanyası sayesinde yerli üretici malını geri götürmek zorunda kaldı çoğu insan hayvan pazarlarına dahi gitmedi evet türkiyede hayvancılık konusunda sorun var ama bu sorunun bu kadar büyümesindeki tek sebep sadece hükümet değil medyada hükümet kadar sorumlu
Istanbulda teslim karkas et kilo fiyati 3.80 euro. Polonyadan islami kurallara göre kesim yapilan ve haftada teslim kapasitesi 100 ton.
Ilgilenenlere…