Bu makalede ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.
Rusya’da etkili olan kuraklık dünyada yeni bir kriz doğurdu. Yıllık ortalama 60 milyon ton buğday üretimi olan Rusya’da üretimin 50 milyon tona gerileyecek olması buğday fiyatını artırdı. Dünya ayağa kalktı.
2007-2008’de yaşanan gıda krizi adeta hortladı. Buğdayla başlayan fiyat artışının diğer tarım ürünlerine yansıyacağı korkusu ile ülkeler önlemler almaya başladı.
En ciddi önlemi ise Rusya aldı. Üretimdeki düşüşü gerekçe gösteren Rusya , buğday ihracatını yasakladı.
Rusya’nın aldığı yasaklama kararından çıkarılacak pek çok ders var. Fakat, öncelikle yaşanan krizi özetlemekte yarar var:
1- Kuraklık sadece Rusya’da değil Kazakistan, Ukrayna, Almanya, Macaristan ve Polonya’da buğday üretimini olumsuz etkiliyor. Bu ülkeler arasında Rusya en büyük üretici. Yıllık ortalama 650 milyon ton olan dünya buğday üretiminin 60 milyon tonunu üretiyor. Aynı zamanda en büyük ihracatçı ülkelerden biri. Bu nedenle Rusya’daki sorun dünyayı etkiliyor.
2- Rusya, kendi tüketicisini düşünerek içerdeki üreticilerin tepkisine rağmen 15 Ağustos 2010 ile 31 Aralık 2010 tarihleri arasında buğday ihracatını yasakladı.
3- Türkiye açısından bakıldığında bu yıl buğday üretimi kendi kendine yetecek düzeyde. Ancak, bu fiyatların artmasını önleyemeyecek. Bazı büyük üreticiler bir yana bırakılırsa çiftçinin elinde buğday kalmadı. Buğdayı alanlar, özellikle yatırım amaçlı alanlar Rusya’daki bu krizi fırsata çevirmek isteyeceklerdir. Bu nedenle fiyat artışı olacaktır. Bunu önleyecek bir mekanizma da yok.
4- Un sanayicileri ve ihracatçıları bu krizden en çok etkilenecek kesim olarak görünüyor. Dünyanın en büyük un ihracatçısı konumundaki Türkiye, dahilde işleme rejimi kapsamında buğday ithalatında zorlanacak ve ihracatta düşme bekleniyor.
5- Kuraklık sadece buğdayda değil, yağlı tohumlarda, özellikle ayçiçeği üretimin de düşmesine neden olacak. Dünyada yıllık 30 milyon tonun üzerindeki ayçiçeği üretiminin yaklaşık yarısını Rusya ve Ukrayna üretiyor. Bu iki ülkedeki olumsuzluk dünya piyasalarına da yansıyacak. Bundan en çok etkilenecek ülkeler arasında Türkiye var.
6- Pek çok tarım ürününde dışa bağımlı hale gelen Türkiye, Rusya, Ukrayna ve Kazakistan’dan önemli oranda buğday, ayçiçeği, arpa ithal ediyor. Bu ülkelerdeki kuraklık Türkiye’yi de olumsuz etkileyecektir. Dolayısıyla , yağlı tohumlarda kendine yeterli olamayan Türkiye’nin, ithalat faturası büyüyecek. Daha fazla döviz ödenecek.
Genel görünümü ile krizin boyutları böyle. Yaşanan bu krizden çıkarılacak pek çok ders var.
Rusya ne yaptı?
Piyasaya müdahale ederek buğday ihracatını yasakladı. Bununla da yetinmedi. Rusya Başbakanı Vladimir Putin, çiftçilere 335 milyon dolarlık ek destek sağlayacaklarını ve ayrıca 855 milyon dolarlık kredi paketi açacaklarını duyurdu.
Hatırlanacağı gibi, Türkiye’de de 2007 ve 2008’de çok büyük bir kuraklık yaşandı. Sadece buğday, arpa, mercimek, nohut ve diğer tahıl ve bakliyat ürünlerinde değil tarımsal ürünlerin pek çoğunda ciddi üretim kaybı oldu. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı o dönemde tarımsal kuraklığın zararını 5 milyar lira olarak açıkladı.
Türkiye ne yaptı?
Üreticilere bir miktar kuraklık desteği ödedi. Çiftçi borçlarını bir yıl süreyle erteledi. Fakat hayvancılıkta öyle bir karar aldı ki, sektörü çökertti ve hayvancılığı dışa bağımlı hale getirdi.
Kim ne derse desin, bugün hayvancılıkta yaşanan krizin kaynağında 2007-2008’deki kuraklık var. Üretimdeki düşüş ve ithal yem hammadde fiyatının artması nedeniyle maliyetler çok yükseldi. Süt tozu ithalatının da artması ile çiğ sütün litresi 80 kuruştan 40 kuruşa düştü. Ürettiği sütle yem alamayan yetiştirici süt hayvanını kesime götürmek zorunda kaldı.
Bunun sonunda ette ve sütte büyük bir kriz yaşanacağı belliydi. Piyasaya müdahale edilmesi gerekiyordu. Üreticiler, bizler uyardık. Fakat, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker ve bürokratları: “Serbest piyasa ekonomisinde müdahale olmaz.” diyerek hiçbir önlem almadı.
Önlem alınmadığı gibi, 2008’de hayvancılıkta destekleme sistemi kökten değiştirildi.
Hayvancılıkta pek çok destek kaldırıldı. Kalan desteklerin miktarı azaltıldı ve hayvan başına ödeme sistemine geçildi. Bu yanlış politikanın sonucunda hayvan varlığı hızla eridi. Türkiye canlı hayvan ithalatına mahkum oldu.
İthalata rağmen kontrol altına alınamayan et fiyatını düşürmek için “serbest piyasaya müdahale edemeyiz” diyen Tarım Bakanlığı geçen hafta kıyma fiyatı ile piyasaya müdahale etti. Ramazan ayı boyunca kıymanın fiyatını 17.5 lirada sabit tutmaya söz veren marketlere Et ve Balık Kurumu 12 liradan ithal et vereceği açıklandı.
Türkiye’deki çiftçinin yararı olunca “serbest piyasaya müdahale edemeyiz” diyenler, ithal eti sattırmak için piyasaya müdahale ediyor. İthalatı koruyan serbest piyasa modeli bu.
Bu müdahale ile referandum öncesinde ve Ramazan’da et fiyatı sabit tutulacakmış. Ramazandan sonra ne olacak? Fiyatlar alıp başını giderse müdahale edilecek mi edilmeyecek mi?
Rusya’nın buğday krizinden alınacak çok ders var. Fakat, ders almayı bilenler için. Biz şimdi Ramazan’a giriyoruz. Herkese “hayrır”lı Ramazanlar.
Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar
İnsan nufusunun artması ile dünyanın köküne kibrit suyu döktük. Kısıtlı kaynaklar ile yaşamamız gerektiği artık kabus gibi bir gerçek. Bu düzende bir ülkenin en önemli sektörü gıda üretimidir. Su ve gıda üretimi bir ülkenin kaderidir, bağımsızlığıdır. Ne sanayi, ne petrol ne teknoloji artık gıda dan daha önemli değildir. Bu yüzden türkiye çiftçilerine sığır muamelesi yapıp bitirmeye çalışacağına, desteklemeli, üretimi arttırmalı, toprağı koruyarak türkiyenin her yerine tarımsal faaliyeti yaymalıdır. Ancak bu şekilde bu ülke ayakta kalabiir ve refeha ulaşabilir. Sütü, eti buğdayı dışarıdan satın almak tam ifadesiyle ipini çekmektir. Utançtır, rezilliktir. Bunu yapanlar istifa etmelidir. Tarım bakanı bu işi bırakmalıdır. Bizzat bunu yapanlar ülkeye ihanet etmişlerdir.
Tarım bakanlığı için artık söylenecek bir sözümüz kalmadı. Dilimizde tüy bitti ama tarım bakanlığının üreticiyi bitirme azmi devam ediyor.
Tarım Bakanı Mehdi Eker istifa etmelidir yada görevden alınmalıdır. Basiretsiz politikalar ile tarım ve hayvancılıktan anlamadığı çok açık olarak anlaşılan tarım bakanı ve ekibi, üreticilerin celladı olmuştur.
Nasıl mı?
Üretimi desteklemek için radikal önlemler alması gerekirken, et ithalatının önünü sonuna kadar açarak.
Çiğ süt fiyatları yıllarca süründüğü zaman bir önlem almayıp, süt sanayicisinin sözünden çıkmayıp birde onlara süt tozu teşvikleri vererek.
Yerli üreticiyi desteklemesi gerekirken, ithalat ile milyonlarca dolar parayı yurtdışında ki üreticilere vererek.
Piyasada süt ve et arzı bu kadar azalmışken, et ve süt ürünlerinde çoğaltıcı katkı maddeleri kullanıp sağlığa zararlı ürün üreten sanayicileri ortaya çıkarmadığı için.
Et ve süt ürünlerinde ki eksik arza dayalı fiyat artışlarının sorumlusu ne spekülatörlerdir ne de üreticilerdir. Tek sorumlu tarım bakanlığı ve hükümettir.
Yıllardır çiğ süt fiyatlarını yerlerde süründüren bu tarım bakanlığıdır. Yem girdi maliyetleri artarken tek kelam etmeyen yine bu tarım bakanlığıdır.
Kendi çiftçisinden bu kadar utanan, bu üretici nüfusu fakirleştirip hayatından bezdiren, şehirlere kasabalara amele olarak sürmek isteyen bir hükümet daha görülmedi.
Milletin alım gücünü arttırmayı düşünmeyip sürekli üreticinin tepesine balyoz gibi inen politikaları üretende yine bu hükümettir.
Kalkınmayı; hazırı satıp yol yapıp, alışveriş merkezi dikmek olarak anlayanda bu hükümettir.
Allah size akıl fikir, üreticiye de sabır versin.
TÜRK ÇİFTÇİSİ GAZAP ÜZÜMLERİNİ YAŞIYOR
HAYVANCILIĞI AYAĞA KALDIRACAK ETKEN İSTİKRARLI ÇİĞ SÜT FİYATLARIDIR
Et fiyatlarında spekülatörün daniskası hükümettir.
1- Türkiye’de tarım ürünleri ve yarı mamül ürünlerde serbest piyasa T.C hudutlarıyla sınırlıdır. Global anlamda serbest piyasa söz konusu değildir. Pek çok ürünün ithalatına izin verilmez verilse de gümrük vergisi ister AB den getirin ister başka yerden çok yüksektir. Örnek mi süt tozunda bu oran % 150 dir. Böyle serbest piyasa olamaz.
2 – Türkiye Cumhuriyetinin bir takım kurumları vardı!!! Ne yazık ki bugün pek çoğu yok. Olanlar da işlevlerini yitirmiş durumda. Bu kurumların işlevlerinden biri de böyle günlerde piyasayı kontrol edebilmek daha doğrusu fırsatçı spekülatörlere meydan vermemektir. TMO, bunu hububatta yapacaktı, EBK, bunu ette yapacaktı, SEK, bunu süt ürünlerinde yapacaktı. Diyeceksiniz ki bu kurumlar çiftlikti, zarar ediyordu vs. O zaman Türkiye’nin gerçek hastalıklarından biri ortaya çıkar. Evet, ortada bir hastalık var ama çözüm tamamen yanlış. Türkiye’nin gerçek hastalığı nedir? İşletmecilik yok, organizasyon, koordinasyon yok, bu tip kurumlarda yapılan hataların hesabının sorulabilmesi yok, iyi yapılan işlere prim yok, kötü yapılan işlere ceza yok. Siz bunları düzeltmek yerine bu kurumları ya kökten iptal ederseniz ya da işlevsiz hale getirirseniz, olacağı budur. Hiç gündemde devlette işletmecilik problemi var diye bir şey duydunuz mu? Bundan bahseden var mı? Bu saydıklarım problem değil mi?
3-Şu sorunun cevabının bulunmasını istiyorum: Nasıl oluyorda bizim uncularımız ithal ettikleri buğdaydan yaptıkları unun ihracatında doğrudan buğday üreticisi ülkelerin uncularıyla rekabet edip daha düşük fiyat verebiliyorlar? Akla mantığa aykırı değil mi? Bu arada 2010-11 sezonunda buğday ithalatının yasak olması, un ihracatçılarının iç piyasa fiyatlarıyla buğday alıp da un satacakları anlamına gelmiyor. TMO onlara ihraç ettikleri unun karşılığında ucuz buğday verecektir.
4- Lütfen şu dediğimi yapın bilgisayarınızda iki sayfa açın. Bir tanesi Carrefour Türkiye sayfası olsun. Oradan sanal markete girin. İkincisi Carrefour Polonya sayfası olun. Orada katalog bulacaksınız. Onun üzerine tıklayın sonra size kataloğun hemen üzerinde Polonyadaki market adreslerini verecek onlardan birini tıklayın. PDF modunda katalog gelecek. Bu arada 1TL=2 Polonya Zloty si. Şimdi ben size bazı fiyatları karşılaştırıyorum. Siz de kontrol edebilirsiniz. Polonya fiyatlarını TL ye dönüştürüp veriyorum. Ülker İçim Kaşar peynir indirimli fiyatı kg. 13 TL. Polonya 8 TL. Salam Türkiye 12 ila 25 TL. Polonya 2.50 TL.Dana eti TR 24 TL, Polonya 5,50 TL. üstelik kemiksiz. EBK 12 TL ye toptan et satacağına gitsin de Polonya’da Carrefour’dan alsın 5.50 TL. Sormak lazım neden özel sektör doğrudan ithalat yapamıyor da EBK yapıyor?
Türkiye’de etin kokmasını bırakın tuz çoktaaannn koktu.
çok geniş kapsamlı bir konuyu bu kadar basite getirerek çözüm yollarına girmek hatalıdır…
öncelikle rusyadaki buğday tarımını ne şekilde yapıldığını bu yazıyı yazanın bilmesiyle başlar.
rusyanın sorunu eylül ayında ekim yapabilecek
buğday tohumluğu derdinde.buğday ekimi bitince zaten ihracatı serbest bırakacaktır…
dünya üretimi %10 EKSİK olsa sadece mal borsalarını bir miktar fırsatçı yükselişleri yaratır. aç kalınmaz.
Türkiye’nin ithalatı zaten kapalı iç stoklarda yeterli gibi…
tarım ürünlerinde korkulan ardışık senelerde
verim kayıplarının olmasıdır… bunu topluma anlatmak ve bilgilendirilmeside sizlerin görevidir….
Sanayileşmenin destursuzca yürümekte olduğu dünyamızda çevre ve hava kirliliği ile gelen küresel ısınma ve sonuçta hem can, hem de ürün kaybına sebep olan doğal afetler. Bu afetlerin ortaya çıkardığı en acı sonuç ise tarım ürünleri üretim rekoltelerindeki büyük kayıplar. Tarım ürünlerinin tamamı stratejik ürün haline geldi. Üretemediğimiz ürünleri bu şartlarda çok daha pahalıya almak zorunda kalacağız. Bunun en somut örneğini Rusya ve Ukraynada ortaya çıkan hububat rekolte düşüklüğünde göreceğiz. Ülkemiz, bu seneye kadar gerek kendi üretim fazlalığını, gerekse dahilde işleme izniyle dışalım yaptığı buğdayı una çevirerek körfez, ortadoğu ve Afrika ülkelerine pazarlamakta ve unda, Dünyanın en fazla dışsatımı yapan ülkesi olmaktaydı. Bitkisel yağlarda da hem kendimize yetecek miktar ürün üretememekte ve hem de dışsatım yapan ülke olmaktayız. Gerek Rusya ve Ukraynanın, gerekse uzakdoğu ülkelerinin yaşamalta oldukları doğal afetler, dışalımını yapmakta olduğumuz bir çok ürün için yüksek bedeller ödeyeceğimizin işaretlerini vermektedir. Çiftçimiz ise, artan girdi maliyetleri ve yıldan yıla biriken borçları nedeniyle üretim yapamaz hale gelmiş durumda. Hem bir çok ürünü üretebileceğiniz yüksek üretim potansiyeliniz olacak, hem de bu ürünleri yüksek bedeller ödeyerek yabancı ülkelerden satın almak zorunda kalacaksınız. Tarım politikamızın olmayışı, ihmalden ziyade ihanete kardeş gibi. Yabancı sermayeli bankalar, ödenemiyeceğini bile bile ipotek karşılığı açmış oldukları krediler sonucunda binlerce hektar tarım arazisini ele geçirirken yöneticilerimiz, herhalde kış uykusundan uyanamamaktalar. Yeterli ve zamanında yapılacak destekler, ülkemizi tarım ürünlerinde dışsatım yapacak düzeye ulaştırabilecekken, hangi oyun, üreticimizi köleliğe doğru taşımakta. Bırakalım boğaz tokluğuna ırgatlığı, Avrupalı, bu coğrafyada yaşamamıza bile tahammüllü değil. Değerli
çiftçi kardeşim, köylü kardeşim, ellerini cebinden çıkar ve seni bu hale getirenler şu günlerde hazır meydanlara çıkmışken yapış yakalarına ve bunun hesabını sor.