Bu makalede ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.
Güngör Uras’ı tanırsınız. Yılların birikimi ile sadece ekonomiyi değil, en karmaşık konuları bile herkesin anlayacağı dilde yazar. Çok duyarlıdır. Konuları yakından takip eder kimsenin aklına gelmeyen soruları sorarak ayrıntıların ortaya çıkmasını sağlar.
Tarım konusunda duyarlı olduğu kadar çok titizdir. Bütün ürünlerin hasat dönemini yakından izler. Sorunları en ince ayrıntısına kadar araştırır ve okurlarıyla paylaşır. Gündem yaratır.
Masa başı yazarlardan değil, çok gezer, çok yazar. Haftada 11 yazı yazacak kadar bilgi birikimine sahip aynı zamanda iyi bir araştırmacıdır. Üniversitede ders verir. Televizyon programlarında görüşüne en çok başvurulan yazarlardandır.
Bu kadar yoğun çalışma temposu içerisinde anılarını “Bak, Ben Sana Anlatayım” adlı kitapta topladı.
Günlük yazı tadında ve bir nefeste okunacak aynı zamanda çok dersler çıkarılacak bir kitap. Kitapta tarımla ilgili bölümler, anılar var.
Anılardan birisi buğdaya ilişkin.
Biliyorsunuz yakında buğday hasadı başlayacak. Buğday hasadı öncesinde, 1960’lı yıllarda neler yaşandığını Güngör Uras’ın kitabından aktaralım.
“Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulduğu yıllarda (1960’lı yılların başında) Plancıların ana sorunlarından biri buğday sorunu idi. Çünkü o yıllarda Türkiye’nin buğday üretimi, talebi karşılayamayacak kadar düşüktü. Türkiye, buğday ithal etmek zorundaydı.
Her yıl bahar geldiğinde Devlet Planlama Teşkilatı’nın tarımdan sorumlu uzmanları Doğan Kayran ve Kaya Mutlu, yerli ürün hakkında tahminde bulunmaya çalışırdı. Kaya Mutlu, buğday tarlalarını dolaşır,Tarım Bakanlığı uzmanlarıyla yerli üretim rakamlarını belirlerdi. İşte ondan sonra da sorun başlardı.
Yerli üretim fazla olur ise, Merkez Bankası’nın Türk Lirası basması ve buğday parasını ödemesi gerekiyordu.
Yok yerli üretim yetersiz kalır ise, o zaman da buğday açığını kapatacak ithalat için döviz bulma zorunluluğu vardı.
İşte o zamanlar biz Plancıların sabah uykudan uyandıklarında ilk yaptıkları iş, pencereye koşarak bulutları incelemekti.
Eğer yağmur yağacak gibi bir hava var ise, dertlenirdik: “Eyvah… Yağmur yağacak. Buğday üretimi artacak… Merkez Bankası para basmayacak.Bu buğdayın parasını nasıl ödeyeceğiz?
Eğer yağmur yok gibi ise yine dertlenirdik: “Eyvah yağmur yağmayacak. Buğday üretimi düşük olacak. Buğday ithal etmek gerekecek.Dövizi nereden bulacağız?”
Yazının devamında Turgut Özal’ın Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı iken Meksika’dan buğday tohumu ithalatını nasıl gündeme getirdiğini,Tarım Bakanı Bahri Dağdaş’ın çabaları ile Meksika kaynaklı buğday tohumunun Anadolu’ya nasıl yayıldığını ve 2000’li yıllarda IMF’ e verilen niyet mektuplarında buğdaya ilişkin ne gibi tavizler verildiğini var.
Türkiye’nin 1960’lardan bu yana nasıl bir süreçten geçtiğini anlamak için, Güngör Uras’ın “ Bak, Ben sana Anlatayım- Olaylarla Alaylar” kitabını okumalısınız.
*****
“Tarım ve Kırsallıkta Dönüşüm”
Gökhan Günaydın’ı da tanırsınız. Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı. Anadolu’da ayak basmadık yer bırakmayan, pek çok toplantıya birlikte katıldığımız Gökhan Günaydın, Türkiye’de tarım politikalarını en yakından izleyen, en iyi analiz eden uzmanlardandır.
Bilgilerini geniş kitlelerle paylaşan Gökhan Günaydın, uzun zamandan beri üzerinde çalıştığı çok kapsamlı kitabını nihayet tamamlayarak yayınladı. Gökhan Günaydın’ın “Tarım ve Kırsallıkta Dönüşüm- Politika Transfer Süreci/AB Türkiye” adlı kitabı Türkiye ve Avrupa Birliği tarım politikaları konusunda referans kaynaklardan biri oldu.
Kitapta çok güncel bilgiler ve belgeler var. Özellikle Avrupa Birliği’nin Türkiye ilerleme raporlarının tarım, gıda, hayvancılık, balıkçılık ve ilgili konulara ilişkin bölümlerinin tamamını bu kitapta derli toplu okuyabilirsiniz. Uluslararası Para Fonu(IMF) ve Dünya Bankası’na verilen sözler, uygulamalar yine ayrıntılı olarak kitapta yer alıyor.
Toplam 504 sayfalık kitabın neredeyse yarısı son 10 yıllık döneme ilişkin Katılım Ortaklığı Belgeleri, Ulusal Programlar, İlerleme Raporları ve diğer Avrupa Birliği belgelerinden oluşuyor.
Titizlikle yazılan kitabın sonuç bölümünde Gökhan Günaydın, Avrupa Birliği sürecindeki en can alıcı noktaya şu sözlerle dikkat çekiyor: “ AB süreci, sosyal, ekonomi, askeri, politik tüm açılımları bağlamında toplumsal yarar doğrultusunda bağımsızlık, kalkınmacılık perspektifinden ele alınarak değerlendirilmelidir. Tarım sektörü ve kırsal kalkınma, ancak bu bütün içinden koparılarak yalnızca teknik bir çalışma düzeyine indirgenen sektörel uyum çalışmaları, sürecin emperyalist özünü analiz etmeyi güçleştirir.”
İki dostun kaleminden iki güzel ve yararlı kitaptan alınacak çok bilgi var. Her iki kitabı da okumanızı öneriyoruz.
Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar