İşçiler Ankara’da, çiftçiler nerede?

Bu makalede ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.

İşçiler Ankara’da, çiftçiler nerede?

19 Ocak 2010

·

Ali Ekber Yıldırım

·

Köşe Yazısı

Güncelleme: Oca 19, 2010

Binlerce TEKEL işçisi kazanılmış haklarını kaptırmamak ve insanca bir yaşam için Ankara’da. Çocuklarıyla birlikte, Ankara’nın ayazına, polis dayağına, hasatlığa, baskılara rağmen haklarını almak için sokaktalar.
İşçiler haklarını almak için mücadele ederken Türkiye’nin tütün üretimi 300 bin tondan 100 bin tonun altına düştü. Pek çok çiftçi tütün üretiminden çekilmek zorunda kaldı. Her fırsatta kan ağlayan çiftçiler bu gidişatı durdurmak için ne yaptı?
Daha geçen Cuma günü Türkiye’nin en köklü tarım satış kooperatiflerinden Tariş Pamuk Birliği’nin genel kurulu yapıldı. Orada yaşananlardan bir kesit verelim:
Divan Kurulu’nun önünde çok uzun bir liste. Tariş Pamuk Birliği’nin yıllar öncesinden büyük mücadelelerle elde ettiği mal varlığının dökümünü içeren liste bu. Kim bilir hangi şartlarda, hangi zorluklarla bu mal varlıklarına sahip olundu.
Aralarında toplantının gerçekleştirildiği İplik Fabrikası, ortaklarına yem üreten Yemta A.Ş., ortaklarının ürününü satmak için kurulan Tariş Ayma A.Ş., Pamuk Yağı Kombinası ve çok sayıda gayrimenkul tek tek kürsüden okunarak satılmasına karar verildi. Her varlık tek tek okunuyor, asgari fiyatı söyleniyor. Salondaki 172 delegeden sadece 3 – 5 delege elini kaldırıyor. Divan Başkanı, “oybirliği ile satılmasına karar verildi” diyor. Çiftçilerin bir bölümü salonun dışında sigara molasında. Bir bölümü salonda, fakat gruplar halinde kendi aralarında sohbet ediyor. Üzerinde oturdukları sandalyenin, toplandıkları salonun bile satılacağından habersiz, arada el kaldırıyorlar. Kalkan her el, birliğin bir varlığının daha satılmasına karar veriyor. Onlar bunun farkında mı?
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın 24 Haziran 2009’da gönderdiği talimat gereği, Tariş Pamuk Birliği’nin mal varlığının borçlarını karşılayıp karşılamayacağı gündemdeyken Birlik Başkanı Beliğ Azbazdar kürsüden “Acze düşersek, tasfiye oluruz.” diyor, fakat pek çok delege bunu bile önemsemiyor.
Türkiye’nin lif pamuk üretimi 2002-2003 sezonunda 910 bin ton iken, 2009-2010 sezonunda 370 bin tona gerilemiş, çiftçiler bunu da pek önemsemiyor.
Tariş Pamuk Birliği genel kurulunda bugüne kadar sık rastlanmayan bir tablo daha yaşandı. Genel kurulun başında eski yöneticilere hizmetlerinden dolayı teşekkür plaketi verildi. Plaket verilen geçmiş dönemin yönetim kurulu ve denetleme kurulu ise ibra edilmedi. Eski hesapları incelemek üzere “Hesap Tetkik Komisyonu” kurulmasına karar verildi. Bu komisyon 1 Mayıs 2000’den bu yana birlik hesaplarını inceleyecek ve gerektiğinde eski yöneticiler hakkında mahkemeye suç duyurusunda bulunacak.
Tariş Pamuk ve Yağlı Tohumlar Birliği’nin olağanüstü döneminde büyük bir fedakarlık yaparak ve risk alarak göreve gelen Beliğ Azbazdar başkanlığındaki yönetim kurulunun geçmiş dönem yöneticilerini plaketle ödüllendirmesi takdir edilecek bir davranış. Fakat, plaket verilen yöneticilerin ibra edilmeyerek, hesap tetkik komisyonu ile incelemeye alınmaları ve “mahkemeye göndermekle” tehdit edilmeleri en hafif deyimi ile “şık” olmadı. Kaldı ki, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından birliklerin tamamı sürekli denetim altında. Eğer, usulsüzlük veya yolsuzluk varsa bakanlık denetçilerinin de bu kapsamda yargılanması gerekmez mi?
Yaşanan bu tablo Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri açısından da kötü bir örnek oldu. Birliklerin Ankara’da yapacağı lobi çalışmalarını da olumsuz etkileyecektir. Bir yıldan fazla bir süredir yasası olmayan ve hazırlanan yasa tasarısı Başbakanlıkta bekletilen, Destekleme Fiyat İstikrar Fonu borçları faizleriyle katlanarak büyüyen birlikler, borç sorununu çözmeye çalışırken daha çok “birlik” olmak zorunda. İç kavgalar, tetkik komisyonları birliklerin gücünü zayıflatır. Ankara bürokrasisi kendi içinde kavgalı olanları ciddiye alır mı?
Tariş Pamuk Birliği’nin 80 milyon lirası ana para, 88 milyonu faiz olmak üzere toplam 168 milyon lira Destekleme Fiyat İstikrar Fonu borcu var. Özel bankalara ise, yaklaşık 250 milyon lira borcu var. Bu borcun yaklaşık 15 milyon liralık bölümünün Şubat’ta ödenmesi gerekiyor. AKP Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk’ün söylediği gibi devlete olan borcu bir yana bırakıp özel bankalara olan borcun halledilmesi gerekiyor. Fakat, bu borç nasıl ödenecek? Kalan kısa zamanda gayrimenkuller satılabilecek mi? Böyle bir ortam, kavganın, iç hesaplaşmanın zamanı değil.
Bir tarafta 36 gündür haklarını almak için Ankara’da mücadele veren işçiler, diğer tarafta elindekinin değerini bilmeden satışına el kaldıran ve yeri geldiğinde “yandık, bittik, öldük” diye feryat eden çiftçiler. Sohbet ettiğimiz delegelerden birinin söylediği gibi, yakında tarlaları da elinden alınırsa ve kendi tarlasında işçi olarak çalışmak zorunda kalacak çiftçinin ağlamaya, şikayet etmeye hakkı var mı?

Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar

  1. Nazlı Bilgili 19 Ocak 2010 - 01:38 - Yanıtla

    Arkadaşlar, ülkenin genel sorunu bu değil mi?

    Üretici darma dağınık. Kurumları birlikleri sorunlar yaşıyor. Verimsizlik diz boyu, borç boyu aşmış. Çiftçiler nerede diyoruz. Ne olacak? Öldük bittik feryatlarıyla gene devlet bizi kurtarsından başka çare olmayacak? Suçlu gene devlet ya da hükümet olacak? Çiftçi ya da birlikler işini çok mu iyi yapıyor?

    Tekel işçileri. Bu ne iştir yahu? Devlet bir işçi ya da memuru işe aldı mı hemen kazanılmış hak oluyor. Devletin ihtiyacım yok, artık işten çıkarıyorum deme hakkı yok. Yani devletin omuzuna bir bindik mi inmek istemiyoruz. Özel sektörde çalışan bizlerin hali ne olacak? Özel sektörde işçiye ihtiyaç kalmadığında, işçi işini iyi yapmadığında işine son verilir. Tazminatını alır, alacaklarını alır gider. Bundan normal ne var? Olması gereken bu değil mi? Hangi özel sektör yeni bir yatırım yaptığında, işini küçültttüğünde, işçi ihtiyacı azaldığında fazlalıkları iş yerinde tutar?

    Tekel satılmış. Ucuz ya da pahalı, doğru ya da yanlış, orası tartışılır. Ama o işçilerin ortada çalışacağı bir iş kalmamış. Bizi eski özlük haklarımızla çalıştır demek doğru bir yaklaşım mı?

    Neden Kamuda işe başlayanlar ne verdikelerini, ne yaptıklarını düşünmeden hep kazanılmış haktan bahsediyorlar anlamıyorum. Herkes biliyor ki, çoğu devlet dairesinde çoğu çalışanın yaptığı gibi zamanında onların da çoğu vakitlerini yatarak kaytararak geçirdi. Maaşlara cebe inerken, eminim bu nereden geliyor, neyin karşılığı, bunu hak ettik mi diye pek soran olmamıştır. Etrafımızda böyleleri çok, hayat hikayelerini sık sık dinliyoruz. Nasıl kaytardık, nasıl kolay işe geçtik, şefi nasıl atlattık, müdüre nasıl kafa tuttuk, günde bir kaç saati geçmeyen çalışmları nasıl becerdik, vs. Günlerdir Ankara’da zor şartlarda olmalarına rağmen, suratlarına, görüntülerine bir bakın. Çok çalışmış, emek vermiş, yıpranmış bir görüntü var mı? Demek ki şimdiye kadar keyifleri yerindeyimiş.

    Devlet çalışmadan bakacaksa bana da baksın, milyonlarca işsize de baksın. Devlet olmanın gereği budur. Birilerini torpil morpil devlette işe alıp rahat ettirmek, diğerlerini imrendirmek devlete yakışmaz. Ortalıkta işsiz aşsız bir çok vatandaş var. Ben de işsizim, çocuklarım var, okula gidiyor? Hükümet 4C ile çalıştıracağım diyor, daha ne yapsın? Hiç bir şey olmamış gibi herkese full maaş mı ödeyecek? Milyonlarca insan onların aldığının yarısına razı. Sanki zamanında çok iş yapmışlar gibi şimdi hak istiyorlar.

    Her özelleştirme sonrasında olduğu gibi peşkeş çekmekten, memleketin kaynaklarının, yatırımlarının çarçur edildiğinden bahsedilir. Ama, verimsiz devlet kurumlarının devlete yükü, çalışanların aymazlığı, verimsizliği hiç konu edilmez. Vatandaş olarak bunların oralarda nasıl çalıştıklarını, günde kaç saat ter döktüklerini hep biliyoruz. Şimdi de çıkmış hak diye bağırıyorlar. Kendileri, sendikaları, çoluk çocukları ve bazı siyasei rantçilar dışında neden halktan önemli bir destek gelmiyor? Halkın çoğu onlar gibi düşünmüyor da ondan.

    Hükümet kazanan kuruluşları satıyormuş. Yaptığı yanlış mı? Zarar edeni kim alır, kime satacak? Sonra kazancın ölçüsü ne? Devlette 10 kazanıyorsa özel sektörde 100 kazanacağını neden düşünmüyorsunuz. İlla hep zarar mı etmesi lazım. Her şey ortada. Devlet zarar edenleri satmıyor. Demekki çoğu kuruluş zarar ediyor. Neden, devlet mantığı, çalışan mantığı, devlet garantisi, devletin sağladığı rahatlık. Olsa ne olur olmasa ne olur mantığı? Örneği: Ülkemizde 26 şeker fabrikası var. 4-5 özel fabrika şekerin %40’nı üretir, geri kalanı devletin fabrikaları, onlarda geri kalanı üretir. Özel sektör yeni yatırımlar yapar, teknoloji yeniler, devlete vergi öder, ürettiğini satar. Devletin fabrikaları da stokta kalır. Bunlar duyduklarımız, gördüklerimiz.

    Özelleştirmelerden halk memnun. Keşke her şey özelleşse de devlet dairelerinde kendilerini bir şey zannedenlerin akılları başına gelse. Devlet devlet dairelerinde çalışanlara maaş ödemekten, çalıştıramamaktan, şişkin kadrolarla uğraşmaktan yorulmuş durumda. Karabük demirçelik fabrikaları, Seydişehir Aliminyum, Seka fabrikaları, vs. özelleştirildiğinde herkes veryansın etti. Devlet oralara para yetiştiremiyor, her yıl zarar ediyordu. Şimdi ne oldu. O zarardan kurtulduğu gibi belki vergi almaya bile başladı, ya da yakında o da olur. Hastaneler birleşti, özel hastane kapıları açıldı. Bağıran bağıranaydı. Ne oldu? Vatandaş halinden memnun. Bu Tekel işide memlekete hayırlı olur hiç merak etmeyin. Canı yananlar olacak, devletin verdiği güç ve imkanla devlete kafa tutmaktan, ağa yetiştirmekten başka işi olmayan sendikalar elbette bağırıp çağıracak, mangalda kül bırakmayacak.

    Bu bütün devlet daireleri için geçerlidir. Yatanların, üretmeyenlerin, kaytarmayı, iş yapmamayı marifet sayanların, aldığı maaşı hak edip etmediklerini sorgulamayanların kulakları çınlasın

  2. Beytullah SEFEROĞLU 19 Ocak 2010 - 03:43 - Yanıtla

    VAAHHHHH

    Çiftçinin elinden tarla bahçe alınıp işçi yapılacak…Zaten köylü tapulu arazisinde marabalıktan bıktırılmadı mı?Alan bazlı destekleme kapsamına yerleştir seçim öncesi ver desteklemeyi olsun bitsin.Sivil Toplum Örgütlerinin kuurlması destekenmesi demokratik düzenin Avupa Birliğnin olmazsa olmazlarından ken mevcut üretici birliklerini yasal düzenlemeler ve karalamalarla kamu oyunda rencide et, tasfiye et ,parçala ,işletmeleri devret işletilip işletilmediğine aldırma …gayri menkullerin peşkeş çekilmesine göz yum . Bu ne demokratik açılım mı gaflet…dalalet.. hıyanet Mİ?

Kooperatifçilik: İlişkili Diğer Makaleler

En Son Yayınlanan Makaleler