Yağlı tohum politikası…

·

21 Mart 2012

·

Bu makalede ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.

Yağlı tohum politikası…

21 Mart 2012

·

Ali Ekber Yıldırım

·

Köşe Yazısı

Güncelleme: Şub 22, 2024

Hükümet için göreve geldiği 2002 yılı milattır.Hangi icraat anlatılırsa anlatılsın söz 2002’ye getirilir. Cumhuriyet tarihi boyunca yapılanlardan daha fazlasının bu dönemde yapıldığı ifade edilir.Tarıma ilişkin değerlendirmelerde de 2002 sonrası öylesine abartılı anlatılır ki,sanki 2002’den önce bu ülkede tarım bile yapılmıyormuş hissine kapılırsınız.Tüm yasalar bu dönemde çıkarılmış. Desteklerin neredeyse tamamı 2002’den sonra verilmiş.Hayvancılık şaha kaldırılmış.Krediler patlamış.Bir an hepsinin doğru olduğunu kabul edelim ve tarımda geçmişten bu yana çok önemsenen yağlı tohumlar politikasına bakalım.2002’den bugüne yağlı tohumlarda nasıl bir politika izlendi ve sonuçları ne oldu?
Türkiye’nin yağlı tohum politikası gündeme geldiğinde siyasetçiler( ister iktidarda ister muhalefette olsun), bürokratlar, üreticiler, sanayiciler, ihracatçılar kısaca ilgili ilgisiz herkes aynı görüşü dile getirir: “Yağlı tohumlarda dışa bağımlı olan Türkiye, üretimini artırmak zorundadır. Petrolden sonra en fazla döviz yağlı tohumlara ödeniyor.Yağlı tohum üretimi desteklenmeli ve üretimi artıracak, ithalatı ve dışa bağımlılığı azaltacak politikalar uygulanmalı.”
Bu genel değerlendirmeyi bugünde iktidar mensupları her fırsatta dile getiriyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın hazırladığı “Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli”nin ana hedeflerinden birisi de yağlı tohum üretimini artırmaktı. Ancak, söylenen sözler uçup giderken, raporlar, modeller hep kağıt üzerinde kaldı.
Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği’nin verilerine göre, hükümetin milat olarak kabul ettiği 2002’den 2011 sonuna kadar yağlı tohum ithalatındaki görünüm şöyle:
Türkiye, bitkisel yağ imalatında değerlendirmek üzere 2002’de 613 bin ton soya fasulyesi ithal ederken 2011’de 1 milyon 298 bin ton ithalat yaptı. 2010’da 1 milyon 756 bin ton ithalat yapıldığını ayrıca belirtmekte yarar var.
2002’de sadece bin ton olan kolza(kanola) tohumu ithalatı, 2010’da 207 bin tona ulaştı. 2011’de 122 bin ton ithalat yapıldı.
Ayçiçeği tohumu ithalatı 2002’de 129 bin ton iken 2011’de 911 bin tona yükseldi.
Pamuk tohumu ithalatı 2002’de 55 bin ton olarak gerçekleşirken 2010’da 20 bin tona düştü ve 2011’de ithalat yapılmadı.
Türkiye’nin yağlı tohum ithalatı toplamda 2002’de 798 bin ton iken 2011’de 2 milyon 331 bin tona ulaştı. İthalattaki artış 3 kattan fazla.
Türkiye bitkisel yağ imalatı için sadece yağlı tohum ithalatı yapmıyor. Ham yağ ithalatı da var. 2002 yılında 707 bin ton olan ham yağ ithalatı 2011’de 1 milyon 43 bin tona ulaştı. Ham yağ ithalatındaki ayrıntılar ise şöyle:
Ayçiçeği hamyağ ithalatı 2002’de sadece 93 bin tondu. 2011 sonu itibariyle 470 bin tona ulaştı.
Mısır hamyağı ithalatı aynı dönemde 117 bin tondan 41 bin tona düştü. Soya hamyağı 175 bin tondan 2 bin tona düştü. Palm yağı ithalatı ise aynı dönemde 322 bin tondan 530 bin tona çıktı.
Miktar bazındaki bu artışlara bakıldığında Türkiye’nin 2002’den bu yana uyguladığı tarım politikası, verdiği destekler, çıkardığı yasalar yağlı tohum üretimini artırmaya yetmediğini gösteriyor. Uygulanan politika ithalatı körüklemiş ve dışarıdaki üreticileri desteklemiş.
Değer bakımında incelendiğinde durum çok daha vahim. Türkiye, yağlı tohum ithalatına 2002’de 223 milyon dolar öderken 2011’de 1 milyar 358 milyon dolar ödedi.
Hamyağ ithalatına 2002’de 340 milyon dolar ödenirken geçen yıl 1 milyar 338 milyon dolar ödeme yapıldı.
Aynı dönemde küspe ithalatına ödenen döviz miktarı 88 milyon dolardan 406 milyon dolara çıktı.
Yağlı tohum ve türevlerine 2002’de 650 milyon dolar ödenirken 2011’de 3 milyar 102 milyar dolara ulaştı.
Özetle, milat olarak kabul edilen 2002’den bugüne kadar uygulanan yağlı tohum politikası Türkiye’yi dışa bağımlılıktan kurtarmak bir yana daha da bağımlı hale getirdi. Bu, yağlı tohumlar politikasının iflasıdır.
*****
GDO’lu mısıra izin…
Avrupa’nın 7 ülkesinde yasaklanan genetiği değiştirilmiş MON 810 mısır çeşidi için Biyogüvenlik Kurulu- Bilimsel Risk Değerlendirme Komitesi’nin’“zararsız” raporu vermesinin yankıları sürüyor.
Greenpeace Tarım Sorumlusu Nejat Dinç, MON 810 geni ile ilgili kapsamlı bir rapor gönderdi. Raporun özeti şöyle:
“Risk Değerlendirme Komitesi MON810 mısır çeşidi ile ilgili rapor hazırlayıp kamuoyu görüşüne açılmasından hemen sonra, 15 Şubat 2012 tarihinde Journal of Applied Toxicology dergisinde söz konusu mısır çeşidinin içerdiği Cry1Ab toksini ile ilgili yayınlanan çok önemli bir makale, MON810 mısır çeşidine dair hazırlanan raporun yeniden değerlendirilerek Biyogüvenlik Kurulu’ nun bu mısır çeşidinin yem amaçlı ithalat başvurusunu ivedilikle reddetmesini zorunlu kılmıştır.
Söz konusu makale, bahsi geçen MON810 mısır türüne, mısır kurtlarından korunması amacıyla genetiği değiştirilerek sentezlettirilen Cry1Ab Bt toksinlerin farklı maddelerle birlikte maruz kalındığı zaman insan hücreleri için ölümcül olduğunu ortaya koymuştur (Mesnage ve ark., 2012). Adı geçen araştırmada MON810 varyetesinin sentezlediği protein, mısır yetiştirilirken kullanılması olası olan glyphosate türü herbisitlerle beraber insan hücrelerine maruz bırakıldığında hücrelerin nekroz ve apoptoza uğradıkları görülmüştür. Yani adı geçen mısır türü insanlar için ölümcül sonuçlar doğuracak hücresel olaylara sebebiyet verebilir.
Ortaya çıkan bu yeni araştırma neticesinde MON810 başvurusunun yanında, glyposate direnci içerecek şekilde MON810 ile melezlenen GD mısır hibritlerine verilmiş izinler de acilen iptal edilmelidir.”
Biyogüvenlik Kurulu’nun vereceği karar merakla bekleniyor.

Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar

GDO: İlişkili Diğer Makaleler

En Son Yayınlanan Makaleler