GDO kabusu…

Bu makalede ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.

GDO kabusu…

02 Temmuz 2009

·

Ali Ekber Yıldırım

·

Köşe Yazısı

Güncelleme: Tem 2, 2009

Hazırlığı 3 yıl süren Ulusal Biyogüvenlik Yasa Tasarısı, Bakanlar Kurulu’nda imzaya açıldı. Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek bu yasa ile Türkiye’de Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar(GDO) üretiminin önünün açılacağını söylüyor.
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker ise, Türkiye’de GDO’ lu ürünlerin üretiminin ve ithalatının yasak olduğunu ve bu yasağı kaldırmayı düşünmediklerini söylüyor.
Aynı hükümetin iki bakanı; birisi GDO’ lu ürünlerin üretimine izin verileceğini diğeri verilmeyeceğini söylüyor. Birisi doğruyu söylemiyor. Umarız doğruyu söylemeyen Cemil Çiçek’ tir. Dünyanın önemli gen kaynaklarına sahip ülkelerden biri olan Türkiye’de GDO’ lu ürünlerin üretimine ve tüketimine izin vermek tam bir felaket olur. Kimse bu kabusu yaşamak istemiyor.
Pazar günü 46 kuruluşun temsil edildiği “GDO’ ya Hayır Platformu Bileşenleri” Ziraat Mühendisleri Odası Genel Merkezi’nde  basın toplantısı yaparak Türkiye’yi bekleyen GDO felaketine dikkat çekti.
‘Sağlıklı Bir Toplum, Çiftçiliğin Devamı ve Bağımsız Tarım İçin Türkiye’de GDO’lu Üretime ve Tüketime Hayır’ başlıklı basın açıklamasını Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Gökhan Günaydın, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kenan Demirkol, Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Abdullah Aysu ve Tüketici Hakları Derneği Başkanı Turhan Çakar yaptı.
Son derece önemli olduğuna inandığımız bu açıklamanın geniş bir özetini paylaşıyoruz:
“Dünyada ilk kez 1994 yılında ticari olarak piyasaya sürülen GDO’lu ürünler, 1998 yılından bu yana, hiçbir denetime tabii tutulmadan Türkiye’ye giriyor.
Özellikle yılda iki milyon ton düzeyinde dışalıma konu olan GDO’lu mısır ve soyadan üretilen işlenmiş ürünler, 800’den fazla çeşitle tüketici sofrasına ulaşıyor. Hiçbir etiketleme yapılmadan satışa sunulan bu ürünler, halk sağlığını ciddi biçimde tehdit ediyor.
Tüketicinin bilgilenme hakkını ihlal eden ve halk sağlığını hiçe sayan bu durum, 10 yılı aşkın süredir tüm çarpıklığı ile sürerken, bu kez Ulusal Biyogüvenlik Kanun Tasarısı Taslağı’nın Bakanlar Kurulunda olduğu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sevk edilmek üzere imzaya açıldığı bilgisi basına yansıdı.
Kamuoyundan sır gibi saklanan tasarı taslağı yasalaştığında, ortaya çıkacak durum şöyle özetlenebilir; 
1- GDO’ların üretim ve tüketimine izin verilecek
2- Bu ürünlerin risk değerlendirmesi şirketlerin kontrolünde olacak
3- GDO’ lu ürünlerden zarar gören çiftçiler ve tüketiciler zararlarını ispat etmek zorunda bırakılacak, bu ürünlerin zararlı olmadığının ispatı şirketlerin üzerinde olmayacak
4- Bu ürünleri ülkemize sokan veya üreten şirketlerin cezai sorumlulukları oldukça düşük olacak
5- Zarara uğradığını iddia eden çiftçiler zamanaşımı tehdidi ile karşı karşıya kalacak
6- Risk denetimine tabi bu ürünlerle ilgili bilgiler kamuoyuna açıklanmayacak, şirket sırrı olarak korunacak
7- Tüketicilerin sağlıklı gıda tüketme hakları, küçük çocuklarla sınırlandırılacak, sadece küçük çocuk ürünlerinde GDO kullanılmayacak
8- Ülkenin tüm genetik varlıkları şirketlerin kontrolüne bırakılacak
9- Çiftçiler, tohumluk ayırma haklarını yitirecek; tozlaşma vb. yollarla ürünlerine GDO bulaşmışsa şirketlere tazminat ödemek zorunda kalabilecekler
10-Bu ürünlerin denetimi konusunda çiftçi, tüketici, ekoloji örgütlerinin; bağımsız bilimsel kurumların, meslek odalarının herhangi bir söz ve karar yetkisi olmayacak.
Yukarıda özetlenen tablo, öncelikle ülkemiz tarımını doğrudan üç – beş şirkete bağımlı hale getirecektir. GDO’ lu tohum ve pestisitleri (zirai mücadele ilacı) üreten şirketler arasında yapılan evlilikler, bu sürecin tohum ve ilaç için üreticinin her geçen yıl bu şirketlere daha çok ödeme yapmak zorunda kalacağını göstermektedir.
Oysa Avrupa Birliği, şirketlerin EFSA (Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi) üzerindeki artık gizlenemeyen etkilerin varlığına rağmen, topraklarının yüzde 1’inden az olan bölümünde, yalnızca bir GDO’ lu mısır türünün ekimine izin vermiş olup; Avusturya, Macaristan, Yunanistan, Almanya ve Fransa’ nın peş peşe gelen yasaklama kararlarıyla GDO’lu ekim alanları 165 bin hektardan 105 bin hektara daralmıştır. Üstelik bu üretimin yüzde 80’i yalnızca bir ülkede, İspanya’da gerçekleştirilmektedir. Önümüzdeki dönemde, halk ve çevre sağlığı ile kamu yararı odaklı bu yasaklamaların artarak süreceği öngörülmektedir.”
İnsanların sağlığını, tarımsal üretimin geleceğini tehdit eden GDO kabusuna karşı herkesin duyarlı ve uyanık olması şart.
GDO konusundaki tarihsel gelişimi, diğer ülkelerde yaşananları öğrenmek istiyorsanız F.William Engdahl’ın “Ölüm Tohumları” kitabını okuyabilirsiniz.

Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar

  1. Faruk Özen 2 Temmuz 2009 - 07:09 - Yanıtla

    Çok karışık bir mevzu, ilk etapta tıpkı hayvanlarda ki gibi yüksek verimi ve kaliteyi hedefleyen bir ıslah amacı gibi görünüyor ise de ben tohumların genleriyle oynanması konusunda aşırı derece de tereddütlüyüm. İnsanların vücut anotomisini doğrudan etkileyebileceklerini düşünüyorum ve bu konuyu Başta israil olmak üzere diğer insafsız ülkelerin biyolojik savaşa dönüştürebileceklerini savunuyorum. Ayrıca ülkemizde ithal edilen GDO lu tohumları % 100 analiz edecek bir teknolojik laboratuvarın olduğuna da inanmıyorum.
    Eğer tohum ıslahına ihtiyaç varsa (ki ben var olduğunu düşünenlerdenim) bu işi TİGEM ve TÜGEM gibi kuruluşlar yapmalıdırlar…
    Saygılarımla…

  2. Nail Ademci 2 Temmuz 2009 - 17:00 - Yanıtla

    Çiçek ile Çiçek’in ortalaması = Çiçek olur. Hele bu Çiçek’inde her daldan dala atlama becerisi olan bir “hukukcu” olduğunu varsayarsak zemede yanında “yatıver” garik.
    GDO’ların ileri ülkelerde yasak veya sınırlı olması pek önemli sayılmaz. Zira bu ülkeler ziraatten anlamazlar. Onlar çiftçilerini batırmak istiyorlar. Türkiye’deki çiftçiler GDO’ları hele bir üretmeğe başlasınlar, o zaman bir görsünler bizdeki DEV adımlık ilerlemeleri!!

  3. şahin karakeçili 2 Temmuz 2009 - 21:26 - Yanıtla

    SAYIN SİTEMİZİ ZİYARET EDEN ARKADAŞLAR VE ÇİFTÇİ KARDEŞLERİM,BIRAKIN TOHUM GENLERIYLE OYNAYANLARI BİZİM GENLERİMİZLE OYNUYORLAR.SABIR TAŞINA DÖNDÜK.İŞÇİLERE ZAM AZ GELDİ DIYE KIYAMET KOPUYOR,GREV LAFLARI DOLAŞIYOR.ÇİFTÇİNİN GENLERİYLE OYNANDIGI İÇİN VUR ELİNDEN EKMEGINI AL.VERMEM DE DEMEYIZ DIYEMEYIZ.YILLARDIR ÇİFTÇİ BU DEVLETIN ÜVEY EVLADI HEMDE KÖTÜ BİR ÜVEY ANNENİN ELİNE DÜŞMÜŞ BİR ÜVEY EVLAT .

  4. köksal çidem 5 Temmuz 2009 - 05:49 - Yanıtla

    Yurdumuzun temiz topraklarını, genetik varlıklarını, biyolojik çeşitliliğini, tohumlarını korumak için oluşturulan platformların acilen yerele hatta köylere kadar giderek genetik kirlenmenin canlılar üzerinde yaşanacak olumsuzlukları anlatarak bilinçlendirmesi gerekmektedir. Arjantinde monsantonun dayattığı patent hakkı sonucunda yaşananları hepimiz biliyoruz. küçük çiftçilerin toprakları bankalarca satışa çıkarıldı. gelecek nesillerin sağlıklı yaşamasını sağlamak , kendi topraklarımızda kendi tohumlarımızı kullanmakla mümkün olacaktır.

  5. asuman memen 20 Temmuz 2009 - 05:27 - Yanıtla

    Sevgili Ali Ekber,
    Ülkemizde bir “nükleer santral” tartışması bir de “GDO’lu tohum” tartışması bana hiç güven vermemektedir. Bu konu tüm insanlarımızı ve geleceğimizi ilgilendirmektedir. Dolayısıyla güçlü bir karşı duruşun oluşması için platformu genişletmek gerekli. Ziraat odalarını, tarım kooperatiflerini ve halkı içine almalı. Duyarlı ve sorumlu gazeteciliğin için sana teşekkür ediyorum. Sevgilerimle.

GDO,Gıda,Tarım: İlişkili Diğer Makaleler

En Son Yayınlanan Makaleler