Türkiye, yoğurduna sahip çıkıyor…

Bu makalede ele alınan konular hakkında hızlı bir genel bakış.

Türkiye, yoğurduna sahip çıkıyor…

03 Mart 2009

·

Ali Ekber Yıldırım

·

Köşe Yazısı

Güncelleme: Mar 3, 2009

Yoğurtta süt protein oranını yüzde 4’ten yüzde 3’e düşüren, yoğurt ve ayranda en az yüzde 12 olan yağsız kuru madde miktarını ise tamamen kaldıran “Fermente Süt Ürünleri Tebliği” 16 Şubat’ta yayınlandı. Geleneksel Türk yoğurdunun lezzetini, kıvamını yok edecek bu düzenleme ile ilgili görüşlerimizi, “Geleneksel Türk yoğurdu tehlikede..” başlığı ile 24 Şubat’ta bu sütunda yazdık.
Yazı büyük yankı uyandırdı.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı hemen bir açıklama gönderdi. Açıklamada, yoğurtta yüzde 4 protein ve yüzde 12 yağsız kuru madde olmasının yararları anlatılıyor. Sonra da protein oranının yüzde 4’ten yüzde 3’e indirilmesi, yüzde 12 olan yağsız kuru madde oranının kaldırılmasının ne kadar doğru bir karar olduğu söyleniyor.
Bakanlık, yaptığı düzenlemenin farkında değil. Açıklamadan da anlaşılıyor ki, Bakanlık bu düzenlemeyi kendi iradesi ile yapmamış. (Açıklamanın tamamını www.tarimdunyasi.net’ten okuyabilirsiniz.)
Türkiye’nin en çok okunan ekonomi yazarı ve tarım konularındaki duyarlı yaklaşımı ile gerçek bir “çiftçi dostu” olan Güngör Uras, Milliyet Gazetesi’ndeki köşesinde 1Mart’ta ve 2 Mart’ta konuya geniş yer verdi. Geleneksel Türk yoğurdundaki tehlikeye dikkat çekti.
Celal Pir, NTV’de Yakın Plan programında tarafları buluşturarak yoğurdun tartışılmasını sağladı.
Türk Halk Mutfağı  araştırmacısı Hülya Erol’un sahibi olduğu ve internet üzerinden yayın yapan www.annemmutfakta.tv’den Işıl Erol, “yoğurduna sahip çık” kampanyası başlatacaklarını, bu konuda bir imza kampanyası yapacaklarını bildirdi.
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü, Tarım Bakanlığı ve SETBİR nezdinde girişimde bulunacağını bildirdi.
Okurlarımız da tepkilerini dile getirdi. Geleneksel Türk yoğurdunun yapısının bozulmamasını isteyen okurlarımızdan bazılarının görüşleri özetle şöyle:
“Tülin Yeşilgonca: Yazık, bu ülke hergün ve her konuda birçok değerini yitiriyor. Yabancı ülkelerden bize zararı olacak ne var ise onları çabukça alıp uyguluyoruz! Ben ve birçok arkadaşım yoğurdumuzu üreticiden aldığımız sütten üretiyoruz. Az da olsa küçücük bir karşı koyma eylemi…
Alper Yılmaz : 2007 yılı ekim ayında bir toplantı için Çin’e gitmiştim. Otelde zengin bir mönü vardı. Herkes kendi ne isterse tabağına alabiliyordu. Yoğurt yazıyordu bir üründe. Almak için uzandım ki, sıvıya yakın kıvamda bir şey. Bizim bildiğimiz yoğurtla alakası yok. Tadı da bir tuhaftı. Bu bilgiyi paylaşmak istedim sizinle. Benim tercihim ev yoğurdu mümkünse koyun veya manda sütünden yapılmış kalıp gibi bir yoğurdu tercih ederim. Çok şükür ki hanım yoğurt yapmayı biliyor. Bu yüzden kendimi şanslı hissediyorum. Ama ne yazık ki Anneanemin peynirlerini bulamıyorum. Onlar tarihe karıştı.
Bülent Uzun: Dünya süt tozu stoklarının tüketilmesi için ülkemizin fırsat pazarı haline dönüştürülmesi an meselesi. Buzağı maması adı altında giren süt tozunun ısrarla üzerinde durulmasında fayda var. Hayvancılığı çökertme politikasının adımlarının art arda sıralanacağı günler çok yakın.
1- Destekleme primleriyle oynanması,
2- Ulusal Süt Konseyinin içinin boşaltılması,
3- Yoğurdun süt tozundan yapılabilmesinin önünün açılması,
gibi birçok çalışmanın yolda olduğu kesin. Merak ettiğim şu; Hükümet ve sanayici el ele, göz göre göre, çiğ süt üreticisini yok ettikten, damızlıklar ve ırk anaçlar kesildikten sonra, kapıları açarak Avrupa Birliği’nin fazla düvelerini de şimdiden pazarlıyorlar mı?”
Geleneksel Türk yoğurdunun korunması için çaba gösteren herkese sonsuz teşekkürler.
                     *****
DÜNYA 29 yaşında….

Gazeteniz DÜNYA 29 yaşına girdi. Kurucumuz Nezih Demirkent’ in 1981’de yola çıkarken koyduğu ilkeler doğrultusunda, Yönetim Kurulu Başkanımız Sayın Didem Demirkent, Baş Yazarımız Osman S. Arolat, Genel Yayın Yönetmenimiz Hakan Güldağ’dan  eksi 25-30 derecede DÜNYA’yı size ulaştıran Erzurum’daki dağıtıcımıza kadar herkes daha iyi bir gazete, daha yararlı bilgileri siz okurlara sunmanın çabası içerisinde. DÜNYA, bu çabaların yarattığı güç ile yoluna devam ediyor.
Rahmetli Nezih Demirkent’ in aramızdan ayrılmasından bu yana 8 yıl geçti. DÜNYA 2001 krizini başarıyla atlattı. Şimdi daha büyük bir krizi yaşıyoruz. Sayın Didem Demirkent’in yönetimindeki DÜNYA ailesi iki günden beri Çeşme’de bu krizi de atlatmanın çarelerini arıyor. Elbette krizi yaşayan her ülke, her kurum gibi çok zor bir süreçten geçiyoruz. Bu zor süreci de siz okurlarımızın desteği ve katkısı ile aşacağımıza inanıyoruz.
DÜNYA 29.yıla girerken, yukarıda okuduğunuz yoğurt örneğinde olduğu gibi tarım haberciliğindeki öncülüğünü, duyarlılığını da sürdürüyor.

Bu makale ile ilgili yapılan yorumlar

  1. Sedat Pişirici 3 Mart 2009 - 04:53 - Yanıtla

    Pazar lideri Sütaş’tan yoğurt açıklaması
    TÜRK YOĞURDUNU KORUMALIYIZ

    Türkiye’de yoğurt yıllardır teknolojik olarak “en az % 12 yağsız kuru madde” ve “% 4 protein” içerecek şekilde üretilmektedir. Gerek yasalarda gerekse TSE standartlarında bu şart aranmaktadır. Bu sayede ülkede geleneksel yoğurdun özelliklerinin korunması sağlanmış, yüksel teknoloji ile hijyenik ve kaliteli yoğurt üretimi günden güne artmış ve “doğal olarak sert kıvamda ve beslenme kalitesi yüksek” yoğurtla halkımızın kaliteli protein ile esansiyel amino asitlerle ilgili ihtiyacının karşılanmasına katkıda bulunulmuştur.

    Yoğurt Türk toplumunun ve Balkan ülkelerinin geleneksel bir ürünüdür. Tüm dünyada da Türkçe adı ile anılmaktadır. Ülkemizde de beslenmemizin önemli bir parçasını teşkil etmektedir. Türk halkı yoğurdu yemeklerinden tatlılarına kadar her yerde çeşitli şekillerde kullanır.

    Avrupa yoğurdu son yüzyıl içinde tanımaya, Amerika ise henüz son yıllarda yoğurdun beslenmedeki önemini anlamaya başlamıştır. Bu ülkeler, topraklarına göç eden Türkler ve Balkan halkları aracılığı ile yoğurdun farkına varmışlardır. Ancak doğal ve sade yoğurdun keskin ve asidik tadı, mutfak kültürlerinde böyle bir ürün olmayan Batı Avrupa ve Amerikalılar’a yabancı gelmiş, yoğurdun sağlık faydaları konusunda çok az bilgiye sahip olmaları da buna eklenince, sade yoğurt bu ülkelerde yeterince popüler olmamıştır.

    Buna rağmen 1950’de İsviçre’den başlayarak Avrupa’ya yayılan yoğurt, bu pazarlarda daha çok raftan alınıp anında yenen meyveli bir tatlı olarak görülmüş, yemeklerde kullanımı hiç düşünülmemiştir. Bu nedenle henüz Avrupa Birliği’nin yoğurt temel kriterlerini içeren bir standardı yoktur. Bu nedenle, tüm bu ülkelerin kendilerine baz aldıkları “Codex Alimantarius *” protein miktarını düşük tutarken, yoğurtları meyveli ve meyvesiz olarak ayırım yapmaksızın değerlendirmiş ve tüm diğer ürünlerde olduğu gibi kıvam problemini ortadan kaldırmak için “kıvam artırıcı” kullanımına da izin vermiştir.

    Son yıllarda yoğurdun içerdiği ve probiyotik özellikleri kesinlikle ispatlanmış faydalı bakterilerin insan sağlığı üzerindeki pozitif yararlarının farkına varıldığı için, “Codex Alimantarius” yoğurdun kalite kriterlerini belirlerken, daha çok içerdiği faydalı bakteriler üzerinde durmuş, protein vb. gibi diğer ögeleri asgari düzeyde belirlemiştir. Çünkü ABD ve Batı Avrupa’da yaşayanlar yapısal olarak ekşi ürünlere itibar etmediklerinden ve bu nedenle de çoğunlukla “meyveli ve stirred (tankta yoğurt haline getirilip karıştırılmış ve daha sonra ambalajlanmış) yoğurt” tükettiklerinden, Türk yoğurdunun temel özelliği olan “SET yoğurt” onların alışkanlıkları dışında kalmıştır. (SET yoğurt, sütün ambalajının içinde fermente olarak yoğurt haline dönüşmüş ve karıştırılmamış sert kıvamlı halidir.)

    Ancak yine de Avrupa’da teknolojik olarak üretilen ve Avrupalı tarafından “naturel” olarak adlandırılan sade yoğurdun ticari üretiminde, sütün içerdiği yağsız kuru madde oranının % 12-14’e, buna bağlı olarak protein oranının da % 4 ve üzerine yükseltilmesi önerilmekte ve bu standartlarda üretim yapılmaktadır.
    (Bakınız: Yoghurt Science and Technology; A.Y.Tamime, Richard Kenneth Robinson-Woodhead Publishing Abington, Cambridge CB1 6 AH, UK ve Encyclopedia of Dairy Sciences; Hubart Roginski, John W. Fuquay Patrick F.Fox: Pg 1055-1068; Academic Pres (2003) UK.) Nitekim Avrupa yoğurt pazarı incelendiğinde % 4 protein değeri altında protein içeren yoğurt üreten firma bulmak hayli güçtür.

    Türk yoğurtları tamamen doğaldır, süt ve süt proteinleri ile süt kremasından başka hiçbir şey içermez. Üstelik kaymaklı yoğurt da kaymaksız yoğurt da “SET” tip yoğurttur. Türk yoğurdunun diğer bir özelliği de dünyanın hiçbir yerinde üretilmeyen bir şekilde üzerinde kaymak içermesidir. Bu ürün asırlarca, özellikle koyun sütünden üretilmiş ve koyun sütünün yüksek kuru madde içeriği nedeni ile nerede ise kesilebilir bir kıvam ve yüksek kalitede besleyici özelliğe sahip olmuştur.

    Koyun sütünün mevsimselliği nedeniyle inek sütü ile yoğurt üretimine geçildiğinde ise aynı yapı, kıvam ve besleyiciliğe ulaşabilmek için geleneksel olarak süt uzun süre açık kaplarda kaynatılarak yoğunlaştırıldıktan sonra yoğurt yapılmıştır. İşte bu nedenle Türk yasaları süt yağsız kuru maddesini geçmişten bu yana minimum % 12 ile sınırlaya gelmiştir. Böylece günümüze kadar gelen bu sürede yoğurdun asırlardır alışılagelmiş kendine has yapısı, sadece süt yağsız kuru maddesinin yüksek tutulması ile sağlanmıştır.

    Fermente Süt Ürünleri Tebliği’nde yapılan değişiklik süt yağsız kuru maddesi ile ilgili kısıtı ortadan kaldırdığı gibi protein miktarını % 4’ten % 3’e indirmiştir. Bu durumda, tebliğin yayımlanmasından itibaren artık eski ürün kalitesi ile beslenme kalitesinin temini güçleşecektir.

    Yoğurdun kıvamı, her hangi bir kıvam artırıcı kullanılmadan, özel süt proteinleri kullanılarak , % 12 yağsız kuru madde ve % 4 protein içeren yoğurdun kıvamına yaklaştırılabilir. Fakat gerek beslenme özellikleri gerekse yapısal olarak sonuç aynı olmaz.
    Tebliğ, Codex Alimentarius’dan sadece protein miktarını alarak hazırlandığı için Türkiye’de kıvam vericilerle de yoğurdun kıvamının tutturulması yasal olarak mümkün değildir. Bu durumda kıvam sadece süt proteinleri ile sağlanabilirse de ülkemizde süt proteini üretilmemekte, ithal edilmektedir. Öte yandan, global firmalar global satınalmalar yaptıklarından, yerel üreticilerin bu firmalarla ayni maliyette süt proteini temin etmeleri de mümkün olmayacaktır. Bundan başka, sütün işletme içinde proteince zenginleştirilmesi de mümkünse de bu işlem büyük yatırımlar gerekmektedir.
    Tüketicilerimiz çeyrek asrı geçen bir süre içinde teknolojik olarak kıvamlı yoğurt yemeye alıştıkları için üreticilerin çoğunun ürün reçetesini değiştirmeleri mümkün değildir. Yani % 12 oranında yağsız kuru madde ve bunun doğal sonucu olarak % 4 protein içeren yoğurt üretmeye devam etmek zorundadırlar. Bu da yoğurdun kuru maddesini sütle % 12’ye çıkarmadan % 4 protein içeriğine ulaşabilen firmalara büyük maliyet avantajı sağlayacaktır. Üstelik tebliğe bir de etiketin ön yüzüne protein yüzdesinin belirtilmesi şartı eklenmiştir. Bu da % 12 yağsız kuru madde ile % 4 protein yüzdesine ulaşan bir firma ile sadece % 4 protein yükseltmesi yapan bir firmanın arasında oluşacak maliyet farkı dışında, ürünlerinin de aynı besin değerine sahip olduğu izlenimini uyandıracaktır. Çünkü süt yağsız kuru maddesi sadece protein içermez, özellikle en doğal ve glisemik indeksi düşük bir enerji ve küçük çocukların özellikle sinir hücrelerinin gelişmesi için çok önemli bir beslenme kaynağı olan süt şekeri ve çeşitli mineralleri de içerir. Süt şekeri ayrıca kalsiyumun emilimi içinde gereklidir.

    Yoğurttaki protein oranının % 3’e çekilmesinin de tüketicinin kafasında bir kavram kargaşası yaratacağı kesindir. Ayrıca süt kuru maddesini yükseltmeden sütü olduğu gibi kullanarak yoğurt üreten büyük bir kısım üretici, oluşacak göreceli kalite problemleri nedeni ile ürününü satamayınca muhtelif yollara başvuracak, böylece taklit ve tahşişe yol açılacaktır.

    Bu önemli değişikliğin dışında “Fermente Süt Ürünleri Tebliği”nde mikrobiyolojik kriterlerde de HACCP kurallarına aykırı olarak yoğurdun hijyen ve güvenliğini daha da kötüleştirilecek değişiklikler yapılmıştır.
    Tüm bu konuların tekrar gözden geçirilerek acilen yeni bir gıda kodeksi komisyonu kurulması ve tebliğin revize edilerek, bu maddelerin eski haline getirilmesi gerekmektedir.
    Yoğurdumuzu Avrupalılar’ın damak zevkine uydurmak yerine, Türk yoğurdunun geleneksel özelliklerini koruyarak Avrupa’nın ve Dünya’nın diğer tüketicilerine Türk yoğurdu standartlarını kabul ettirmeliyiz.

    (*): Dünya Gıda Örgütü (FAO) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından kurulan “Codex Alimantarius Komisyonu” uluslararası gıda standartları ile hijyenik uygulama kod ve esaslarını saptamaktadır.

  2. Tahir Yavuz 3 Mart 2009 - 08:57 - Yanıtla

    Teşekkürler,elinize ,zihninize sağlık. TAHİR S. YAVUZ

  3. Doğan Işık 3 Mart 2009 - 09:00 - Yanıtla

    Merhabalar Sayın Yıldırım;
    Yoğurt ile ilgili kampanyanızı sonuna kadar destekliyorum. Geçen yıl İngilterede bulunmuştum. Burda yoğurtla ilgili bir anımı sizinle paylaşmak istiyorum. Beni hem derinden üzen vede düşündüren bir husus bu. Marektlerden aldığımız yoğurtlar sizinde kaç gündür işlediğiniz gibi maalesef sulu ve meyveli, bu durum ise gerçekten bizim alışkanlıklarımıza çok aykırı. Sonunda Marketlerde Grek (Yunan) stili yoğurt yazan yoğurt aldım bu ise maalesef bizim türk yoğurdu idi. Yine beyaz peynir bulamayınca arkadaşım şu marketten grek stili yazan peyniri al dedi aldım oda bizim beyaz peynirimiz.
    Üzülerek söylüyorum biz çok şeyimizi kaybediyoruz; başkarına at onatacak alan bırakıyoruz.
    Selamlar
    Dr. DOĞAN IŞIK
    Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü SAMSUN

  4. Tolga Havsa 3 Mart 2009 - 14:24 - Yanıtla

    Merhabalar Sayın Yıldırım
    Bir süt üreticisi ve yoğurt sever olarak kampanyanızı canı gönülden destekliyorum. Değerlerimizin yabancıların kar hesaplarıyla yok edilmesini üzüntüyle izliyoruz. Sayın Doğan Işık’ın da belirtiği gibi Bulgaristan ve Yunanistan gibi komşu ülkelere gittiğimizde maalesef yoğurtun ve peynirin alasını yiyebiliyoruz. Bir cips firmasının reklamını yaptığı ürününde beyaz peynir yerine fetalı (yunanların peyaz peynire verdiği ad) cipsimiz demeside değerlerimize ne kadar yabancılaştığımızın göstergesi. Bu gidişle boğazda bir duble Ouzo’muzu feta peynirimizle yudumlarken Yeni Rakı’yı yadettiğimiz günler uzak değil.
    Üreticiler, Sanayiciler ve Tüketiciler olarak lütfen değerlerimize sahip çıkalım, başkaları bizim adımıza sahip çıkmadan önce.
    Saygılar Tolga Havsa

  5. Gül Öztürk 4 Mart 2009 - 00:14 - Yanıtla

    Arkadaşlar dikkatli olalım tuzağa düşmeyelim. Anlaşılan bu Sütaş ve Danonenin kavgasıdır. Süpermarketlerde satılan yoğurt ise geleneksel Türk yoğurdu hiç değildir. Raflardaki yoğurtlarda çinden buzağı maması adı altında Türkiyeye sokulan melaminli süt tozu ile kıvamı arttırılmış içine ayrıca bakteri küf önleyici koruyucu katılmış yoğurttur. Mutfağınızda 1 ay tutun bozulmaz. Kusura bakmasın kimse ama sütümü köyden alıp yoğurdumu kendim yapıyorum. Kalıp gibi kesilen yoğurt hiç istemiyorum. Geleneksel yoğurt kaşıkla yenir çatalla değil.

  6. mustafa oduncu 5 Mart 2009 - 11:13 - Yanıtla

    sayın tarım bakanı Türkiyede sütte arz fazlası(12.5 milyon ton) var diyor.Ancak hedef 30 milyon süt diyende bakanlık.Yıllık 1 milyar litre gazlı icecek pazarı olan bu ülkede 12.5 milyon ton süt nedirki insanlara sütün faydaları anlatılan reklam ve program yok.Şu sıralarda tv de bakanlığın finanse ettiği süt reklamında dünyada üreticisi tek olan kutu pazarlanıyor adeta.Yani uht veya sterilize süt bu süt 130-160 arsına hızlı ısıtılıp soğutularak ele ediliyor dikkat ettiyseniz bu rakamları reklam da veremiyorlar.Türkiyede su an pazarda olan sütün tamamına yakını uht-sterilize.Sanayicinin tam istediği riski az getirisi yüksek olan sistemde.Oysaki dünyanın bir cok gelişmiş ülesinde pazarın yarıdan fazlası 70-90 derece hızlı ısıtılıp soğutulan pastörize sütte.Bu sütün besin ügeleri tam yararlı bakterileri korunmus olur.Raf ömrü daha kısa olduğundan sanayici tarafından (iade olabileceğinden) riskli imalat olarak görülmektedir.Yine bu süt içmek için vede evde yogurt-peynir gibi ürünleri yapmak için(yararlı bakterileri yüksek ısıya maruz kalıp ölmedeiğinden)daha uygundur.Buda sanayicinin daha az yoğurt-peynir gibi mamul satması riski taşıdığından tercih edilmez.Sek in özelleştirilmesinden sonra pazara pastörize süt satan firmalar ve satışları içinde ki oranı çok azalmıştır.Marketler yasası gerektiği gibi düzenlenmediğinden ödemeler keyfi bir durumdadır.Oysa birçok ülkede bozulabilir gıda ürünleri teslim süresinin(10 gün)ardından 30 gün içinde ödemesi yapılmış olmalıdır diye yasalaşmıştır.Sonuç olarak Türkiye de süt pazarı sanayici ve marketlerin istediği gibi hareket ettikleri bir durumdadır.Bir litre sütün elde etme maliyeti herkes tarfından hesaplanabilir.Ama nedense bu hesap başta hükümet,bakanlık,sanayici ve marketler tarafından görmemezlikten gelinmektedir.Bu durumda rol alması gereken bakanlık 11700 süt hayvanını sulu tarım yapılamayan köyler dagıtmakla mesgul.Sulu tarım olmayan bir yerde hayvan bakımı yükselip verimi düşük olucsğından bu ne yatırımı dır acaba.Bu yöntemle senelerdir yapılan yatırmdan geriye ne dönmüştür sorgulmaya bile gerek yok.Şu an hiçbir sermaye büyük küçük farketmez süt üretimine yatırım yapmaz yapamaz.Hükümetin ve de bakanlığın popülist politikalardan vazgeçip Türkiye menfatlerini gözeterek gerçekçi politiklar oluştuması gerekir hemde hemen çok acil olarak.saygılarımla Mustafa Oduncu

  7. Adnan Serpen 6 Mart 2009 - 14:02 - Yanıtla

    Ali Ekber Bey,
    Çok önemli bir konuyu gündeme taşıyarak kamuoyunu uyarmanızdan dolayı için tebrik ederim,selamlar.

    Adnan SERPEN
    Veterin Hekim
    İZMİR

  8. seli 7 Mart 2009 - 04:06 - Yanıtla

    sadece yogurda deyil türk mallarina koruyalim

  9. SELIM 7 Mart 2009 - 17:21 - Yanıtla

    SAYIN:
    ALI EKBER YILDIRIM BEY
    SIZE ILK ÖNCE TESEKÜR EDERIM
    CANABI ALLAH SIZDEN RAZI OLSUN
    TÜRK TARIMINA VE HAYVANCILIGINA SAYIP CIKTIGINIZ ICIN BEN TARIMA VE HAYVANCILIGA GÖNÜL VERMIS BIR GURBETCI OLLARAK SIZIN YAZILARINZA YORUMU SEVEREK YAPIYORUM
    ( TÜRKIYEMIZ TARIMDA VE HAYVANCILIKTA REFORM YAPMA ZAMANI )
    DÜNYADA KRIZ EKONOMI KRIZ BÜYOR
    HÜKÜMETIMIZ ARTIK HAREKETE GECMELI
    TARIMDA VE HAYVANCILIKTA ACIL EYLEM PLANLARI HAZIRLAMALI
    5 DÖNÜMDEN KÜCÜK ISLETMELERE TOPLAYIP
    EN AZ 25 SER DÖNÜMLÜK ISLETMELER KURMALI
    TOKI DURMADAN KONUT ,EV YAPIYOR BIRAZDA CIFTLIK YAPSIN
    AYRICA HÜKÜMETIMIZ TARIM SANAYIYE DESDEK VERMELI
    BU GÜN HOLLANDA 65 MILLIYAR DOLLARLIK HAYVANSAL ÜRÜN IHRAC EDIYOR BIZ NIYE EDEMIYORUZ
    BIZ TARIMDA VE HAYVANCILIKTA NIYE DIS ÜLKELERE BAGIMLI OLLALIM
    HÜKÜMETIMIZ CIFTLIK PROJESI ILE
    YURT DISSINDAKI TÜRKLERIN PARASINA GETIRIR
    EVET BELLI KISILERE KÖYÜNDE CIFTLIK KURUP YURT DISSINDAKI TÜRKLERE SATAR TOKI EV YAPMASIN CIFTLIK YAPSIN
    AYRICA GURBETCIMIZ YESIL SERMAYE MAGDURU
    KOMBASSAN HOLDING VE 21. YÜZ YIL BÜYÜK ANADOLU HOLDING MAGDURU
    HÜKÜMETIMIZ BU HOLDINGLERDE HISSESI OLAN VATANDASLARA HISSESI KARSILIGI
    DAMIZLIK SÜT INEGI VE SEANEN KECISI VERSIN
    BAKINIZ ALMANYADA OPEL BATIYOR
    ALMAN HÜKÜMETI KURTARAYIM DIYE CANLA BASLA CALISIYOR
    GURBETCININ ALMANYADAKI PARASI OPEL LE GIDIYOR NIYE TÜRKIYEDE YATIRIM YAPILMIYOR
    MESSELA BIR AHIR ICIN KAC PARA GEREKIYOR
    DEVLETIMIZ
    HAYVANCILIGA DESDEK,PRIM,TESVIK,HIBE,KRADI VERIYOR
    BIRDE YESIL SERMAYDEKI HISSELERIMIZE KARSILIGI DAMIZLIK HAYVAN VERSEDE BIZDE YASTIK ALTINDAKI PARAMIZA CIKARSAK
    SAYIN BASBAKANIMIZ
    AYDIN DOGANA VERDIGI DESDEGI BIZ GURBETCILERE VERMEDI
    AYDIN DOGAN ORGANIK SÜT CIFTLIGI KURDURDU 10000 SIGIRLIK CIFTLIK
    BIZ ISE 20 INEK BESLEYECEGIZ
    NIYE BIZ HOLDINGZEDELERE YARDIM ETILMIYOR
    VER GÜLÜM AL GÜLÜM
    EGER AKP HÜKÜMETI YESIL SERMAYEYE CÖZÜM BULURSA YURT DISINDAKI TÜRKLERIN PARASI TÜRKIYEYE GELIR
    TEMMUZ 2008 DE
    1EVRO 1,75 YTL IDI
    BU GÜN 2,28 YTL OLDU
    VATANDASIMIZIN VE ÜLKEMIZIN ZARARINA

  10. Cem Karagözlü 15 Mart 2009 - 04:38 - Yanıtla

    Sevgili Ali Ekber,
    Fermente sütler tebliği ile ilgili bölüm görüşümüz ektedir
    Sevgiler
    Cem Karagözlü

    Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Tekonolojisi Bölümü’nün görüşü:

    Prof. Dr. Necati AKBULUT
    E. Ü. Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü Adına Bölüm Başkanı

    Yaygın olan düşünceye ve literatürlerden edinilen bilgilere göre bir Türk buluşu olan yoğurt, ülkemizde en fazla üretilip tüketilen süt ürünü olarak da değerlendirilmektedir. Geleneksel Türk tipi sade katı kıvamlı yoğurt geleneksel beslenme alışkanlıklarımızın önemli bir parçasını oluşturmaktadır.

    Türk tipi katı kıvamlı yoğurt yüzyıllar önce Osmanlı İmparatoru Kanuni Sultan Süleyman tarafından Fransa Kralı I. Fransuva’ya tedavi amacı ile gönderilen mucizevî bir yiyecek olarak Avrupa’ya kazandırılmıştı. Bu gün gelinen noktada geleneksel Türk Yoğurdu Avrupa Birliği Standartlarına uyum çerçevesinde değişime uğrama noktasına gelmiştir. Söz konusu yeni Fermente Sütler Tebliği’nde yoğurtta bulunması gereken en düşük protein oranı geri çekilmiş ve yağsız kuru madde konusundaki kısıtlama kaldırılmıştır. Tabiî ki tüketici beklentisi, pazar istekleri ve süt sanayicisinin tercihleri doğrultusunda yoğurdun bu minimum özelliklerin üzerindeki bir protein içeriği yada eskisi gibi en az % 12 yağsız kuru madde oranı ile üretilmesi mümkündür. Ancak yeni düzenlenen “Fermente Sütler Tebliği”nde nesiller boyu tükettiğimiz kıvamlı ve tat aroması dolgun yoğurdun “Geleneksel Türk Yoğurdu” adı altında korunması daha uygundur. Böylelikle ambalaj üzerine konacak bu ifade sayesinde hem tüketicinin korunması, hem de süt sanayicisi için haksız rekabet koşullarının ortadan kaldırılması sağlanacaktır.

    Geleneksel yoğurdumuzun sağlıklı ve kaliteli bir gıda maddesi olma imajında; yasalara göre üretim teknolojisinde uzun süredir uygulanan “en az %12 yağsız kuru madde ve % 4 protein” içermesi gerekliliği büyük önem taşımaktadır. Yoğurdun duyusal ve yapısal özellikleri, beslenme kalitesi ve sağlığa ilişkin özelliklerinin korunabilmesi için söz konusu süt bileşenlerinin minimum oranlarına uyulması gereklidir. Gıda Standartları Kurumu (Food Standards Agency)’na göre yoğurttaki protein oranı %4 olarak ifade edilmektedir. Buna göre günde ortalama 250 g civarında yoğurt tüketimi ile yetişkinler için günlük alımı öngörülen proteinin tamamı vücuda alınmaktadır.

    Beslenme profili açısından yoğurt mükemmel bir protein, kalsiyum ve vitamin kaynağıdır. Yoğurtta bulunan protein yüksek biyolojik değeri ve vitamin ile mineral maddeler de yüksek biyoyararlılığı (vücutta absorbsiyon ve kullanımı) nedeniyle vazgeçilmez besin öğeleri arasındadır.

    Yoğurdun kalsiyum açısından zengin bir kaynak olduğu bilinmektedir. Özellikle laktoz fermantasyonuna bağlı olarak vücut tarafından kalsiyum emiliminin hızı artış göstermektedir. Bu durum, çocuklarda kemik gelişiminde ve yetişkinlerde kemik erimesinin engellenmesinde yoğurdu değerli kılmaktadır. Yoğurt bakterileri inkübasyon sırasında değişen düzeylerde B grubu vitamini sentezleme yeteneğine de sahiptir.

    Yoğurdun beslenmenin ötesinde insan sağlığı üzerinde birçok yararı bulunmaktadır.

    Bu yararlar esas olarak bazı kanser türlerinde yoğurdun olumlu etkileri, mide-bağırsak hastalıklarında yoğurdun iyileştirici etkisi ve kan kolesterol seviyesini düşürücü özellikleri gibi alanlarda ortaya çıkmaktadır. Yoğurt proteinlerinin fermantasyon sırasında hidrolizasyonu ile yoğurdun immunolojik özelliğinin artış gösterdiği bildirilmektedir.

    Ayrıca günümüzün en ciddi sağlık problemleri arasında yer alan obezite ile ilgili olarak kalsiyumca zengin yoğurt ve benzeri süt ürünleri tüketiminin vücut ağırlığı artışındaki olumlu etkileri ortaya konmuştur.

    Söz konusu beslenme ve sağlık yararlarının yoğurtta önemli sayılarda (107-108 koloni/g) bulunan yoğurt kültürü bakterileri ile yakın bir ilişkisi vardır. Nitekim tebliğde bu sayının en az 107 koloni/g olması gerektiği öngörülmüştür. Bu yoğurt bakteri sayısının korunmasında ürünün içerdiği protein ve yağsız kuru madde miktarının da önemi bulunmaktadır.

    Diğer taraftan bugünlerde medyada sıkça tartışılan bu konu kapsamında Fermente Sütler Tebliği’nde yapılan yeni düzenleme sayesinde sütün doğal haliyle işlenerek yoğurt yapılabileceği, böylece katkı maddesi kullanımının engelleneceği savunulmaktadır. Oysa bu şekilde yoğurt üretimi beslenme ve sağlık ile ilgili olarak ürün değerini azaltmanın ötesinde duyusal özellikler ile ilgili olarak da kalite kaybına neden olacaktır.
    Yoğurdun protein oranının düşürülerek, yağsız kuru madde ile ilgili düzenlemenin ortadan kaldırılması gevşek ve su salan bir yapıda ürün oluşmasına neden olacaktır. Bu durumda yoğurdun albenisi azalacak ve raf ömrü kısalacaktır. Ayrıca ürünün tat ve aromasında kayıplar da meydana gelecektir.

    Halen yetkili bazı kişilerin söylediği üzere yeni düzenleme, yoğurda işlenecek süte katkı maddesi ilavesi gibi hileli durumların önünü kesmek yerine, katı kıvamlı yoğurt üretmek için başka bazı maddelerin kullanılması gibi tehlikelere kapı açacaktır. Halen ülkemizin geleneksel katı kıvamlı yoğurt üretim teknolojisinde minimum %4 protein ve %12 süt yağsız kuru madde oranının sağlanması, hileli durum gibi ifade edilen süttozu ilavesi ve vakumda koyulaştırma ile sağlanmaktadır. Süte belirli bir oranda sütün ana maddesi olan süttozunun eklenmesi veya koyulaştırma ile (kaynatma değil) suyunun bir miktar uzaklaştırılması yoğurt üretimi için hileli bir durum değil, kalite arttırıcı bir özelliktir.
    Bu nedenlerden dolayı geleneksel Türk yoğurdu üretimi için bu minimum değerlerin “Geleneksel Türk Yoğurdu” tanımı altında tekrar Fermente Sütler Tebliği’nde yer alması gerektiğini düşünüyoruz.

    İyi çalışmalar dileklerimle saygı ve sevgilerimizi sunarım.

Hayvancılık: İlişkili Diğer Makaleler

En Son Yayınlanan Makaleler